Sınırlar

Hüzeyme Yeşim Koçak

Ömrümüz boyunca, sınırlarla karşılaşırız. Toplum, inançlarımız, sosyal şartlar, baskılar, gelişen değişen kimliğimiz, bilinçaltımız bu sınırları besler, büyütür, aştırır.

Herkesin birlediği, müttefik olduğu sınırlar mevcut gibi gözükse de; çizgiler aşınır açılır, evrilir, göreceli hale gelir.

Irak savaşının baş işkenceci kadın askerlerinden biri Lynndie England, “Hiçbir zaman sınırı aştıkları” hissine kapılmadığını itiraf etmişti mesela.

Büyük canilerin, diktatörlerin (Tanrısal vehimlerle) yahut kendi çapımızda bizlerin de, İlâhi değil kendi yarattığı hududu habire aştığı varittir.

Dünya Hâkimi(!) bazı devletlerin yaptığı soykırımlara, tarifsiz vahşete zulme, uyandırdığı dehşete sınır koyamıyoruz.

Bugün Filistin’de, Doğu Türkistan gibi yerlerde yaşananlara; geçmişten günümüze süregelen katlanmış şenaat dizilerine, katliamlara söz bulunamıyor; büyük bir infialle insanlık âleminde yaşanamaz tüm bunlar diyorsunuz ama tam göbeğindesiniz.

Arz topraklarının kendilerine vaat edildiğine inananlar, yakın savaşların ve halen devam eden zulümlerin, İblisin havarileri, insanlık sınırını çoktan aşanlar, habis fikirler ve enerjiyle, tuhaf eğlence anlayışlarıyla, yeni alanlar ve has kötülüklerde yüksek atlayışlar yapabilirler kuşkusuz.

İstedikleri gibi sınır çizme, ihlal etme ve değiştirme hakkına sahiptirler. Firavunlar, diktatörler sınırsız yetkiyle donatıldığına inanır.

Benliklerimiz de pek aşağı kalmaz esasında. Sessizce, kaç kere, defalarca, ana-baba yasaları; nefsimizin çizgilerine, kanunlarımıza(!) uymayanları gizli silahlarla delik deşik etmişizdir. Hududa isyan bayrağı çekilmiştir.

Sevgi, insaf, merhamet, adalet sınırlarımızdan içeri geçemez söz gelişi.

Çapulcular, şakiler, haydutlar, şenî temsilciler girebilir çokça. Güzellikler kaçar. Ya da nöbetçilerimiz tarafından vurulurlar. Yasa yapıcı bizizdir çünkü.

Yetkimiz, kudretimiz artsaydı, koltuklarımız pahalansaydı neler yapardık kim bilir.

Tabiat dertli, hayvanat dertli, kalpler dert kumkuması. Kaç yönden sınır aşımı var?

Öyle ki beşerin sınırları aştıkça aşası gelir.

***

Günlük hayatımızda da nice sınır(lamalarla) yüz yüzeyizdir. Bazen herhangi bir işte kendimizi gereksiz yere ketleriz, potansiyelimizi devreye sokmaz yahut fuzuli harcarız.

Kâmil(!) bir inanç sahibiyizdir meselâ zannımızca, lâkin Tanrı’ya da kafa tutar, farkında olmayız.

Sınır, bizim bir yerde durmamız gereken yeri işaretlerken, yeni hudutlar önümüze çıkar.

Bazen çitler, dikenli telleri aşmamız icap eder. Bu özgürlük, aşkınlık ölçüsünü kiminde kaçırırız. Görünmez nöbetçiler bize seslenir: “Yine haddi aştın!”

Kimi zaman sırlı ülkelerin, memleketlerin kapıları buyur eder. Hudutlar sonsuzluğa açılır. Sınırlar yol olup gider.

***

Bilgi, tecrübe, şartlar dolayısıyla, türlü okumalarla; gençlik ve yaşlılık sınırları değişebilir…

Hastaların sınırları da kuşkusuz farklıdır.

Doğru eğri, “aşk sınır tanımaz” denir; ta ki bir duvara toslayıncaya kadar gelinir, neticede baş eğ(r)ilir.

Her sınır aşımı bir keşif, yüzleşme aynı zamanda. Bulguların önemi, nokta ve dokunuşların, rastlaşmaların ehemmiyeti gün geçtikçe değişse de.

Sınırların da yüzü var, görünenin ardı mesele.


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.