Belki bir şairin tüm şiirlerinden etkilenmeyiz ama ünlü veya ünsüz kimi şiirleri duyduğumuzda daüssıla, aşk, hüzün, sevinç, garip bir mutluluk gibi; tercümesini yapıp, anlatamadığımız cümbüşlü duygular yaşarız.
Bazen aynı şiir, her okunuşunda bambaşka bir his sağanağıyla, bizi hassas rakik bir adam, kadın yapıverir. Çiçekler açtırır; apayrı bir dille, yeni gönül seferlerine yol açtırır.
Kirli gerçekleri örtbas eder, ya da sihirli bir örtüyle şirinleştirir.
Zirve şiirin, sözün heybeti istikamet verir; toplumun sesi soluğu, umudu şerefi gururu olur. Sonuçları, hasılası itibariyle mayalandırır, tatlandırıp kazandırır.
Şair Mustafa Özçelik, “Şairle okurun ruhî bir çizgide birleşmesi, gönül gönüle vermesi gerektiğinden” bahsederek şöyle der:
“Şiir her yanımızda, içimizde, dışımızdadır. Şairler, onu bizim görme alanımıza getirebilen kimselerdir. Şükran duymamız bundandır onlara. Şairle okurun o ince çizgide buluştuğu gün, tecelli bizim içimize de doğacak demektir. Haydi, ne duruyoruz şairlerle beraber biz de bir kapının önünde duralım. İçimize rabbani ilham esintileri doğsun. Kapıyı açmaya çalışalım. Hazine oradadır.” (Mustafa Özçelik, Şairin Şiirle İmtihanı, Okur Kitaplığı)
…
Şairlerle buluşmayı sağlayan, bize şiirli zamanları getiren faaliyetlerden biri de; Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi ve Karatay Belediyesi’nce düzenlenen “9. Geleneksel Mevlânâ Şiir Şöleni’ydi”.
16 şairin katıldığı programda, onur konuğu; Bosna Millî Marşı’nın yazarı olarak da tanınan, birçok ödülün sahibi Prof. Dr. Cemalettin Latiç’di.
Ahmet Aka, Ahmet Efe, Ahmet Kot, Emre Öztürk, Hasan Bozdaş, Hasan Hüseyin Çağıran, Hatice Toprak Çevik, Hüseyin Atlansoy, M. Ali Köseoğlu, Mustafa Özçelik, Prof. Dr. Nurullah Genç, Osman Özbahçe, Özcan Ünlü, Prof. Dr. Şaban Halis Çalış, Şener İşleyen, programa iştirak eden diğer şairlerimizdi.
Kubbe-i Hadra önünde okunan şiirlerle, daha da güzelleşen, bu anlamlı etkinlik için bütün emeği geçenlere şükranlarımızı sunarken, şiirle dokunalım yüreklere. Damla damla…
Cemalettin Latiç:
“Rabbimiz, Rahim olan Allah’ım,
İşte bu gece sana Agan gelmiştir, tahta tabutun içinde;
Senin meleklerin yeni beneği kolayca bulacaklar kar içinde,
Kefenleri açtıklarında, boyunları bükük:- Odur!- diyecekler.
Çünkü beyaz kumaş altında başkalarının sağ kolu olduğu yerde,
bir şey göremeyecekler.” (Allah Kulu, Kolsuz Agan İçin Dua)
Ahmet Aka:
“Genzine öykü kaçmış bir masalım aslında
ciğerim yırtılacak öksürsem
sütten kes artık beni anne / ben adam olmam
tuz basmışım gibi merhem de sürsem” (Kalbim Karpit Kazanı Çocuk)
Ahmet Efe:
“Kabartırken şu arzı Firavn’ın kibri, kini
Âsiye koşup gelsin, cennetlerin gelini…” (Cennetlerin Gelini)
Emre Öztürk:
“Noksanlığın başlangıcıdır insan, dünya bunun için güzel
Bunu bana böyle bildirdi ömer ve bir gün çağrıldı,
ömer hiç doğmadı aslında ve şu an aslında hiç yaşanmadı
bir merdiveni çıktı durdu, sırtında bir ölüyü taşıdı durmadan
ömer elleri tetikte bir şiirdir, günlerden pazartesidir
pazartesinin elleri küçülür,” (Kapanış Konuşması)
Hatice Toprak Çevik:
“Reddeylese de yine mahbuba olsam talip
Ümidimi kesmesem Rabbim eder mi nasip
Ateş-i aşk ile küle dönse bu garip
Müsebbibi umarsız yandığımı görmüyor” (Ateş-i Aşk)
M. Ali Köseoğlu:
“Kiminin dünü tükenir
umurunda değilse de yarının
yeri yok bugünde
ecel
gelir
ölüme hayat verir
bekleme sevgilim
beklenmedik bir anda olur
en düşük ihtimaller.” (En Düşük İhtimal)
Nurullah Genç:
“Kartallar uçar mı bir harâbeden
Köprülerden benim yârim geçer mi
Sen neden bu kadar güzelsin, bilmem
Taşırsın yeryüzüne ebedî tohumları
Ben ise kuruyacak bir suyun mahkûmuyum
Avuçlayıp öpüyorum kumları
Bir karadelikten bakarken hayat
Meydan okuyanlar kim bu serâba
Söyle bana hindiba” (Söyle Bana Hindiba)
Şener İşleyen:
“hüzün benim adım Ahmet!
sırtımda hormonlu mutluluklar
yüzümde nahoş kahkahalar var
yarına ait deneme çekimlerine
taa dünden biçmiştim fırtınalar.
bugün menüde dert var yine Ahmet!
çalakaşık yaşıyorum hayatı
tatlım, gül suyuna ıslatılmış
hüzünbâz naatlar…” (Benim Adım Hüzün)