“Şu üç özellik kimde bulunursa o kişi imanın tadına erer: Allah ve Resûlü’nü herkesten çok sevmek, sevdiği kişiyi sadece Allah için sevmek, ateşe atılmaktan nasıl korkuyorsa imandan sonra küfre dönmekten de öylece korkmak.” (Buhârî, Îmân, 9)
Yukarıda zikrettiğimiz Hadis-i Şerifi okuyunca aslında Sevgi’nin gerçek tanımını verdiğini ve sevginin kime, niçin ve nasıl olması gerektiğini anlatması bakımından üzerinde saatlerce konuşulsa yetmeyeceğini düşünüyorum. Peki, şimdiki sevgi kavramlarını veya bizde yer eden sevgi kavramı neyi kapsamakta ve bizi meşgul etmekte?
Eğer gerçek manasıyla imanın tadına ermek istiyorsak Peygamber Efendimiz (s.a.v.) in bizlere öğretmiş olduğu şu metotları izlemeliyiz:
- Allah ve Resûlü’nü herkesten çok sevmeliyiz.
Allah ve Resulünü sevmek demek aslında imanın olmazsa olmaz şartına yani Kelime-i Şehadet ve Kelime-i Tevhidin özüne götürmektedir. La ilahe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur) dedikten sonra Muhammedurrasulullah (Muhammed Allah’ın Resulüdür) ifadesi en başta sevmemiz gereken, özümsememiz gereken, kalbimizin tam merkezine yerleştirmemiz gereken bir sevdadır. Ashabın “Anam babam sana feda olsun” sözleri ve Bakara Suresi 165.Ayet-i Kerimede yer alan : “İman edenlerin Allah sevgisi çok kuvvetlidir.” Ayetinde gerçek manada sevginin ne olduğunu kavramış oluruz.
- Sevdiği kişiyi sadece Allah için sevmeliyiz.
Şu anda sevgi, sevda, aşk kavramına baktığımız zaman bizleri tamamen farklı düşüncelere götürmektedir. Aslında her kimi seversek sevelim bu kişiyi Allah için sevmemiz gerektiği gerçeğini ne yazık ki göz ardı edebilmekteyiz. Yani anne babamızı, eşimizi, çocuklarımızı, arkadaşlarımızı ve diğer tüm insanlığı sadece ve sadece Allah için sevmemiz gerekmektedir. Karşınızdaki dostunuz size Allah’ı hatırlatmıyorsa bence dostluğunuzu gözden geçirmelisiniz. Değilse Kur’an’da yer alan ifadelere baktığımız zaman nice dostluklar ahirette düşmanlığa dönüşecek ve: “ Biz dostlarımızın kurbanı olduk Ya Rabbi!” sözleri artık çok geç ifade edilen cümleler olmaktan öteye geçemeyecektir.
- Ateşe atılmaktan nasıl korkuyorsa imandan sonra küfre dönmekten de öylece korkmalıyız.
İman korumamız gereken en büyük çabamız olması gerekmektedir. İmansız ölmek demek küfür ve isyan üzerinde ölmek demektir. Bu da Allah muhafaza ebedi cehennemin kapılarını aralamaya götürmekte yaptığımız tüm amellerimizi boşa çıkartıvermektedir. Bu bölümü de Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ‘in Hadis-i Şerif-i ile tamamlamak istiyorum: “Yararlı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.” (Müslim, Îmân 186. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3; İbni Mâce, İkâme 78)
Selam, dua ve muhabbetlerimle…