Acı hızla yayıldı…
***
Öyle hızlı yayıldı ki, ekranlardan, sokaklara, caddelere, ofislere, simit tezgahlarına, inşaat işçilerinin öğle molası yemeklerine kadar bir gaz gibi sızdı…
***
En son da geldi, milletin boğazına koca bir düğüm gibi oturdu kaldı…
***
Kime baksam, kimle konuşsam, gözleri çakmak-çakmak,dokunsan ağlayacak…
***
Ne kadar kolay kazanıyormuşuz hayatımızı ve rızkımızı düşüncesi hakim ekseriyette...
***
Helal lokma aramak için yerin üç kilometre altına giren, babalar, enişteler,bacanaklar,amcaoğulları,teyze çocukları, baldız çocukları…
***
Hepsinin ümitleri,planları naaşları gibi, üst üste yığıldı kaldı...
***
Dünya üzerlerine göçtü...
***
Son nefeste, kuşları, bulutları, gökyüzünü görmeden, dünyadan göçüp gittiler...
***
Kabirlerinde öldüler...
***
Son uykusuna yattı madenci...
***
Ahı Allah'a kaldı...
***
Sêla...
***
Nerden geldi, bu bêla...
***
Soma’nın akciğer hastalıklarıyla uğraşan ahalisinin hep korkuyla beklediği o haber,dün kalan sağlam ciğerlerini de söktü aldı…
***
Herkes madene koştu…
***
Uykularından fırlamış,uyku sersemliği ile babasını arayan çocuklar...
***
“Mucizelere” sığınarak karanlık gecenin içinde, en karanlık dehlizlere, minicik elleriyle dua ışıkları göndermeye çalıştılar... Nefeslerini tutarak, yerin üç kilometre altında nefesi kesilenlere nefes verdiler kendilerince...
***
Karanlıklar içinde parlayan bir çift göz görmek için, Türkiye duaya kalktı...
***
Yeryüzündekiler, yeraltındakileri çıkarıp, tekrar gömmek için, kazdıkça kazdılar, nasır tutmuş vicdanları…
***
Minarelerden bir çığlık gibi yükselen o acı SÊLA, tüm ülkeyi kat ederek, boğazımıza bir hırt düğüm gibi geldi oturdu…
***
Yutkundukça ocaktan, bu sefer yürekleri yakacak kömür kadar kara, acı üstüne acı çıktı…
***
Ocağımız söndü… Rahmet et Ey Allahım…
***
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciûn...