Hangi yönüyle ve hangi anlamıyla kullanılırsa kullanılsın Türkiye’de son çeyrek asırdır batı kaynaklı modernleşmesinin sekülerleşme ile sonuçlanan dönüştürücü etkisi altına giren insanların sayısının arttığına dair bilgiler konuşulmaktadır.
Üniversite mensuplarından cami cemaatine, siyasetçilerden basın yayın organlarına kadar hemen her mekân ve ortamda dile getirilen bu yeni yaşam biçiminin bir moda gibi yayıldığına dair ifadeler olsa da esas problemin daha derinlerde olduğu muhakkaktır.
Başta kabul edilmese ve görmezden gelinmiş olsa da insanlar arasındaki sosyal ve ahlaki ilişkilerde kendini daha açık bir şekilde ortaya koyan bu yeni seküler yaşam biçiminin daha pek çok toplumsal alanda kendini göstermeye devam edeceğini hisseden kişilerin feryatları da olayın kendisi gibi başlangıçta hep görmezden gelinmiştir.
Emperyalist batı medeniyeti karşısında en başta yılgınlığını gösterecek tarzda teslim bayrağını çekerek işe başlayan siyasetçilerin meydana getirdikleri olumsuzluklar sonucunda fikri düzeyde başlayan yokluk iktisadi ve sosyal hayattaki eylemsizlik düzeyinde devam edince sonuç adeta hızlanmış olmaktadır.
Türkiye’nin bu anlamda hızla seküler bir düşünce ve hayat tarzına doğru yaşadığı süreç basın yayın organlarının özendirmesi ile başlamış gibi görünse de, değişimler orta ve alt gelir grubunun dünyevi rahat ve mutluluğu bir an önce yakalamak için helal haram düşüncesini öteleyerek her türlü kazancı sorgulamadan kazanmayı öncelemekle başladığına inanıyoruz.
Başta eğitim kurumları olmak üzere toplumsal denetimin yok edilmesi, ailelerde dâhil olmak üzere, dini hayatın özellikle ibadet boyutunun zayıflaması, ticari kurum ve kuruluşların faizi ticari hayatın bir gereği olarak görmeleri tarzında kendini birçok alanda gösteren geçmiş dönemdeki düşünce ve hayat tarzının kötü olduğu gibi bir kabulü de beraberinde getirmiştir.
Bir araya gelerek oluşturdukları ticaretlerini veya ortaklıklarını ticaret dışında da devam ettirmek için özellikle ikamet ettikleri mahalle ve semtleri değiştirmişler ve yerleşmeyi tercih ettikleri şehrin genelde dış mahallelerindeki birlikte yaşam alanı olarak değerlendirdikleri güvenlikli ve korunaklı olarak kurulan site tipi yaşam alanlarında ikamet etmeyi tercih etmişlerdir.
Eskiden ikamet ettikleri çok bireyli aile ortamında dededen babadan kalma adetle boş zamanlarını kendisinin ve ailesinin maddi eksikliklerinden daha çok manevi hayat ve çocuklarının eğitim alanındaki eksiklerini giderme yolunu tercih etmiş olan insanların boş zaman kavramları da değişmiştir.
Değişen konut ve çok bireyli aileden çekirdek aileye dönüş kavramlarıyla birlikte insanların boş zaman kavramları da değişme gösterince tabii olarak boş zamanları değerlendirme biçimlerinde de değişmeler olmuştur.
Bu değişimlerin sonucunda daha dün denebilecek bir dönemde gerek inançları gerekse de yaşadıkları çevrenin mahalle baskısı adı verilen iç denetimi sonucunda yasak hatta haram gördükleri pek çok seküler eğlence çeşidi boş zamanları değerlendirme yolu olarak kabul görmüştür.
Dün aile ve çevre ne der baskısıyla yapılamayan pek çok şey bu gün ikamet ettikleri site hayatında edindikleri dost ve arkadaş grubu ne der baskısıyla yapılmaya başlanmış ve böylece insanların mekruh hatta haram dedikleri pek çok mefhum maalesef mubah hale dönüştürülmüştür.
Türkiye’yi de içine alan modernleşme ve sekülerleşme dalgası sadece toplumsal ve kültürel yaşam alanlarında maddi olmayan şekilde yaşanıyor gibi görünse de aslında daha derinlerde yaşanan etkiler nedeniyle kültürel düzeyde, yaşam tarzında ve belki de çok daha önemlisi cinsiyet kimliklerini tanımlama biçiminde görülmesidir.
Müslüman kimliğinin sorulmasından rahatsız olan ve dini tercihleri sorulduğunda ise Müslümanım Elhamdülillah diyemeyen bir neslin dini hassasiyetleri yüksek bilinen ailelerin çocukları ve yine dini eğitim alsınlar diye gönderildikleri resmi ve özel eğitim kurumu öğrencileri olduğunu öğrendiğinde şaşkınlık yaşamayan insan yok gibidir.
Çocukların kendilerini aile ve çevre baskısından kurtuldukları bir mekân olarak gördükleri okul hayatlarındaki gayri İslami ve gayri ahlaki davranışları nedeniyle okul idarecilerince çağrılan mütedeyyin ailelerin başörtülü annelerinin çocuklarına ahlaki uyarıların yapılmaması yoksa okuldan alacaklarını söylemeleri içine düştüğümüz seküler hayat tarzındaki savrulmaları göstermesi açısından ilginçtir.
Siyaset hayatında artık hepten içselleştirdiğimiz çok partili demokratik sistemin gereği olan laiklik ile ekonomik hayatta dört elle sarıldığımız küresel vahşi kapitalizmin serbest piyasa ekonomisi sekülerleşmemizin yoğunluklu olarak yaşanması yolunu açmış olsa da esasen bu hayat tarzına meyilli olanların iç hayatlarında yaşadıkları çelişkilerin sadece ortaya çıkmasını kolaylaştırmıştır denilebilir.
Bu ülkede sekülerleşme sadece bir modernleşme, çoğulculuk ve zenginlik gibi görülse de esasında sekülerleşmenin tarihsel, kültürel her türlü gelenek ile dini inanç ve değerlerin tam anlamıyla ortadan kaldırmaya yönelik karşıtlık olduğunu bir kez daha belirtmekte yarar var.