Nereye gidiyoruz yazı serisi
Şu günlerde “laiklik…” söylemlerini üst perdeden tekrar dinler olduk. Televizyonlar, gazeteler hep bu söylemi halka aktarılmasına çalışmaktadırlar. Bu konuda haberler, yorumlar, açık oturumlar yapılmakta ve bizlere “laiklik…” ne meta imiş, anlatılmaya çalışılmaktadır.
Laiklik şu şekilde tarif edilmektedir. “Laiklik, din ve devlet işlerini birbirinden ayırmaktır – İnsan istediği dine sahip olabilir. Ama devletin dini olmaz. Devlet bütün dinlere eşit mesafededir. Vesaire, vesaire…”
Bunlar, bu sözleri ilk defa duyanlar için gayet güzel gelebilir. Öyle ya hangi dine inanırsa inansın, kanun karşısında bütün insanların eşit olmasını kim istemez ki?
Bu sözler, Ortadoğu’da ve Afrika’da başındaki diktatörleri devirmiş ve kendileri için bir sistem arayışı içerisine girmiş ülkelerin haklarına söylenmektedir. Hem de kim tarafından biliyor musunuz? Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ve kendisi de o bölge insanlarına “Müslümanların koruyucusu…” olarak takdim edilen Türkiye’nin Başbakanı tarafından…
Mısır halkının görüyoruz ekranlardan… Libya halkını, Tunus halkını görüyoruz. Hepside bir mücadelenin içinden çıkmış, diktatörlerin baskısı altından kurtulmuş olmanın sevincini yaşıyorlar ve karşılamada hep bir ağızdan “Erdogan, Erdogan, Erdogan…” diye slogan atmaktadırlar.
Ancak Mısır’da uzun yıllar çalışan ve âlimlerin başını çektikleri “Ihvan-ı Müslümin - Müslüman kardeşler” teşkilatı, Sayın Erdoğan’ın Mısır’a laikliği önermesine tepki göstermiş ve yayınladığı bir beyanname ile bu söylemlerin yanlış olduğunu açıklamıştır.
LAİKLİK KİME AİTTİR
Laiklik kavramı, bildiğiniz gibi bir Batı kavramıdır. Batıda çıkan bu kavram siyasi manevralarla bize, bütün dünya ülkelerine ve özellikle başındaki diktatörleri devirmiş Ortadoğu ülkelerine yayılmak istenmektedir.
Batı bu kavramı, kendi içinde yaşayan diğer dinlere ve inançlara (Katolikler, Ortadokslar, Protestanlar, Evangelistler…) güya değer verdiğini belirtmek ve onları bir çatı altında toplamak için çıkarmıştır ve gayesi onları sisteme entegre (razı) etmektir.
Laisizm veya Laikliğin "Fransızca: Laïcité), sözlük anlamı; devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir. Fransızcadan Türkçeye geçmiş olan "laik" sözcüğü, "din adamı olmayan kimse; din adamı dışında kalan halk" anlamına gelen Latince "laicus" sözcüğünden gelmektedir.
Batı, materyalist (maddeci) olduğu için yaptığı her iş de, düşündüğü her fikir de “Kuvveti öne almaktadır.” Bu tasnifin içinde, “kuvvet, çıkar, asalet ve çoğunluk” kavramları da bulunmaktadır. Dolayısıyla toplumun tamamını aynı düzeyde tutamamakta, inancı gereği kuvvet sahiplerini hep üst seviyede mütalaa etmektedir.
Meşhur sözü hatırlarsınız; “kanun önünde herkes eşittir. Bazıları daha da eşittir” denir. İşte bu sözün uygulaması batı ülkelerinde daha çoktur. Batılı bir idareci veya bir hukukçu kuvvetli gördüğü biri ile halktan birini ele alırken takiye (iki yüzlülük) yapmakta ve her zaman güçlüler haklı olmaktadırlar.
“Ben güçlüyüm o halde Libya petrolleri üzerinde benim hakkım vardır. Ben önce kendi çıkarımı düşünürüm. Asıl zadeler, halktan daha üstündürler. Benim çoğunluğum vardır. O halde ben karar vereceğim sen ona uyacaksın” demektedirler.
Güya Fransa laikliğin doğduğu yerdir ve bütün dinleri eşit mesafede tutması gereken ilk ülke olmalıdır, değil mi?
O halde buyurun yeni haberi; “Müslümanların Bayram ve Cuma namazlarında camilerinin dışına taşmaları yasaklanmış, dışarıda namaz kılanlara kuvvet uygulanabileceği bizzat Fransa Başbakanı tarafından açıklanmıştır.”
