Tarikatlar, insanın yetiştirilmesini esas alırlar. Çünkü yetişmiş bir insan, kendine faydalı olduğu kadar topluma da faydalıdır. “Elinden ve dilinden kimsenin zarar görmediği…” bu insan aynı zamanda başkalarına faydalı olmayı da baş prensip olarak kabul eder. Bu hareketlerinin dayandığı esaslar; “Gerçek mü’min başkasının elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir” ile “İnsanın hayırlısı, insanlara faydalı olandır” hadis-i şerifleridir.
Hırsızlığın, soygunların, hakka tecavüzün, içki ve kumarın, ırza tecavüzün ile bunlar gibi kötülüklerin ülkemizi kasıp kavurduğu bir ortamda bulunuyoruz. İletişim organları, gazeteler ve televizyonlar her gün birçok uygunsuz olayı haber vermektedirler. Bu ve benzeri kötülüklerin yapılmasını sadece ekonomik sıkıntılara bağlamak yanlıştır. Halkın ekonomik sıkıntılarının olduğunu var saysak bile üniversite bitirmiş, belli kariyere sahip hatta ortanın üstünde zengin insanların yukarıdaki kötülükler içerisinde olmaları ne ile izah edebilir?
Yirmi birinci asrın başında okullarımızda, eğitim müesseslerimizde çocuklarımıza ve gençlerimize fizik, kimya, yüksek matematik gibi fen dersleri verildiği halde manevi derslerin verilmemesi onların eğitilmesinde yeterli olmamaktadır.
Aslolan, insanın manevi eğitimidir ve bu eğitimi çocuk yaşta kazanan bir insanın önüne dünyanın malını koysanız o dönüp de bir tanesine bakmaz. Zira alın teri ile helalinden kazanılmayan mal veya paranın kendi hakkı olmadığını bilir ve alırsa ahirette hesap günü bunun hesabını veremeyeceğinden korkar.
Tarikat büyükleri, mürit’in (kendi isteğiyle eğitilmeye hazır insan) bir insan olarak kabiliyetlerini (yapabileceği işler) ile zafiyetlerini (nelere düşkün olduğunu) bilerek hareket etmektedirler. Zira insan, her ne konumda olursa olsun bir takım iç ve dış dinamiklerinin tesiri altındadır. Eğer bu insan iç dinamiklerinin tesirlerinden faydalı ve yararlı olanlarını seçerek hareketlerini tanzim ederse, bu onun dış tesirlerden de kurtulmasını sağlayacaktır.
İNSANDAKİ BAZI HASLETLER
İnsanda, iyiyi kötüden ayırması için akıl verilmiştir. Ama akıl, İslam’ın esaslarıyla terbiye edilmezse ortaya ya gabavet (ahmaklık) veya cerbeze (yanlışı doğru gösterebilecek aldatıcı bir zekâ sahibi) çıkmaktadır. Bunun orta yolu hikmettir. Hikmet, hakkı hak bilip ona uymak, batılı da batıl bilip ondan uzaklaşmaktır.
İnsanda bulunan iç dinamiklerinden birisi de şehvettir. İnsanın kendi menfaatlerine uygun olanı alması için verilmiştir. Eğer insandaki şehvet hasleti (iç dinamiği) islamın esaslarıyla terbiye edilmezse ortaya ya humud (hiçbir şeye istekli olmaması) veya fücur (helal haram her şeye saldırması) olarak çıkmaktadır. Fücur kadınlarda teşhircilik, (açılıp saçılmak) erkeklerde ise ırz ve namuslara saldırı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bunun orta yolu iffettir. İffetli olan insanlar, helal olan şeyleri arzu eder, haram olan şeylerden kaçınırlar.
Bir başka iç dinamiği Gazaptır ki, bu haslet insanın zararlı şeyleri kendinden uzaklaştırmasıdır. Eğer bu haslet İslam’ın esaslarıyla terbiye edilmezse ortaya ya cebanet (korkulmayacak şeylerden bile korkmak) veya tehevvür (maddi ve manevi hiçbir şeyden korkmamak) olarak çıkmaktadır. Bu durumdaki bir insan, haksızlıklar, zulümler ve tecavüzler yaptığını görürsünüz. Hele böyle bir insanın elinde idari yetkiler varsa yaptığı zulümler kitlesele dönüşür. İnsanlardaki gazap hasleti İslam’ın esaslarıyla dengelenirse ortaya şecaat yani yiğitlik çıkar. Böyle bir insan haksızlık yapmaz, inandığı mukaddesler uğrunda canını bile vermekten kaçınmaz.
