Dijitalleşen dünyayla birlikte sosyal medya bireylerin yaşamlarının vazgeçilmezleri arasında yerini aldı. Kimi zaman keyifli vakit geçirme, kimi zaman diğerleriyle bağlantıda kalma, kimi zaman güncel gelişmeleri takip etme, kimi zaman da görünür olma, beğenilme ve onaylanma ihtiyaçlarının tatmini için sosyal medya kullanılır oldu.
**
Sürekli mutlu görünen anlar, kusursuzmuş gibi sergilenen filtreli fotoğraflar, uzun uğraşlar sonucu oluşturulan konseptler yaşamın doğal bir parçasıymışçasına paylaşıldı. Belki de bu paylaşımlar varoluşsal boşluğun doldurulması, idealize edilen kimliklerin kendini kusursuz ve mükemmel olarak görmesi ve başkaları tarafından da bu şekilde görülmesi için verdiği çabaydı. Nihayetinde sosyal medyanın bu yüzünde bireyler, görünürlüğün oluşturduğu ideal kimlikleriyle boy göstermeyi yeğledi. Oysa sosyal medyanın diğer yüzünde çok daha farklı bir görüntü vardı. Burada bireyler, çevrimiçi görünmezliğin oluşturduğu anonim kimlikleriyle var olma yolunu seçmişlerdi.
**
Anonim kimlikler ile bireyler, diğerlerinin izlenimlerini kontrol etmeye çabalamaktan, olumlu geri bildirimler alabilmek için uğraşmaktan ve beğeni butonuna ne kadar tıklandığını saymaktan kurtuldular. Anonim olmanın, bilinmemenin verdiği rahatlık ile diledikleri gibi davranabildiler. Öyle ki bir süre sonra anonim olmak, umursamazca davranabilmek, fütursuzca konuşabilmek, özgürlük yanılgısıyla hesapsız bir şekilde hareket edebilmek için bir çıkış noktası oldu. Gelinen noktada kimliğin belirsizleşmesi, bireyselliğin yitirilmesi, vicdanın yozlaşması bu özgürlüğün bedeli oldu.
**
Kağıtçıbaşı’nın aktardığı Zimbardo tarafından gerçekleştirilen bir deneyde anonimliğin neticesi çarpıcı bir şekilde ortaya konur. Deney şöyledir; dörder kişiden oluşan gruplarda deneklerden iki farklı durumda, grup dışından bir kişiyi (aslında işbirlikçi) cezalandırmaları istenir. Birinci durumda, dört denek kolayca ayırt edilebilecek şekildedir ve yaka kartlarına isimleri yazılmıştır. Denekler teker teker isimleriyle çağrılmıştır. İkinci durumda ise dört başka denek, laboratuvar önlükleri ve yüzlerini kapatan başlıklarla gizlenmiş ve isimleri hiçbir şekilde ağza alınmamıştır. Sonuçta, teşhis edilmesi imkânsız olan yüzleri kapalı deneklerin diğer deneklere göre o kişiyi daha fazla cezalandırdıkları görülmüştür.
**
Yapılan pek çok çalışma da sanal dünyada kimliğin belirsizliğinin siber zorbalıkta artışa neden olduğunu ortaya koymuştur. Ayrıca yapılan çalışmalar kimliği belirsiz kişilerin de daha rahat zorbalığa maruz kaldığını bulgulamıştır. Bu noktada gerek zorba gerekse mağdur olmada anonim kimliklerin olumsuz yönde kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olduğu görülebilmekte.
Anonim kimliğe sahip bireyler kendilerinin daha az bilincinde olarak vicdani yüzleşmelerden uzaklaşabildiklerinden, karşıdaki kişinin ne hissettiğini hesaba katmadan daha kolay nefret ve hakaret söylemlerinde bulunabilmekte, rencide edici, saldırganca tutumlar sergileyebilmektedirler. Bu noktada kişi yaptığı olumsuz davranışlara karşı yükselen vicdanının sesini bastırabilmekte ve bir süre sonrada onu duymamaktadır.
**
Son dönemde sanal dünyada maruz kaldığı travmatik deneyimler nedeniyle destek alma girişiminde bulunan pek çok danışan var. Ayrıca akıntının sürüklediği sele kapılıp sonrasında kendisiyle yüzleşen ve zorbaca davranışları nedeniyle yaşadığı buhranlar dolayısıyla destek talebinde bulunan danışan sayısı da bir hayli fazla. İki durumun da bireylerde oluşturduğu yaralar ne yazık ki çok derin oluyor ve bu yaraların kapanması bir hayli zaman alabiliyor. Bu nedenledir ki hepimize önemli sorumluluklar düşüyor. İlk adım ise farkındalık…
**
Diğerlerine istediğimi yaparım naraları atan Ben’imizi fark etmek… Mükemmel olmayan ama mükemmele âşık olan Ben’imizin, mükemmelliği kendinde arama yanılgısını fark etmek… Mutlak kudret sahibi olmayan ama mutlak kudrete âşık olan Ben’imizin bu kudreti kendinde arama yanlışını fark etmek… Fark etmek, silkelenmek ve aslolan Ben’imize merhaba demek…