Bu işin içinde bir iş var.
Matruşka bebekleri gibi hani, birinin içinden başka bir tanesi, sonra onun da içinden başka birisi çıkar ya...
İşin içinde iş var işte, kısacası.
Peki iş işten geçince geriye ne kalır o halde? Ona bakalım.
İşin içindeki iş, geçmesin diye, gitmesin diye, bitmesin diye verdiğiniz savaştan yenik çıkınca, bırakın tekrar aynı savaş meydanında arz-ı endam etmeyi, o toprakları fethetme arzunuzdan bile halas oluyorsunuz. Yenikliğin getirip bıraktığı bir yılgınlık bu. Hani o toprakları savaşmadan kazanma seçeneği, ya da, teklifi bile kılınızı kıpırdatmıyor artık, öyle diyeyim. Zira ateş yanıyorken, savaş veriyorken ardını dönüp giden askerleriniz olmuş. En güvendiğiniz askerleriniz... E artık inancınız, hevesiniz, arzunuz kalır mı?
Matruşka bebeklerine geri dönelim şimdi. Sevimliliklerine değil. Bu bebeklerin, kötü niyetli ellerde sinsiliğe ve aldatıcılığa varan tarafına. Öyledir. Nasıl ki ne söylendiği değil, bunun nasıl söylendiği önemlidir; ayni üslubun da masum bir oyuncağı, kendi oyunlarına nasıl alet ettiğine bakalım. Işin 'nasıl'ına.
Ne deriz hep? Üslup önemlidir, azizim....
Altından yenisi çıktıkça küçülen, yanıltan, hayret ettiren bir hayal kırıklığına dönüştü o tahtadan bebekler, senin ellerindeyken. Birinin içinden birinin, yenisinin ama hep daha ufağının çıkmasıyla; benim de en güvendiğim erlerimin, savaşın en kızgın yerinde ardını dönüp gitmesi aynı zamana eş düştü hep. Tüm mermilerin bitip matruşkaların en sonuncusunun, en küçüğünün elimde kalmış haliyle, o topraklardan da, fetihten de, senden de vazgeçtim. Zira ateş yanıyorken, savaşın ortasındayken ardını dönüp gittin sen. Kötü günde belli olan düşman misali. Dost değil. Arkana bile dönüp bakmamışsın giderken hatta. Kuşlar söyledi.
Ve küller tekrar yanmaz, yakılmaz. Anka kuşu da değilsin ki, küllerinden yeniden doğasın, falan... Sıradan, basit ve bilindik beşeri reflekslerine ve zaaflarına yenik düşecek olan birisinden kahramanlık bekleyecek kadar inançlı, inanmış, inanmaya meyilli, gözü kara ancak kararan gözü gerçeği görmesini engelleyen, sırtından vurulmuş ve galebe çalınmış bir komutanım ben de ve fakat. Olsun... Matruşkalardan başka oyuncak; ülkenden başka bir yerde toprak mı yok sanki?
İstersen o tahta bebeklerin en büyüğünü, topraklarının en bereketli ve verimli yerini gelip kendi ellerinle kucağımın ortasına bırak şimdi. Yap istersen. İş işten geçmişken, ateş sönmüşken, geç gelen adalete adalet denmezken, geç gelen kişi de gitmişten sayılabilir artık ancak.