NEFİS TERBİYESİ
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız hususlar, insanın nefsinin terbiye edilmesi ile kazanılacak şeylerdir. “Tarikatlar, niçin vardır” diye merak edenlere, tarikatların varlığının sebebi de işte budur, diye cevap vermek gerekir. Yapılan manevi çalışmalar neticesinde iyi insanın kazanılması, toplumda iyi insanların çoğalması ise kötülüklerin azalması ve hatta ortadan kalkması demektir.
Eylül/2006 ayı içinde İstanbul’un Çarşamba semtinde bulunan İsmailağa camisinde sabah namazı esnasında ve bir dua sırasında, sevilen bir hoca efendi bıçaklı saldırıya uğrayarak öldürüldü. Katili de orada hazır bulunan cemaatin ani infiale (şoka girmesi) neticesi linç edilerek öldürüldü.
O, allı-şanlı gazeteler, reytingleri yüksek TV’ler, ölen hoca efendi ve yakınlarına bir başsağlığı bile dilemezken, linç edilen katilden dolayı İsmailağa camisini ve cemaatini dillerine dolayarak yalan-yanlış yorumlar yapmaya başladılar.
Akıllı yöneticiler, tarikatların ortadan kaldırılması veya tesirlerinin azaltılması yoluna gitmek yerine onların genişlemelerine ve çalışmalarını artırmalarına destek olması gerekir. Çünkü idarecisi oldukları toplumda iyiliklerin yayılması ve kötülüklerin azalması ve hatta ortan kalkmasının polisiye önlemleriyle değil ancak bu yolla olacağını bilirler.
Bir maruf (bilinen) hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v); Bir gazadan (harpten) dönerken ashabına (arkadaşlarına); “Ashabım, şimdi küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyurmuşlar.
Orada hazır bulunanlar; “Ya Resullallah, bu gazada birçok arkadaşımız şehit oldu, birçokları da yaralandı. Bundan daha büyük cihad var mıdır?” diye sorunca, Peygamberimiz (s.a.v); “insanın nefsiyle uğraşması ve onu terbiye etmesi büyük cihaddır” buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerifin incelenmesini bir sonraki yazımızda görelim.
Hırsızlığın, soygunların, hakka tecavüzün, içki ve kumarın, ırza tecavüzün ile bunlar gibi kötülüklerin ülkemizi kasıp kavurduğu bir ortamda bulunuyoruz. İletişim organları, gazeteler ve televizyonlar her gün birçok uygunsuz olayı haber vermektedirler. Bu ve benzeri kötülüklerin yapılmasını sadece ekonomik sıkıntılara bağlamak yanlıştır. Halkın ekonomik sıkıntılarının olduğunu var saysak bile üniversite bitirmiş, belli kariyere sahip hatta ortanın üstünde zengin insanların yukarıdaki kötülükler içerisinde olmaları ne ile izah edebilir?
Yirmi birinci asrın başında okullarımızda, eğitim müesseslerimizde çocuklarımıza ve gençlerimize fizik, kimya, yüksek matematik gibi fen dersleri verildiği halde manevi derslerin verilmemesi onların eğitilmesinde yeterli olmamaktadır.
Aslolan, insanın manevi eğitimidir ve bu eğitimi çocuk yaşta kazanan bir insanın önüne dünyanın malını koysanız o dönüp de bir tanesine bakmaz. Zira alın teri ile helalinden kazanılmayan mal veya paranın kendi hakkı olmadığını bilir ve alırsa ahirette hesap günü bunun hesabını veremeyeceğinden korkar.
Tarikat büyükleri, mürit’in (kendi isteğiyle eğitilmeye hazır insan) bir insan olarak kabiliyetlerini (yapabileceği işler) ile zafiyetlerini (nelere düşkün olduğunu) bilerek hareket etmektedirler. Zira insan, her ne konumda olursa olsun bir takım iç ve dış dinamiklerinin tesiri altındadır. Eğer bu insan iç dinamiklerinin tesirlerinden faydalı ve yararlı olanlarını seçerek hareketlerini tanzim ederse, bu onun dış tesirlerden de kurtulmasını sağlayacaktır.
