Bu ülkede şeriattan anlaşılan şeyin kol el kesmek, recm ile taşlayarak öldürülmek, sopa ile dövülmek olduğu anlaşılıyor.
Şeriat kelimesi duyulunca rahatsız olan kesimin en başta rahatsız olduğu durum özgürlüklerine halel gelmesidir.
Peki şeriat özgürlüğü kısıtlar mı? Evet, toplumda var olan ve yayılan ahlaksızlık, zina, kumar, fuhuş, tefecilik, içki gibi her türlü pislik hürriyetine caydırıcı cezalarla bunları yasaklamakta, bunları yapanları en ağır şekilde cezalandırmaktadır.
“Şeriat isterim” demek, bu hayasızlık, ahlaksızlığın şeri hükümlere göre cezalandırılmasını istiyorum demektir.
“Şeriat isterim” demek, Allah’ın kanun ve hükümleri her ne ise yerine getirilmesini istiyorum demektir.
“Müslümanım ama şeriatı istemiyorum” demek, “Müslümanım ama şeriatın hukuki, şeri hukuku istemiyorum, demektir.”
Bu konunun zor bir konu olduğunu herkes bilir. Din bireysel olarak yaşamaya hasredilmiştir. İçtimai hayatın kuralları şeriatın belirlenmiş ölçülerinde olmayacaktır. Açıkçası olması gereken de budur. Çünkü içtimai hayatın kurallarını hukuk sistemi belirliyor. Devletin koyduğu kurallara uymak, beri taraftan ise bireysel olarak din hürriyetinin olması gerekiyor. Aslına bakarsanız dinin bireyselliğe ve mabede hasredilmesi de akıl alır şey değildir. Bunun böyle bir şey olmadığını ülkede bu konuda çıkan tartışmalardan tutunda sosyal yaşantıya kadar gözükür.
İçki içmemek insanların iradesindedir, faiz yememek gene insanların iradesindedir. Hırsızlık yapmamak da insanın kendi seçimidir. Fakat burada irade, topluma sirayet edince mesele toplumsal oluyor. Sözgelimi şarap içip sarhoş olan bir başkasına zarar veriyor. Lgbt haklarının yayılması, bunun devlet bazında serbest olması toplumu, insanları etkiliyor. Bunu inkâr edene yazacak ya da konuşacak herhangi bir şey yoktur. Toplumda devletin serbest bıraktığı bir ahlaksızlığın toplumu, aileyi, çocukları nasıl etkileyip zamanla yozlaşmaya, çürümeye götürdüğünü herkes bilir. Devletin Allah’ın yasakladığı bir şeyi serbest bırakması ve ceza sistemine bu konuyu almaması toplumsal bir çöküşü getiriyor mu? Bunun kararına da siz varın.
Öyleyse “bunların cezası var, el kesmek mi gerek” diyenlerin olduğunu duyuyorum; işte bunu diyenler toplumu ayağa kaldıran bir vahşet ya da insanlık suçu olduğunda aynı zamanda idam narası atmaktadır. Ayrıca bizdeki ceza sistemi ne kadar caydırıcı ve ıslah edicidir, bu da konuşulması gereken ayrı bir konudur.
Feyza Altun adlı avukat sosyal medya hesabından şeriatla ilgili tahrik edici paylaşımlarda bulunduğu gerekçesiyle gözaltına alınıp sonra adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Feyza Altun “şeriatı istemiyorum”, diyebilir.
Bir başka birisi de bende “laikliği istemiyorum” diyebilir. Bu düşünce hürriyetidir. Fakat çıkıp da şeriata sövmek, ahlaksızca küfür ederek paylaşımlarda bulunmak Müslüman bir toplumu tahrik etmektir. Ayrıca bu ülkede şeriat isteyen de laiklik isteyen de fazladır. Şeriat isteyene “Arabistan’a, Afganistan’a git” diyene, beri ki de “burası yüzde 99’u Müslüman bir ülke hoşuna gitmiyor ise medeniyetini sevdiğin Fransa’ya, İngiltere’ye git”, der. Bu tartışma böyle uzayıp gidecektir.
Şeriat konusunun seçimlerden önce dile geldiği gerçeğinin üzerinde durmak gerekir. Bunu her kim dile getiriyorsa durum genelde böyle olmaktadır. Şeriatın geleceğini iddia etmek ne dar komikse laikliğin gideceğini iddia etmek de o kadar komiktir.
Şeriata sövdüren yobazlar olduğu gibi, laikliğe sövdüren din düşmanlarının olduğunu da bilmek gerek. Fakat niyet tahrik ise küfür ortada gezinir, niyet münazara ve hakikat ise meselenin özü tartışılır.