Ülkemizde cereyan eden hâdiseler geride kirli senaryolar düzenlerin, çıkar ağalarının, silah tüccarlarının tezgahlarının neticesidir. Bu tezgahta kullanılanlardan olmamak işten bile değil!
En az yirmi-yirmi beş yıldır etnik kimlikler üzerinden Türkiye’de yıllardır bir arada yaşayan Kürtleri ve Türkleri birbirine düşman edecek ayrıştırma hikâyelerinin verimli sonuçları bugün olanlar! Hatta bölünmez ve parçalanmaz ülkemiz üzerinden uzun süredir belli harita müsveddeleriyle bölgesel ayrılma planları dizayn ediliyor. Bunun gerçekleşmesi adına ne kadar dümen varsa çevrildi, çevriliyor. Yeter ki Türkiye’de bir’ iç işgal’ ya da bir ‘iç bölünme oluşturulsun du istenen. Tüm şer güçler ve düşman odaklar mahaldeydi ve hâlâ da öyle… Allah (c.c) fırsat vermesin.
Ama tutmadı, tutmayacak da.
Şimdiye dek çok şey denediler. Ayağımıza bazen görünür bazen görünmez prangalar vurdular. İçerde yandaşlarıyla dışarıda ırkdaşlarıyla, fikirdaşlarıyla vurdular. Baktılar olmuyor, başka yollara başvurdular. Yiğitçe değil arkadan kalleşçe geldiler. Yine olmadı! Bu sefer iftirâlar attılar, yalanlar düzdüler, ‘çamur at izi kalır’, dediler. Her koldan sahaya indiler, ‘yeter artık düş yakamızdan’ı hakikat kılmak için girmedikleri rol, yapmadıkları ‘algı operasyonları’ kalmadı.
Yine olmadı.
Olmadı çünkü ‘güneş balçıkla sıvanamazdı.’
Olmadı çünkü ‘doğruların yardımcısı Hz. Allah (c.c), idi.’
Ülkeyi yönetenler şahısları için değil dînî için, milleti için, vatanı için ayaktaydılar. Hak adına hakikat mücâdelesi veriliyordu. Rabb’i Teâlâ bu kutsî ölçülerin peşinde olanları koruyor ve kolluyor. Ve bizler de yıllardır özlemini çektiğimiz bu kadroları her şeyimizle bilhassa da duâlarımızla hep destekledik ve sonuna kadar da destekleyeceğiz.
Kirli oyunlarını icraata koymak da inat edenler her yolu denediler dedik ya, bu kirli güçler ülkede mevcut örgütleri dahi desteklediler, medyaları üzerinden onları şirin gösterdiler, eline saz vererek mâlum şahsın karizmasını artırdılar. Örgütün infazlarına, hâin saldırılarına mâzeretler ürettiler. Adliye basıp devletin meşru savcısının kafasına silah dayandı, şehit edildi, kınayamadılar. Bu menfur cinâyete siyâsî bahâneler uydurdular. Son günlerde gencecik evlatlarımız, polislerimiz, komutanlarımız şehit edildi, lânetleyemediler. En çok hayret ettiğimiz vaka da; yıllardır aklı başında olarak gördüğümüz ilâhiyatçı bir yazar ama beyni yıkanmış birisi, ‘iki şehit için kandil yakılır mı?’ gibi hâince bir görüş serdeddi. Güler misin, ağlar mısın? Bu sözün arkasından çok ahlar kaldığı bilinmeli. O alçakça görüşleri ileri süren yazar şahsın arkasından analar veryansın ediyorlar, kendi oğlu varsa anlar, diyorlar…
Otobüsler yakılıyor, Emniyet Müdürlükleri roketlerle taranıyor, petrol boru hatlarına, demiryollarına, barajlara bombalar koyuluyor. İş makineleri, araçlar, ambulanslar, itfâiye araçları tahrip ediliyor, kamyonlar yakılıyor. Arkasını örgüte yaslayanlara bakıyorsun devamlı barıştan bahsediyorlar. Ya kardeşim Hak aşkına bir defâda kimseyi suçlamadan bir özeleştiri yap da ‘kına olanları.’ Yazık değil mi bu vatana, evlatlarımıza, polisimize, giden sermâyemize?’ Hiç insaf yok mu? Seçimden önceki barış ağzı nerde kaldı?
Belki denebilir ki, ‘Ya bizim ölen teröristler (gerillalar!) ne olacak? Onlar can değil mi? Onların da anaları var?’ O zaman da deriz ki, o zavallıların beyinlerini yıkayan, oraya vatan-millet-sakarya diye gönderenler utansınlar. Mâsum kanı üzerinden beslenenler hiçbir zaman iflah olmazlar. Ey ağzından barıştan başka kelime çıkmayan ama aslında savaş üzerinden hareket eden terör örgütünün temsilcileri iki dünyada yakanızda çok kişilerin elleri olacağını asla ve asla unutmayın.
Tüm şehitlerimize Allah Teâlâ’dan rahmet diliyorum.