Bu hatalar bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Seyyid, Hz. Peygamberin kızı Fatıma’dan olan torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere denir. Hüseyin’in soyundan gelenlere “Seyyid,” Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere ise “Şerif” denir.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur: “Hasan ve Hüseyin, cennet ehli delikanlıların seyyidleridir” (1).
Diğer bir hadis-i şerifte ise şöyle buyrulur: “Şüphesiz bu oğlum (Hasan) seyyiddir. Allah, bunun eliyle iki gurubun arasını düzeltecektir” (2).
Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra oğlu Hz. Hasan altı ay halifelik görevini yerine getirmiş, altı aydan sonra bu görevinden Muaviye lehine çekilmiştir.
Bunun sebebi, Hz. Hasan’ın kendisine güvenemeyeceği bir ordu ve güçlü bir düşmanla karşı karşıya olduğunu görmesidir. Hz. Hasan, Hicrî 41. senesi Rebiülevvel ayı sonlarında Küfe’yi Muaviye’ye teslim etmiştir. (3)
Abbasilerden itibaren Seyyidlerin ve Şeriflerin kaydı tutulmuştur. Osmanlı Devleti zamanında bu iş kurumlaştırılmış, ‘Nakibu’l Eşraflık’ müessesesi kurulmuştur. Bu kurumun görevi, ‘ehlibeyt’in kaydını tutup sahte Şerif ve Seyyidlerin çıkmasını önlemekti. (4)
Böyle bir çalışma Cumhuriyet döneminde de yapılmış olsaydı, hiç kimse Türkmen aşireti olan Adçekenlere ve Türklere “Seyyid” deme cesaretini kendinde bulamazdı.
Bu hususta Diyanet İşleri Başkanlığı ve İlahiyat Fakülteleri ortak bir komisyon kurarak, akademik bir çalışma yapmaları uygun olur.
Eh-li Beyt, Hz. Ali, eşi Fatıma ve çocukları Hasan ve Hüseyin’dir. Ömer bin Ebi Seleme Rabib’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte, şu ayeti kerime Nebiye indiği zaman “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” (Ahzab:33) Ümmü Seleme’nin evinde Nebi (kızı) Fatıma’yı, (torunları) Hasan ve Hüseyin’i çağırdı ve onları bir örtü ile örttü. Ali’de Resul-i Ekrem’in arkasında bulunuyordu; onu da örtü ile örttü.
Sonra şöyle dedi: “Allah’ım ‘Ehl-i Beytim’den günahı gider ve onları tertemiz eyle.” Ümmü Seleme, “Ya Rasulallah! Ben de onlardan biri miyim?” “Sen yerindesin ve sen bana daha hayırlısın” buyurdu (5).
Seyyid, reis, ileri gelen, sahip, bey halkın büyüğü manalarına gelir. Kur’an- Kerim’de şöyle buyrulur: “Ey Rabbimiz! Biz reislerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi yoldan saptırdılar, derler” (6).
Seyyid, efendi, kerim, halim, yaşıtlarına üstün, batıla tenezzül etmeyen manalarına da gelir. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: “Allah sana Allah’tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler.” diye ünlediler (7) .
Seyyid, Nasaraya (Hıristiyanlara) göre, Mesih’in (İsa aleyhisselam’ın) lakabıdır. Münafığa seyyid denmez. Ona “seyyidimiz” demek doğru değildir. Çünkü taşıdığı sıfattan dolayı bu kavrama layık değildir.
Hz. Abdullah ibni Büreyde (r.a.)’ den rivayet edilen bir hadis-i şerife göre Peygamber (s.av.) Efendimiz şöyle buyurur: “Münafığa ‘efendimiz’ demeyin. Eğer o sizin efendiniz olursa o zaman Allah’ın gazabına uğrarsınız” (8).
Kaynaklar
Sünen-i Tirmizi Tercemesi, C:6, Hds. No: 418 Yunus Emre Yayını
A,g,e. C:6, Hds No: 4024. S. Buhari Tercemesi, Kitabü Fezaili Ashabin- Nebi, M. Sofuoğlu
3. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi. Çağ Yayınlar. C:2. S:267 4. http://tr.wikipedia.org/wiki/Seyyid
5. Sünen-i Tirmizi Tercemesi, C:6, Hds. No:4037
6. Ahzab:39
7. Âl-i İmran: 39
8. Ramuz El- Ehâdis, C’, S476 /3