Kalplerin karanlık kandillerle aydınlandığı, zihinlerin temelinde ki islerle donatılmış, temiz duyguların infilaka uğradığı bir zaman dilimini yaşıyoruz.
Menfaat dolu beyinlerin ve beylerin Miras’a önem verdikleri kadar Miraç’a önem verdiği zaman…
Ve düşüncelerin, ahlakın, insanlığın israfa doğru koşan ayaklarının, İsra’ya dönüşen yürüyüşlere dönüştüğü zaman…
İşte o zaman geldiğinde, bu boz bulanık yeryüzü, bulanmışlığından ve bunalmışlığından kurtularak, feraha erişecektir.
Kur'an'da; "Namaz seni günahtan, suç işlemekten, kötülükten, noksan ve kusurlardan ve isyandan korur, temizler" (Kasas, 28/44) buyrulmuştur.
Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) namaz kılmış olan bir kimseye: “Namaz kılmadın, kalk namaz kıl.” diye buyurdu. Bunun üzerine o adam kalkıp namaz kıldı.
Tekrar: “Namaz kılmadın, kalk namaz kıl.” diye buyurdu. O adam yine kalktı ve namaz kıldı. Bu defa Peygamber Efendimiz (s.a.vs) “namaz kılmadın” dedi ve sonunda:
“Kalp huzuru olmadan, namaz kılmak doğru değildir.” buyurdu.
Mizacının bir objesi ve kimliğinin bakımı olarak, vücutlarına rüku ve sücud ettirenler.
Bir meczup’un verdiği derse kulak verelim..
Delinin biri camiye girer. Belli ki namaz kılacak ama oturmaz. Meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer dolanır.
Bir oraya bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider camiden.
Az sonra sırtına bağlamış olduğu odunlarla tekrar gelir. Ve cemaatle birlikte saf tutar, ama sırtındaki odunlarla güç bela namazını kılmaya çalışır.
Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar çıkardığı ses vs. derken tabii cemaat de rahatsız olur bu durumdan.
Namaz bittiğinde her kafadan bir ses çıkmaya başlar.
Herkes kıpırdanmaya, meczuba söylenmeye başlamıştır bile..
İmama kadar ulaşır sesler ve hafiften homurdanmalar.
İmam aynı mahalleden bilir az çok meczubun halini, şefkatle muamele ederek meczuba derki: “Oğlum böyle namaz mı olur, Sırtında odunlarla..”
Hem kendini hem de çevrendeki insanları rahatsız ediyorsun. Bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?
Bunu duyan meczup, manalı bir bakışla sorar.
“Adetiniz böyle değil mi?”
“Ne adeti” der hoca?
Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir O sıra.
Der ki meczup bu kez:
“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var.. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte..
Neden kızıyorsun.? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil.
Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var.?” der..
“Evet” der Meczup, “Hepinizin Sırtı Yüklü.!”..
Cemaatte ise hafiften “Deli İşte.!” manasına, bıyık altından gülüşmeler başlamıştır..
Meczup bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:
“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı.
Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı.”
Sonra iki elini yanlarına salar ve başını sallar, umutsuz ve biçare bir şekilde…
“Boş yok, Boş yok..” diye tekrarlar.
O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne baka kalır…
Aynen doğrudur dedikleri çünkü, kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda…!
Kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği, biri açtır aklında yiyecek kızarmış tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, birinin sırtında da bakıma muhtaç annesi vardır.
“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, endişeyle hoca…
Meczup’ta der ki:
“Zaten en çok da sana şaştım HOCA..! Sırtında kocaman bir inek vardı..”
Meğerse efendim hocanın ineği hastaymış. “Öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda…
“Namaz mü’minin miracıdır.”
Namaz kul olabilmenin ve kendini kötülüklerden koruyabilmenin ilk kalkanı ve adımıdır.
Yani dostlar ve canlar… Şunu çok iyi bilinizki, karanlığın içinde bir zaman dilimlik ışık sizi aydınlığa götürmez… Kandillerde, cumalarda, bayramlarda katmerlenen Müslümanlığımız diğer zamanlarda “yoğurt böreği” gibi kendini salıveriyorsa eğer..
Sırtımıza yüklendiğimiz, dünyalık bütün yüklerin altında, Miraç’a yükselmemiz mümkün değildir.
Miracın mirasına sahip çıkabilmek duasıyla, yazımıza son verelim..
Ve son söz..!
Değerleriniz ahretinizi değersizleştiriyorsa, dünya tarafından eyerlenmişsiniz demektir. (Ebubekir MÜCEVHER)