Arkadaş sen ne biçim laiksin öyle… Müslümanların bayram ve cuma namazları tek başına kılınamaz. O namazların hep birlikte kılınması gerekir, bu onların inançlarının bir gereğidir. Eğer sen laiksen Müslümanlara da onların bu inancına da hürmet etmelisin (!)
LAİKLİKTEN SONRA NE GELİR
Laiklik, bütün dünyayı sömüren Kapitalist sistemin yüzüne sürülmüş bir şekerdir. Hani çocukken yediğimiz elma şekeri gibi… Şekeri yalarsın, sonra kurtlu ekşi elmayı yemeye gelmiştir, sıra… Bir de bakarsın ki o da tükenmiş… Elinde kal kala elma şekerinin kazığı kalmıştır.
Bir sistem sadece bir kelime veya mef’umla tarif edilemez. Bu sistemin ekonomik yapısı ne olacak? Ahlaki dokusu nasıl dokunacak? Hukuk neye bağlı ve nasıl çalışacak? İlim, tercümeye mi yoksa telif’e mi dayanacak gibi konularının da iyice gözden geçirilmesi lazımdır.
Ortadoğulu kardeşim, dikkat et… Sen önce kendine en çok güvenilen ülkeler ve insanlar tarafından laiklik, laiklik diye kandırılacaksın. Batı sistemleri sana hoş ve güzel gösterilecek. Sen laiklik şekerini yemekle meşgulken bir de bakacaksın ki, bütün kurum ve kuruluşlarına “sömürücü faiz” girmiş ve halk sistemli bir şekilde sömürülmeye başlanmış olacaktır.
Artık ondan sonra da dönüş imkânı da bulamayacaksın. Çünkü yeni yetişen geçliğin öğle eğitilecek ve yetiştirilecek ki, senin evladın sana; “faizsiz de olmaz ki, faiz çağın realitesidir veya faiz ekonomik hayatın bir gerçeğidir…” gibi zırvalar savurmaya başlayacak.
Sömürücü faizi ekonominize dâhil ettiğiniz takdirde, aldığınız bütün malların içinde, tükettiğiniz bütün ihtiyaç maddeleri içinde birikmiş faizi, size ödettirecekler.
Bir büyük mücadele sonunda diktatörleri devirdiğinize ve hürriyete kavuştuğunuza sevinirken, bir de bakacaksınız ki görünmez soyguncular, sizin haberiniz bile olmadan sizi soymaya başlamış olacaklardır.
Şu günlerde “laiklik…” söylemlerini üst perdeden tekrar dinler olduk. Televizyonlar, gazeteler hep bu söylemi halka aktarılmasına çalışmaktadırlar. Bu konuda haberler, yorumlar, açık oturumlar yapılmakta ve bizlere “laiklik…” ne meta imiş, anlatılmaya çalışılmaktadır.
Laiklik şu şekilde tarif edilmektedir. “Laiklik, din ve devlet işlerini birbirinden ayırmaktır – İnsan istediği dine sahip olabilir. Ama devletin dini olmaz. Devlet bütün dinlere eşit mesafededir. Vesaire, vesaire…”
Bunlar, bu sözleri ilk defa duyanlar için gayet güzel gelebilir. Öyle ya hangi dine inanırsa inansın, kanun karşısında bütün insanların eşit olmasını kim istemez ki?
Bu sözler, Ortadoğu’da ve Afrika’da başındaki diktatörleri devirmiş ve kendileri için bir sistem arayışı içerisine girmiş ülkelerin haklarına söylenmektedir. Hem de kim tarafından biliyor musunuz? Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ve kendisi de o bölge insanlarına “Müslümanların koruyucusu…” olarak takdim edilen Türkiye’nin Başbakanı tarafından…
Mısır halkının görüyoruz ekranlardan… Libya halkını, Tunus halkını görüyoruz. Hepside bir mücadelenin içinden çıkmış, diktatörlerin baskısı altından kurtulmuş olmanın sevincini yaşıyorlar ve karşılamada hep bir ağızdan “Erdogan, Erdogan, Erdogan…” diye slogan atmaktadırlar.
Ancak Mısır’da uzun yıllar çalışan ve âlimlerin başını çektikleri “Ihvan-ı Müslümin - Müslüman kardeşler” teşkilatı, Sayın Erdoğan’ın Mısır’a laikliği önermesine tepki göstermiş ve yayınladığı bir beyanname ile bu söylemlerin yanlış olduğunu açıklamıştır.
LAİKLİK KİME AİTTİR
Laiklik kavramı, bildiğiniz gibi bir Batı kavramıdır. Batıda çıkan bu kavram siyasi manevralarla bize, bütün dünya ülkelerine ve özellikle başındaki diktatörleri devirmiş Ortadoğu ülkelerine yayılmak istenmektedir.
