SİLAHLI  KUVVETLERDE  DİN  SUBAYLIĞI

Nurten Selma Çevikoğlu

Efendim aylar önce bu hususta iki yazı yazmıştık. Silahlı Kuvvetlerimize dîni bilgiler verme ve ibâdetlerin yapılabilmesi için görevlilerin bulunabilmesi adına eskiden olduğu gibi ‘Din Subaylığı’ kadrosunun tahsis edilmesi gerektiği konusunun gündeme alınmasına dâir isteklerimizi belirtmiştik. Diğer medya gurupları da aynı hassâsiyetle hareket ederek onlar da bu husustaki arzularını duyurmuşlardı. Bu istek ilgililer tarafından değerlendirildi ve Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde, ‘Din Subaylığı’ kadrosunun yeniden tesis edilmesine karar verdi. Hatta bu konudaki başvurular için verilen târih sona erdi. Biz Aralık ayı içinde Mevlânâ Hazretlerini yazdığımızdan uzun zamandır istememize rağmen bu konuya değinemedik. Nasipse bugün bu husûsu yazımızda işlemek istiyoruz, müsâdenizle.

Bilindiği üzere zaferlerden zaferlere koşan bir ecdâdın torunlarıyız. Şerefli geçmişimiz ordumuzdaki Mehmetçiklerimizin imânı sâyesinde hep başarılarla doludur. Bu şan ve şeref, cepheye şehid olma arzusuyla koşan muhabbet erleri, Fatih Sultan Mehmet kopyası, askerlerimiz vesilesiyledir. Hamdolsun askerlerimizdeki savaş kuralları, iffet ve edeb ahlâkı parmak ısırtacak şekildedir. Yaşlılara, kadın ve çocuklara ilişmeme, mala-mülke, kamuya âit olanlara zarar vermeme, dîni ibâdet yerlerine dokunmama hep bizim övünülesi değerlerimizin muhteşem öçlüleridir. Var mı dünyâda böylesi savaş kâidelerinde ölçü? Bulamazsınız! Çünkü yoktur. Çanakkale’de sergilendi bu hal ve İngiliz komutanları hayranlıkla ve hayretle bizim askerlerimizdeki ölçüleri müşâhade ettiler. Bizim askerimiz buna benzer şerefli halleri hep icra etti ve ediyor. Daha kısa bir süre öncesi gerçekleşen Hendek olaylarında, Mehmetçik girdiği evlerde mecbûren kullandığı eşya için hâne halkından helallik isteyen yazılar bırakıyor, yine zaruretten dolayı yedikleri şeylerin parasını bırakıyorlardı. İnsanın gözleri yaşarıyor. Bunca kirliliğin içindeki bu tertemiz davranışlar ancak bu necip millete yaraşır davranışlardır.

Bu ön girişten sonra bu asil, cesur ve değerli karârı alan yetkililerimizi tebrik ediyor, böylesi hayırlı bir işe imza attıkları için onlara; ‘Rabb’imiz sizden ebeden râzı olsun’ diyoruz. Dünyânın en gelişmiş ülkelerinde dahi mevcut olan ‘Din Subaylığı’ konusu, 1967 senesinden itibâren devrin hükümetlerinin politik kararları sebebiyle kaldırılmıştı. Hatta öyle ki, o günlerden sonra ‘din husûsu’ silahlı kuvvetlerde bulunmaması gereken en ince, en netâmeli konu olarak sürdürüldü. Ordu da bir iki göstermelik câmi vardı, o da gidenleri tesbit edip ordudan atma görevi görürdü âdeta. Dindar subaylar asla istenmez derhal tespit edilir onlar da, ‘yaş kararları’ ile ordudan atılırdı. Orduya alınacaklar çok ama çok sıkı bir geçmiş soruşturmasına tâbi tutulurdu. Yeni alınacak aday subayların bırakın anne ve babasını, hanımını neredeyse yedi göbek evvelinde başı örtülü varsa onlar hiçbir şekilde orduya alınmazdı. Gümüş yüzük takanlar, namaza gidenler, eşi Kur’an kursu hocası olanlar, düzenlenen balolara gitmeyenler, dans etmeyenler, içki içmeyenler markaja alınır, silahlı kuvvetlerde barındırılmaz derhal bir sebep bulunur ihraç edilirdi. Bunları yaşadık. İsim isim biliriz atılan kişileri… Ne zulümler yapıldı dindar subaylara. Şükür bugünlere. Bu işi gerçekleştirenlerden Rabb’im ebeden ve dâimen râzı olsun tekrardan. Biz çok hoşnut olduk. Cenâbı Hakk’da onlardan hoşnut olsun inşaALLAH, demeyi kendimize borç görüyoruz.

‘Din Subaylığı’ kadrosunda görev yapacak personel; ‘Askerlere moral, motivasyon, sosyal refah ve mutluluğunun arzu edilen seviyeye ulaşması için mânevî telkinlerde bulunur. Din eğitimini, ibâdet ve dînî törenleri idâre eder. İbâdethânenin ihtiyaçları ile ilgili malzemelerin teminini yetkili makamları bildirir. Din işlerini sevk ve idâre eder.’ Ne güzel! Kimse insanlarımızın yediden yetmişe dîni eğitim almasından rahatsızlık duymasın. Bütün insanların moral-motivasyonu artırıcı din eğitimine ihtiyâcı vardır. İnsanların başlarına gelen istenmeyen durumlar ancak dîni değerlerin sağlamlığıyla atlatılır. Yoksa insanlar ya şiddet sarmalına giriyor ya sağlığını bozuyor ya da intihar ediyor. İşte her şey ortada her gün ne sıkıntılı vakalar duyuyoruz. Duymak ne kelime insanlar şâhid oldukları menfî hâdiselerden birbirlerine itimâdı, güveni kalmıyor hatta yaşama hevesini kaybedenler, ruhsal hastalıklara saplananlar çoğunlukta. Bilhassa askerimiz, vatan savunmasında öylesi zorluklarla mücâdele ediyor ki, onlar âdeta ölüme meydan okuyorlar. Askerlerimizin hayâtında din olmazsa nasıl mücâdele ederler? Şehid olma aşkı ile cepheye koşarak gider bizim askerimiz. Dolayısıyla; ‘EN BÜYÜK ASKER BİZİM ASKER.’

Mâzide yedi düvele diz çöktüren şerefli bir ordumuz vardı, bu nasıl sağlandı? Elbette kesin ve net bir cevap; İMAN iledir. Ne der İstiklal Marşımızın sâhibi merhum Akif; ‘İman o cevherdir ki, İlâhî o ne büyüktür. İmansız yürekler sînede yüktür.’ Bunu diyen Akif’imizin alnından öperiz. Peygamber Ocağı diye bakılan ordumuza bu kadro şarttı. Şükürler olsun. Lâik Batıda ‘Din Subaylığı’ kadrosu nerdeyse iki yüz elli senedir var. Kraldan çok kralcı geçinenlere bu güzel karar sanki bir tokat oldu. Türk Silahlı Kuvvetlerinde ihdas edilen bu kadrodan rahatsızlık duyanlara, biz de İçişleri Bakanı gibi diyelim; ‘Ohh olsun.’

Cumânız mübârek olsun, gününüz hayırla dolsun.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.