Bir süredir medyada bize göre çok yerinde bir husus olan Türk Silahlı Kuvvetlerinde bulunması gereken ‘Din Subaylığı’ konusu tartışılıyor. Bu haklı konuya bizde dâhil olalım istedik. Târih boyunca kıtalara hükmetmiş olan Müslüman askerleri özlerinde vâr olan Hak aşkı ve Rasul muhabbeti ile zaferden zafere koşarak dört kıtaya hükmettiler. Bu neyle sağlandı? Pek tabi ki bu, iman ve inanç gücü ile sağlandı.
Silahlı Kuvvetlerimizin mânevi gücünü oluşturan ‘Din İşleri Subaylığı’ birimi ne yazık ki, 1967 senesinden bu yana uygulanmıyor. Son günlerde bu husûsu bâzı sivil toplum örgütleri (Assam, Önder gibi) dile getirdiler. Bizce çok önemli bir konudur. Son günlerde bu konu gerek târihçiler gerek siyâsetçiler tarafından kabul görerek fikirler serdedildi, iyi de oldu. Hakikaten yıllardır bizim ordumuz da; ‘Aman şeriat gelmesin’ diyerek ordu içindeki dindar subaylarımıza ne kıyımlar yapıldı. Hatırlanacağı üzere her sene TSK’daki YAŞ kararlarında pek çok dindar subay atıldı. Namaz kılanlar, eşleri başörtülü olan subaylar asla TSK bünyesinde barındırılmıyordu. İlerleyen yıllarda hâin FETÖ’nün dümenine giren TSK’da binlerce hâin konuşlandı, vatan nasıl ele geçirilire odaklı olarak öğrenciler yetiştirildi. Şükür 15 Temmuzdan sonra ordu onlardan temizlenmeye çalışıyor fakat hâlâ da arınmış değildir zira onlar çok sinsi çalışırlar. Neyse konu o değil. İşte şurada üç-dört senedir ucundan kıyısından bu hususlar gündeme gelebildi, şükürler olsun.
Biz konunun gündeme gelmesinden fazlasıyla sevindik lâkin mâlesef bizim ülkemizde yeni bir konu gündeme gelecekken hemen Batı üzerinden örneklemelerle millete sanki sağlama yaptırılarak konu halkımızın önüne öyle sunuluyor. Bizi en çok rahatsız eden bir husustur bu. Yâni illa; ‘efendim sâdece biz de yok Batı’da da var’ denecek. Bu aşağılık kompleksidir arkadaş. Batı bizden almıştır ne kadar güzel özellik varsa İslam’dadır nitekim. İşte bu konuda yine Batı misal gösteriliyor, efendim Amerika’da 1775’ten bu yana din subaylığı var. Yok Almanya’da, İngiltere’de, Fransa’da, İspanya’da, Hollanda’da, İsviçre’de, İsveç’te vs var. Ee tabi olacak. Adamların din subayları olmasına rağmen işte bugün her şey ortada daha düne kadar Sırbıstan’da, Bosna’da Boşnaklara yapılan ahlaksızlıklar, işkenceler, toplu katliamlar, zulümler…
Orta Doğu’da Batılıların, Amerikalıların mâsum halkı askeri toplama kamplarında toplayıp yaptıkları işkenceler, cezâevindekilere yapılan zulümler anlatmaya dilimiz varmıyor, bu konuları konuşmaya. Ebû Gureybleri hatırlayınız! Biz bugüne kadar bu hususları Batı’dan öğrenmedik ve ‘onlarda da var aman bizde de olsun’a muhtaç değiliz. Onlar da din subaylığı varken bu pislikleri, âdilikleri yaptılar, yapıyorlar gelecekte de yaparlar çünkü onlarda ahret inancı ve korkusu yok. Biz ne yaparsak ‘Hak ve Rasul hakkı için’ yaparız. Hak hukuk ihlal etmekten korkarız. Çünkü biz her şeyin değerlendirildiği bir sonsuz Muhâmei Kübra’ya inanırız.
Asırlardır kıtalara hükmetmiş olan Osmanlı İmparatorluğunda Sultan Fatih döneminden bu yana ‘Ordu şeyhi’, ‘Alay Müftüsü’, ‘Asker İmamı’ isimli din görevlileri vardı. Bu muhterem görevliler askeri savaşa hazırlamada çok etkin görevleri ve başarıda da büyük katkıları olurdu. Bu görevliler daha yakın târihimizde Çanakkale’de, Sakarya’da, Büyük Taarruz’da hem Mehmetçiği savaşa hazırlamış hem de bizzat kendileri Mehmetçikle omuz omuza savaş meydanlarında savaşmışlardır. Millet olarak onlara minnettârız.
Ancak daha sonraki yıllarda 1967 senesinde din subaylığı kadrosu kaldırılmıştır. Hatta bundan bir otuz sene öncesine kadar ‘dünyânın nüfûsu en kalabalık ordusu Türkiye’de’ derken üzülerek belirtiyorum ki, ‘dünyânın en dinsiz ordusu Türkiye’de’ deniyordu. Bu ne esef verici bir değerlendirmeydi! Bizi bu yerilesi, utanılacak duruma düşürenlerin veballeri çoktur.
Halbuki bizim ordumuz geçmişten günümüze en asil değerlere sâhip, hakperest, dürüst, ahlaklı, gittiği yeri zâyi etmeyen, bulunduğu bölgeye zarar vermeyen, yaşlılara-kadınlara-çocuklara dokunmayan hatta kendi ekmeğini o mâsumlarla bölüşen bir anlayışa sâhiptir. Çanakkale’de bütün bir düşman gürûhu buna şâhittir. Askerimiz değerleriyle şanlı bir târih bırakmıştır arkasında. Bizim asker ocağımız ‘Peygamber Ocağı’ diye anılır askerimiz de ‘Muhammed’ isminin kısaltılmışı ‘Mehmedçik’ diye anılır. Bana ne Amerika’nin âdi askerinden, bana ne Sırpın, Hırvatın ahlaksız, tecâvüzde sınır tanımayan askerinden. Benim askerim dünyâya yeter ve dünyâya bedeldir. Bu inancımızın gücünden kaynaklıdır. Efendim devam edeceğiz bitiremedik konuyu maalesef. Şimdilik kalın sağlıcakla.
Hayırlı, nurlu, huzurlu Cumâlar diliyorum siz değerli okurlarıma…
Nurten Selma ÇEVİKOĞLU