İNSANDAKİ BAZI HASLETLER
İnsanda, iyiyi kötüden ayırması için akıl verilmiştir. Ama akıl, İslam’ın esaslarıyla terbiye edilmezse ortaya ya gabavet (ahmaklık) veya cerbeze (yanlışı doğru gösterebilecek aldatıcı bir zekâ sahibi) çıkmaktadır. Bunun orta yolu hikmettir. Hikmet, hakkı hak bilip ona uymak, batılı da batıl bilip ondan uzaklaşmaktır.
İnsanda bulunan iç dinamiklerinden birisi de şehvettir. İnsanın kendi menfaatlerine uygun olanı alması için verilmiştir. Eğer insandaki şehvet hasleti (iç dinamiği) islamın esaslarıyla terbiye edilmezse ortaya ya humud (hiçbir şeye istekli olmaması) veya fücur (helal haram her şeye saldırması) olarak çıkmaktadır. Fücur kadınlarda teşhircilik, (açılıp saçılmak) erkeklerde ise ırz ve namuslara saldırı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bunun orta yolu iffettir. İffetli olan insanlar, helal olan şeyleri arzu eder, haram olan şeylerden kaçınırlar.
Bir başka iç dinamiği Gazaptır ki, bu haslet insanın zararlı şeyleri kendinden uzaklaştırmasıdır. Eğer bu haslet İslam’ın esaslarıyla terbiye edilmezse ortaya ya cebanet (korkulmayacak şeylerden bile korkmak) veya tehevvür (maddi ve manevi hiçbir şeyden korkmamak) olarak çıkmaktadır. Bu durumdaki bir insan, haksızlıklar, zulümler ve tecavüzler yaptığını görürsünüz. Hele böyle bir insanın elinde idari yetkiler varsa yaptığı zulümler kitlesele dönüşür. İnsanlardaki gazap hasleti İslam’ın esaslarıyla dengelenirse ortaya şecaat yani yiğitlik çıkar. Böyle bir insan haksızlık yapmaz, inandığı mukaddesler uğrunda canını bile vermekten kaçınmaz.
NEFİS TERBİYESİ
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız hususlar, insanın nefsinin terbiye edilmesi ile kazanılacak şeylerdir. “Tarikatlar, niçin vardır” diye merak edenlere, tarikatların varlığının sebebi de işte budur, diye cevap vermek gerekir. Yapılan manevi çalışmalar neticesinde iyi insanın kazanılması, toplumda iyi insanların çoğalması ise kötülüklerin azalması ve hatta ortadan kalkması demektir.
Eylül/2006 ayı içinde İstanbul’un Çarşamba semtinde bulunan İsmailağa camisinde sabah namazı esnasında ve bir dua sırasında, sevilen bir hoca efendi bıçaklı saldırıya uğrayarak öldürüldü. Katili de orada hazır bulunan cemaatin ani infiale (şoka girmesi) neticesi linç edilerek öldürüldü.
O, allı-şanlı gazeteler, reytingleri yüksek TV’ler, ölen hoca efendi ve yakınlarına bir başsağlığı bile dilemezken, linç edilen katilden dolayı İsmailağa camisini ve cemaatini dillerine dolayarak yalan-yanlış yorumlar yapmaya başladılar.
Akıllı yöneticiler, tarikatların ortadan kaldırılması veya tesirlerinin azaltılması yoluna gitmek yerine onların genişlemelerine ve çalışmalarını artırmalarına destek olması gerekir. Çünkü idarecisi oldukları toplumda iyiliklerin yayılması ve kötülüklerin azalması ve hatta ortan kalkmasının polisiye önlemleriyle değil ancak bu yolla olacağını bilirler.
Bir maruf (bilinen) hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v); Bir gazadan (harpten) dönerken ashabına (arkadaşlarına); “Ashabım, şimdi küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz” buyurmuşlar.
Orada hazır bulunanlar; “Ya Resullallah, bu gazada birçok arkadaşımız şehit oldu, birçokları da yaralandı. Bundan daha büyük cihad var mıdır?” diye sorunca, Peygamberimiz (s.a.v); “insanın nefsiyle uğraşması ve onu terbiye etmesi büyük cihaddır” buyurmuşlardır.
Bu hadis-i şerifin incelenmesini bir sonraki yazımızda görelim.