Bugün size büyük çoğunluğumuzun bildiği ama yine de anlatmanın lazım geldiği ve gerçekten SÜT TOZU kullanan bir neslin bir türlü anlayamadığı bir oyundan bahsedeceğim: Biz farkında olmadan hayatımızı kontrol eden, görünmeyen ama her an hissettiğimiz suni bir gücün varlığından. Suni bir güç diyorum çünkü ‘Mutlak güç ve kudret sahibi Allah’tır’.
Bu hayırsızlara isim verelim: ‘Şirketrokrasi’. Bürokrasi falan hikâye, artık devleti bile geriden yöneten bu devasa kurumsal canavarlar var. Yalnızca kendi çıkarlarını düşünen, insanı bir tüketiciye indirgeyen, toplumu kontrol etmenin her yolunu mübah gören bir iktidar ağı…
Etrafımıza bakalım: Ne kadar özgür olduğumuzu zannediyoruz değil mi? Oysa her adımımız bu devasa sistemin dişlileri arasında öğütülüyor. Şirketrokrasi, modern dünyadaki en sinsi diktatörlüklerden biri. Ülkelerin kanunlarını bile şekillendiren, politikacıların elini kolunu bağlayan, bireyin tüm yaşamını "tüketim" üzerine kurgulayan bu sistem, sadece cebimizi değil, ruhumuzu da sömürüyor.
Reklamlarla, algoritmalarla, suni gündemlerle yönlendirilen bir toplum olduk. Öyle bir sistem ki, bize sürekli daha fazlasını satın almamız gerektiğini fısıldıyor. Ama neyi satın alıyoruz? Kendi özgürlüğümüzü. Şirketrokrasi, bize sunduğu sahte seçimlerle kendini bir kurtarıcı gibi gösteriyor. "Sen seçiyorsun," diyor, ama aslında seçeneklerimizin hepsi onun kontrolünde. Hangisine yönelirsen yönel, kazanan hep o şirk koşanlar!
Not: Kazandıklarını zannetseler de mutlaka kaybedecekler ama ‘O’ güzel ruhlu zeki insanlar geldiğinde…
Daha da kötüsü, bu sinsi suni güç sadece ekonomik alanla sınırlı kalmıyor. Eğitimden sağlığa, siyasetten kültüre kadar her alana elini atmış durumda. Akademiler ve üniversiteler bile artık bu sistemin uydusu haline geldi. Yeni bir şey öğrenmeye çalışıyorsun, ancak öğretilen her bilgi, seni daha fazla sisteme bağlamak için. Sorgulamak mı? Hayır, o kısım yasaklı! Şirketrokrasi, gerçek anlamda sorgulayan bireyleri istemez. Çünkü sorgulayan insan, bu zinciri fark eder ve koparmak için harekete geçer.
Bu sistemin en büyük silahı ise ‘görünmezliği’. Bürokrasi dediğin, devletin kurallarıyla sınırlı bir yapı olabilir. Ama şirketrokrasi? Onun sınırı yok. Kanunları aşan, devletin bile üzerinde bir güç. Uluslararası arenada bile söz sahibi olan, hükümetlerin kılını kıpırdatamayacağı bir iktidar. IMF, Dünya Bankası, dev teknoloji ve finans şirketleri… Çok uzağa gitmeye de gerek yok açıkçası bizim burada da bunlarla DNA bağı olan yerli ama sinsi şirk/etler var. Bunların hepsi, bireyleri istedikleri gibi yönlendiren bu devasa yapının taşeronları.
Ve biz? Tüketim çılgınlığıyla uyutulmuş, ‘EMEKLİLİK vs. gibi’ bir bireysel özgürlük hayalleriyle kandırılmış toplumuz. Zannediyoruz ki kredi kartıyla satın aldığımız her şey bizim kontrolümüzde. Gerçekte ise satın aldığımız her şeyle bu devasa ağın daha da içine çekiliyoruz. Sistemin istediği gibi yaşayıp, onun istediği gibi düşünmeye zorlanıyoruz. Her köşeye reklamlar, her ekrana algoritmalar, her sosyal medya platformuna manipülasyonlar yerleştirilmiş durumda. Kontrolün bizde olduğunu sanmamız, şirketrokrasi için en büyük zafer.
Peki, ne yapacağız? Sisteme karşı durmanın tek yolu, onun işleyişini fark etmekle başlar. Etrafımızdaki sahte özgürlükleri, yapay gündemleri, üzerimizde oynanan oyunları görmek zorundayız. Çünkü bu sistemi kabullendiğimiz sürece, birey olmanın ne anlama geldiğini unutacağız. Sadece birer tüketici, birer köle haline geleceğiz.
Şirketrokrasi bizi sürekli daha fazlasını istemeye zorluyor. Daha fazla para, daha fazla eşya, daha fazla konfor. Ama her istediğimizi elde ettikçe, daha çok kaybediyoruz: Özgürlüğümüzü, benliğimizi, gerçek hayallerimizi. Eğer bu zincirleri kırmazsak, gelecekte sadece birer istatistik olarak kalacağız.
Gerçek özgürlük, seçimlerin bize dayatıldığı değil, bizim kontrol ettiğimiz bir dünyada var olabilir. Ama bunun için önce bu devasa sisteme karşı uyanmamız, farkında olmamız lazım. Şirketrokrasi dediğim bu karanlık iktidar, kendi kazancını toplumun refahından daha değerli gören bir canavar. Ve biz, bu canavarı besledikçe, kendi insanlığımızdan uzaklaşıyoruz.
Sözde özgür, gerçekte esir bir dünyada mı yaşamayı tercih edeceğiz? Yoksa bu zincirleri kırmanın, bu dev sistemi sorgulamanın ve ona karşı durmanın yolunu mu arayacağız? Seçim sizin. Ama şunu unutmayın: Seçimlerinizi gerçekten siz mi yapıyorsunuz, yoksa şirketrokrasi mi?