Köylerde su kanaletleri yeri projelerini yaparken tarlalarda cam çerçeveler gördüm.
Köylülere “bu cam içinde yetiştirdiğiniz nedir?” diye sorduğum da. Aldığım cevaba bakın.
“Biz yıllardır domates fidelerini Mayıs ayında diker Haziran ortalarında domatesimizi yetiştirirdik.
Bulgaristan’dan gelip de kendilerine tarla da verilen Bulgar Türkleri. Bizim bu şekil yetiştirmemizi yadırgadılar.
“Neden kışında ekmediğimizi?” sordular. Cevabımız “hava soğuk yetişmez” dedik.
Cevaben “Biz Bulgaristan’da karın altında yetiştirdik. Burada haydi haydi olur. Bize yardımcı olun. Kira ile cam çerçeve yapıp verin bakın nasıl yetiştireceğiz” dediler.
***
O yıllarda poşet de yoktu plastik naylon örtü de pazardan alınan sebze file ile taşınırdı.
İnanamayacaksınız ama hakikat. Bizim şube şefi bile cam çerçeve yaptırıp Bulgarlara kiraya veren olanlar çoğalmış.
Camların altında yetişen domatesleri pahalı fiyattan satınca
Milletin gözü açılmış.
Köylülerin kendileri de yapmaya başlamış. “Geçen yıl Nisan ayında domates yetiştirdik ve hayli kazancımız oldu” ( 1957) dediler.
İşte bu günün haylice gelişen Sera yatırımı böylece ilerlemiş olmakta.
***
Proje yapımımız bitmiş iş kanalet yapımcılarına kalmıştı.
Konya Merkez deki yerimize gidecektik.
İşlemimizden çok memnun olan şube şefi Abdurrahman beye bir teklifte bulundum.
“İşi bitirdik Konya’ya dönüyoruz ama Antalya’nın görülecek yerlerini görmeden gideceğiz.
İmkânınız varsa Antalya havalisini bir gezdirtseniz” diye…
“sizin gibi başarılı personele nasıl yapmam. Seni bir Jip ve şoförle gezmeni temin edeceğim” deyince dünyalar benim oldu.
Ertesi sabah. Jip hazırdı. Şef “Ahmet kardeşimizi Alanya’ya kadar bütün gezilecek görülecek yerleri göster” diye tembihte bulundu.
***
O yıllarda yerli de yabancıda turist göremezdiniz bolca…
Alanya’ya doğru çıkışımızda bir otel gördüm. Şoför “Antalya’nın tek turistik konforlu oteli üç katlı Yayla oteli” diye tanıtmıştı. Şimdi yerinde yeller esiyor…
Sık sık dere akışlarına geldiğimizde taştan yapılmış dar geçişli kemer köprülerden geçerek önce anlattığım Serik ilçesini bir dolaştık ve Manavgat ilçesine doğru yollandık.
***
Ana yoldan ayrılarak içerilere yönlendik ve Aspendos denilen tarihi Tiyatro yerine vardık.
O yıllarda ne bakım nede gelen giden vardı. Heykel baş ve taşları yerlere dökülmüş oturma yerleri haylice harap durumda görürken dolaştım şöyle bir. Bu günün muntazamlığından asla yer yoktu o yıllarda. Yılda bir şenlik falanda yoktu.
***
Manavgat’a varmadan Side denilen yere götürdü şoför.
Ev, otel hiçbir şey yoktu. Orda bir ihtiyar gördüm. Gelin size kendi tanzim ettiğim heykel müzesini gezdireyim dedi. Tek katlı ufak bir yerdi. Girdik ve çeşitli tarihi heykel veya parçalarını görerek ayrıldık.
Burada da Aspendos gibi tarihi tiyatro yeri vardı oda bakımsızdı.
Aspendos’tan daha büyük ve çok tahrip gören bu yer de dikkatimi çeken, üst tarafta taştan yapılmış locaların olduğu idi.
İhtiyar “bakım yok. İnsanlar ev yaptırırken buradan taş alıp gidiyor” demişti. (yıl 1958)
***
Manavgat’a girerken sola döndük ve beş km. uzaktaki Meşhur Manavgat Şelalesine vardık.
Ne yolda ne de şelale ve civarında tabiri caiz ise in cin yoktu.
Bulduğum tek resimde de bariz görülmekte. Daha çok resimlerim vardı ama bulamadım ev değişikliği sırasında kaybolmuşlar galiba.
Evet, kendi başına şelale çağıldayıp akıyordu. (1958) şelalenin içine doğru ufak bir kaya vardı oraya tehlikeli olduğu halde atlayıp resim çektirmiştim. Ne güzel manzara yaratıyordu.
Yıllar sonrası gittiğimde bu kayanın üstüne düz ve geniş beton yapan restorancı yüksek fiyata oturtuyordu! İşte bizim tabii güzelliği rant için yok etmemiz…
Ya Manavgat içi demir köprü yanı kıyıları hali arazi yani ev apartman yok balık tutanlar araziye yayılmış onlardan balık kızartılmış ekmek arası alıp tatlı cana yedik.
Şimdileri ev duvarlarından yanaşamazsınız. Nehir’e düşersiniz.
***
Alanya’ya vardığımızda önce, Karayolları yol yaparken buldukları Damla mağarasına girdik. Çok güzel sarkıtları vardı ve içi iki katlı idi.
Bilhassa nefes darlığı olanlar için faydalı olan bu mağaradan çıktık.
Sert viraj ve dar olan yoldan mahir şoförün ustalığı ile Alanya kalesine çıkarak vardık..
Etrafı kale ile çevrili olan yerde, İdamlık mahkûmların atıldığı uçurumu ve aşağıda tersaneyi temaşa ettik.
Buradan daha sadece dağın etrafında olan Alanya evleri ile düz ova ve deniz güzel görünüyordu.
Böylece gezimiz tamamlanmıştı. Antalya’ya döndük.
***
Gelecek yazımda görüşürüz inşallah…
***
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle Yaşam dileğimle