Tan yeri ağarmadan kalkılır, kadınlar köy çeşmesinden, gün doğmadan su dolardı: “O anda zemzem suyu akar.” diye. Bir ailede kaç erkek varsa, çoluk çocuk demeden birlikte gidilirdi bayram namazına.
**
Özellikle o gün için alınmış elbiseler, ayakkabılar giyilir, neşeyle başlanırdı güne. Çocukların mutluluğu gözlerinden okunurdu. Onların mutluluğu bayram sebebiyle mi olurdu, yoksa üzerlerine giymeye pek de alışık olmadıkları bu değişik kıyafetlerden mi gelirdi, bilinmez.
Camiden ayrılmadan bütün mahalleli, köylü bayramlaşır, küsler barışır; kırgınlıklar, dargınlıklar en azından o günlerin hatırına rafa kaldırılır ya da toprağa gömülürdü.
**
Her sülalenin kendisine ait köy odası olurdu. Namaz çıkışı, sülalenin bütün erkekleri evde hazırlanmış kahvaltıların olduğu siniyi alıp doğruca odanın yolunu tutarlardı. Yeniden bir bayramlaşma; akabinde gelen köy kahvaltısı. Çay ile birlikte sohbet koyulaşır, gün yükselir, kuşluğa erişir ve gitme vakti gelirdi.
**
Sıra aile bayramlaşmasına gelmiştir. Evlere gidilir, ailenin kadınları ile bayramlaşılır. Anaların elleri öpülür, eşler birbiriyle bayramlaşırdı. İmkanlar ölçüsünde, bir mendil, bir çorap ile büyükler küçüklerini, çocuklarını sevindirirdi. Mutluluk ve neşenin zirveye ulaştığı anlara şahit olurduk. “Keşke her gün bayram olsaydı.” diye dilerdik, gerçekleşme umudu olmamasına rağmen.
**
Mahallenin çocukları belki de bir gün bile kirletmeden duramayacakları, üzerlerinde emanet gibi duran elbiselerle mahcup görünürlerdi kapıda. Yüzleri yanık, gözleri ışıl ışıl. Evet, evet bayram en çok da çocuklara yakışırdı. Kolaydı onları sevindirmek. Bir küçük şekere gülüverirlerdi, dünya onların olmuşçasına.
**
Kendimizden yaşça büyük akrabalara gidilirdi sırasıyla. Elleri öpülür, bayramları kutlanırdı. Kırış kırış olmuş, çileli yüzleri güler, mutlulukları âlemi tutardı.
**
Güne, bütün ailenin akşam yemeği için baba evinde toplanmasıyla son verilirdi. Maksat yemek değil, birlikte olmak olunca “aile” kavramı hatırlanır, odalara sığmazdık. Mutluluk tavan yapardı. O gün kimse kötü konuşmaz, sanki emir almışçasına hep gülerdi. Ne var yarın da, yarınlar da aynı olsaydı? Çok mu zor ya da imkânsız mıydı?
**
Biz mi büyüdük, yoksa dünya mı küçüldü? Küçük şeylerden mutlu olurduk. Sevgileri büyütür, büyütürdük. Şimdilerde imkanlar olmasına rağmen sanki bayramlar, bayramlaşmalar azaldı. Soğuk, samimiyetsiz bir mesaj alıverdi hepsinin yerini. Umutla ve özlemle: Şeker Tadında Bayramlar…