Stalin ölmedi

Hüzeyme Yeşim Koçak

Nice facialara, kırımlara sebep olan Rusya Ukrayna savaşı, bütün acımasızlığıyla sürüyor.

Rus yönetimince “Üçüncü Dünya Savaşı ve nükleer silahların kullanılması” gibi ihtimallerden söz ediliyor.

Savaşın hiçbir kuralı yok, vahşet hükümran; siviller, kadınlar çocuklar en ağır muamelelere, fenalıklara maruz kalıyor. Yeni Stalin sevdalılarının ortaya çıkışı duyulan dehşeti, ümitsizliği artırıyor.

Aşağıdaki şiir, Stalin’in ölümünden sonra, 1967 senesinde yazılmış ve bir uyarı havası taşımakta:

 “Hemen sevinmeyin

Ve bırakın bir kâhin ilan etsin ki

Yaralar yeniden açılmaz

Kötü kalabalıklar tekrar ayaklanmaz.

Ve ben gecikmiş görünme riskini göze alırım;

Bırakın nutuk çeksin. Kesinlikle biliyorum ki

Stalin ölmedi.

Sanki sadece ölenler önemliydi

Ve kuzeyde isimsiz kaybolanlar,

Yüreğimize ektiği kötülük,

Asıl zararı o vermemiş miydi?

Fakirlik zenginlikten ayrıldığı sürece

Yalanları durdurmadığımız sürece

Ve korku duymayı unutmadıkça

Stalin ölmedi” (Boris Çiçibabin)*

Habaset ekenler, çirkin işleri sürdürenler, kendini canilerin, barbarların varisi ilan edenler, kopya cinayetler katliamlar, şenaat merkezleri…

Şer tohumları, çağdaş insanda bedenleniyor, tecessüm ediyor. Beşeriyet kapkara sayfalara gömülüyor.

Boris Çiçibabin’in “Stalin” şiiri; kötülüğün, cehaletin kolayca ölmediği, hayatın hep mücadele olduğu, Kabil çocuklarının çoğaldığı, şerri miraslara da değinen, çok yönlü okumalara müsait muhteşem bir şiirden yani Naat ’tan bazı mısraları hatırlattı.

Doğulusu, Batılısı, hangi amaca, inanca sahip olursa olsun cehlin çeşitlerini, gücünü, genişliğini, kapsama alanını, oyun sahasını akla getirdi, insanî değerlerin iniş-çıkış çizgisini gösterdi.

Problem bir noktada aynı, insanoğlunun ezelî derdi. İptidai zihniyetler, yüksek alçaklık örnekleri, şeytani yolların zulmetiyle boğuşuyoruz.

Ortam kaçış hissi uyandırsa da, alıp başımızı bir yere gidemiyoruz.

Şimdi, Türk Edebiyatının abidelerinden Arif Nihat Asya’nın Naat’ına bir bakalım:


“…Biz bu dünyadan nereye göçelim, ya MUHAMMED?

Yeryüzünde, riya, inkâr, hıyanet

Altın devrini yaşıyor..

Diller, sayfalar, satırlar

"Ebu Leheb öldü” diyorlar:

Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED;

Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!”

Günümüzün Ebu Cehilleri, Ebu Lehepleri, gözünü kırpmadan, arkasına “uydurma” fikirleri, bir ideolojiyi alarak haneleri, ülkeleri tarumar ediyor.

Durmuyor, ayrıca durdurulmak da istenmiyor. Türlü kisvelere bürünmüş, elde silah hazır bekliyor.

Ve tarihtekilerden daha üstün(!)Teknoloji kullanımıyla tahribat, parçalanış, vahim sonuçlar daha büyüyor.

Muzır Makyavelist hedefler ve hareketler, özgürleşip(!) kitle imha silahlarına dönüşüyor.  Ebu Leheb’in elindeki imkânlar, fırsatlar çok kısıtlıydı.

Murdar Firavunlar, Nemrutlar, takipçileri ne kadar fazla aslında.

Naat bir yakarış, Hz. Peygamber’in imdadını niyaz eyliyor; kutlu izlere çağırıp, yol gösteriyor. Ama aynı zamanda İslâm dünyasının hastalıklarına da işaret ediyor.

Bizse gaflet cehalet ve ataletimizle, mütemadiyen kan kaybediyoruz.

Kapına gelenler Ya MUHAMMED

-Uzaktan, yakından-

Mümin döndüler kapından!

Artık hangi kapıları çalıyoruz, kimlerin uğruna baş koyuyoruz ki, Putin’i “Ukrayna’da yumuşak davrandığı için” eleştiren, “yoğun bombardımanların sürdürülmesini” talep eden, “Yoldaş Başkomutan uşaklarınız hazır, Putin için ölürüm” diyen Ramazanlara Kadirlere şahit kalıyoruz.

Bu ne zehirli bir tohum ve ne hazin, hüsranla dönüştür, gömülüştür böyle.

*(Anne Applebaum, Gulag, Arkadaş Yayınları, 2008, sf. 528)

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.