Batı bu kavramı, kendi içinde yaşayan diğer dinlere ve inançlara (Katolikler, Ortadokslar, Protestanlar, Evangelistler…) güya değer verdiğini belirtmek ve onları bir çatı altında toplamak için çıkarmıştır ve gayesi onları sisteme entegre (razı) etmektir.
Laisizm veya Laikliğin "Fransızca: Laïcité), sözlük anlamı; devlet yönetiminde herhangi bir dinin referans alınmamasını ve devletin dinler karşısında tarafsız olmasını savunan prensiptir. Fransızcadan Türkçeye geçmiş olan "laik" sözcüğü, "din adamı olmayan kimse; din adamı dışında kalan halk" anlamına gelen Latince "laicus" sözcüğünden gelmektedir.
Batı, materyalist (maddeci) olduğu için yaptığı her iş de, düşündüğü her fikir de “Kuvveti öne almaktadır.” Bu tasnifin içinde, “kuvvet, çıkar, asalet ve çoğunluk” kavramları da bulunmaktadır. Dolayısıyla toplumun tamamını aynı düzeyde tutamamakta, inancı gereği kuvvet sahiplerini hep üst seviyede mütalaa etmektedir.
Meşhur sözü hatırlarsınız; “kanun önünde herkes eşittir. Bazıları daha da eşittir” denir. İşte bu sözün uygulaması batı ülkelerinde daha çoktur. Batılı bir idareci veya bir hukukçu kuvvetli gördüğü biri ile halktan birini ele alırken takiye (iki yüzlülük) yapmakta ve her zaman güçlüler haklı olmaktadırlar.
“Ben güçlüyüm o halde Libya petrolleri üzerinde benim hakkım vardır. Ben önce kendi çıkarımı düşünürüm. Asıl zadeler, halktan daha üstündürler. Benim çoğunluğum vardır. O halde ben karar vereceğim sen ona uyacaksın” demektedirler.
Güya Fransa laikliğin doğduğu yerdir ve bütün dinleri eşit mesafede tutması gereken ilk ülke olmalıdır, değil mi?
O halde buyurun yeni haberi; “Müslümanların Bayram ve Cuma namazlarında camilerinin dışına taşmaları yasaklanmış, dışarıda namaz kılanlara kuvvet uygulanabileceği bizzat Fransa Başbakanı tarafından açıklanmıştır.”
Arkadaş sen ne biçim laiksin öyle… Müslümanların bayram ve cuma namazları tek başına kılınamaz. O namazların hep birlikte kılınması gerekir, bu onların inançlarının bir gereğidir. Eğer sen laiksen Müslümanlara da onların bu inancına da hürmet etmelisin (!)
LAİKLİKTEN SONRA NE GELİR
Laiklik, bütün dünyayı sömüren Kapitalist sistemin yüzüne sürülmüş bir şekerdir. Hani çocukken yediğimiz elma şekeri gibi… Şekeri yalarsın, sonra kurtlu ekşi elmayı yemeye gelmiştir, sıra… Bir de bakarsın ki o da tükenmiş… Elinde kal kala elma şekerinin kazığı kalmıştır.
Bir sistem sadece bir kelime veya mef’umla tarif edilemez. Bu sistemin ekonomik yapısı ne olacak? Ahlaki dokusu nasıl dokunacak? Hukuk neye bağlı ve nasıl çalışacak? İlim, tercümeye mi yoksa telif’e mi dayanacak gibi konularının da iyice gözden geçirilmesi lazımdır.
Ortadoğulu kardeşim, dikkat et… Sen önce kendine en çok güvenilen ülkeler ve insanlar tarafından laiklik, laiklik diye kandırılacaksın. Batı sistemleri sana hoş ve güzel gösterilecek. Sen laiklik şekerini yemekle meşgulken bir de bakacaksın ki, bütün kurum ve kuruluşlarına “sömürücü faiz” girmiş ve halk sistemli bir şekilde sömürülmeye başlanmış olacaktır.
Artık ondan sonra da dönüş imkânı da bulamayacaksın. Çünkü yeni yetişen geçliğin öğle eğitilecek ve yetiştirilecek ki, senin evladın sana; “faizsiz de olmaz ki, faiz çağın realitesidir veya faiz ekonomik hayatın bir gerçeğidir…” gibi zırvalar savurmaya başlayacak.
Sömürücü faizi ekonominize dâhil ettiğiniz takdirde, aldığınız bütün malların içinde, tükettiğiniz bütün ihtiyaç maddeleri içinde birikmiş faizi, size ödettirecekler.
Bir büyük mücadele sonunda diktatörleri devirdiğinize ve hürriyete kavuştuğunuza sevinirken, bir de bakacaksınız ki görünmez soyguncular, sizin haberiniz bile olmadan sizi soymaya başlamış olacaklardır.