Şu kısacık ömrümüzü idame ettiğimiz hayat, çok vahim bir durumda bulunmaktadır. Üzerinde yaşadığımız dünya gariplik ve tuhaflıklarla doludur. Çelişki ve ilkesizliklerle, ilkellikle doludur. Acımasız, merhametsiz, gaddar ve bencil bir hayat anlayışı ile yaşıyor insanların çoğu. Bir tarafta lüks ve israf; bir tarafta açlık ve susuzluktan gelen ölümler gırla gidiyor. Bir tarafta servet yığıp Karun’laşan sefiller, bir tarafta ekmek parası bulamayan yığınlar. Bir tarafta lümpenler, bir tarafta sefil karaktersizler.
Savaşlardan, kıyımlardan, sömürülerden, cinayetlerden memnun olan var mı? Açlık susuzluk ve ölümlerden memnun olan var mı? Faizden, haramdan, zinadan, terörden memnun olan var mı? Soğuk bürokratik ilişkilerden, gayri samimi asık suratlı diyaloglardan, rüşvetten, adam kayırmacılıktan, makam ve mevki için yağcılık yapanlardan, menfaat için iki büklüm olanlardan memnun olan var mı? Haksızlık ve zulüm karşısında susup gözünü kapatanlardan memnun olan var mı? Peki, tüm bunların sorumlusu kimdir? Bürokrasi ve resmi tarik diyebilirsiniz. Ancak bu bürokrasi denen şey de bizlerden, bu ülkenin çocuklarından oluşmaktadır. Dünyanın en zor işi bu ve benzeri acı gerçekleri insanlara öğretmektir.
İnsanda güzellik lisanıdır. Bunun için insan hiçbir zaman kendi aleyhine bile olsa yalan konuşmamalı, öyle kolayca yemin etmemeli, bağırmadan, kimsenin kalbini kırmadan, argo kelime kullanmadan, hakaret etmeden konuşmalıdır. Hükmedici bir şekilde konuşmamalıdır; Tam tersine yumuşak konuşmalı, her zaman verdiği sözde duran bir şahsiyete sahip olmalıdır. Çünkü her insan Allah'ın bir ayetidir. Hiçbir insanı her hangi bir özelliğinden dolayı küçük göremeyiz. Hiçbir insanı her hangi bir görevden, her hangi bir yerden uzaklaştırma, kısıtlama ya da oraya layık görmeme hakkımız olamaz.
Kişinin duruşu, konumu ve görevi ne olursa olsun hiçbir şey yapamazsa da en azından bir iyilik ve güzellik erdemi içinde olmalıdır. Kalbini ve dilini güzelleştirmelidir. İyilik ve güzelliği silah kuşanır gibi kuşanmalıdır.
Bütün yer, gök, bütün kâinat, bütün melekler şu üç sınıf insan için dua ederler. Ya Rab sen bu insanları affet diye dua ederler. Âlimler, İlim tahsil edenler, cömert olanlar. O halde bir mü’mün bu özellikleri üzerinde taşımalıdır. Bu prensipleri kuşanmalıdır. Hepsini kuşanmak belki mümkün değildir ama en azından biri mutlaka yapmak gerekir. Allah cömert olan bir kimseyi, gece gündüz ibadet eden cimri bir kimseden daha çok sever. Allah’ın katında cömert olan bir cahil, cimri olan bir âlimden daha üstündür. Çünkü cimrilik kötü bir hastalıktır. Cennet, cimrilerin değil cömertlerin yurdudur! Şüphesiz ki cömertlik iman sağlamlığından ileri gelmektedir. İmanı sağlam olan bir kimse ise cehenneme girmez. Cimrilik, kalbinde zayıflık, vesvese, şüphe bulunan kimsede bulunur. Şüphesi olan da cennete giremez. Cömert olan kimse, Allaha, insanlara ve cennete yakındır. Cimri olan kimse ise, Allah’tan uzak, insanlardan uzak, cehenneme yakındır.
Müslüman bir kimse, Allaha kul olmanın önünde binlerce engelin bulunduğu bu müşrik caddelerde, bu kanalizasyona dönüşmüş sokaklarda, cahiliyeden daha karanlık, kapkaranlık olan bu çağda tamamı olmasa da en azından İslami özelliklerden bir kaçını kuşanmalıdır. Kalbinde tüm zulüm ve haksızlıkla mücadele niyeti bulunmalıdır en azından. Her zaman batılla mücadele gayreti ve kararı içinde olmalıdır, bir gün gelir Allah’ın izni ile ben bu kötülükleri engelleyeceğim, bu zulme son vereceğim, iyilikleri hâkim kılacağım, güzellikleri ve hakkı üstün kılacağım uhdesini her zaman içinde taşımalıdır. İyilik ve güzellik özlemi içinde olmalıdır. Halini düzeltip iyilik ve güzelliği silah gibi kuşanmalıdır.