Babalarımızın, dedelerimizin tabiriyle öyle garip günlere geldik, öyle enteresan günler yaşıyoruz ki, bir gün önce aynı kişi neler söyledi veya toplumu yönetenlerden hangisi ne konuda ne söyledi veya dün söylediğine ne cevap aldı takip edene, edebilene aşk olsun diyebileceğimiz günlere geldik.
Bunun en belirgin görüntüsü yerel seçimlerin bile bir genel seçim atmosferi haline dönüştürülerek ortaya sandık vicdanı adı altında insanı belediye başkanlarının geçmişte verdikleri sözlerin takibinden ve şehre karşı, şehirliye yaptıkları suçları görmezden gelmesine bile sebep olacak kadar ne idüğü belirsiz bir karar mekanizması oluşturulmak istenmesinden kaynaklanmaktadır.
Bu sadece son seçimde daha belirgin olarak ortaya çıkmış olsa da aynı oyunlar, aynı stratejiler ve seçim propagandaları Demirel ve Özal hükümetleri dönemlerinde de kısmen de olsa uygulamaya koyulmuştu.
Şimdilerde kendilerinin ve partilerinin esamisinin okunmaması İnşâallah idrak sahipleri için bir ibret vesilesi olur.
Şehirlilik ve bir şehrin geleceği ile ilgili siyaseten karar vermek her 15 ila 20 yılda bir önüne konan Amerikanvari seçim propagandaları veya seçime 5 kala ortaya çıkarılan kavga dövüş ortamında hissiyata dönük mesajlar üzerine düşünmeden karar verme veya genel başkanların gölgesi altında yürütülen bir propaganda savaşından etkilenme olmamalıdır.
Bakmayın son zamanlarda belediyelerin garip bir ısrarla şehir yerine kent kelimesini kullandıklarına.
Şehir bir medeniyet iddiasını içinde taşırken kentte böyle bir talep yoktur. Şehir bir kimlik ifade ederken kentin kimliği yoktur. Şehir estetik kaygılarla inşa edilmiş yapılarla oluşturulmuşken kent tam anlamı ile beton yığınları ile doldurulmuş, betonlaştırılmış bir binalar topluluğudur.
Bir kimsenin geçmiş, gelecek, tarih, kültür ve medeniyet iddiası bulunuyorsa, o kimsenin yapacağı en temel görev kimliksiz kentler yerine kimlik sahibi fertlerin oluşturduğu kimlikli bir şehir oluşturmaya çalışmasıdır.
Bu çalışmada şehrin tarihinin belirleyici olması esastır.
Yok, eğer bir idareci çağdaş şehir oluşturacağım gibi bir iddia ile ortaya çıkacak olursa o zaman da yapacağı en temel görev: Avrupa Konseyi tarafından 2008 yılında kabul edilerek yayımlanan, 2009 yılında uygulamaları izlenen ve 2010 yılında uygulamalar çerçevesinde revize edilen “Avrupa Şehir Şartı” bildirisinin gereklerini şehre uygulamaktır.
Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen ve Türkiye’nin de imzaladığı Avrupa Şehir Şartı–1 ve Avrupa Şehir Şartı–2 başlıklı bildirilerde, ideal şehir şöyle tanımlanmaktadır.
İdeal şehir;
Şehirli haklarını koruyan,
En iyi hayat şartlarını sağlayan,
Halkına en iyi hayat tarzını sunan,
Değerini orada yaşayan, ziyaret eden,
Kültür ve bilgiyi orada arayan,
Birçok sektör ve faaliyeti bir arada uyum içinde barındıran merkezdir.
Şimdi önce içinde yaşadığınız şehre bir bakın, sonra yerel seçimler için Evde, sokakta, okulda, işyerinde, çarşıda, pazarda, televizyonda hatta Meclis'te verilen sözlere, geçmişte verilen sözlerin kaçta kaçının yerine getirildiği ölçeğinden bakarak gelecek için sizin ve şehriniz için hangi endişelerin önünüzde durduğuna karar verin.
Belki son yağan nisan yağmuru gibi her yağan yağmurda olanca gayretlerine rağmen sahte bir şekilde oluşturulmaya çalışılan kent(!) makyajının akması küçük bir fikir verebilir.
Artık konuşma ortamında kullanılarak bir nevi hakaret anlamına gelen “Bak ben sana SAYIN diyorum” sözlerini de hiç unutmayın.