Şehirlerin ‘Bekçi Baba’ları

Bu günün İlköğretim hatta ve belki de üniversiteli gençlerin bile göremeyip bilmediği
 
Bizim yaşantımızda büyük yer alan “Bekçi Baba”lar vardı.
Bırakın biz çocuklar için oluşumunu, büyüklerimiz bile Baba saygısı ve sevisi içinde olurdu bu Bekçi Babalara
***
Kimdi bu Bekçi babalar?
Osmanlı devletinde koruma ve asayiş işlemlerinde “Zaptiye” diye geçtiği ve cumhuriyet devrin de başlayıp 1994 yılında sona eren “Polis - Bekçi ” ayırması bulunmadığı için o zamandan beri mi geldiği pek anlaşılamıyor.
Yinede köklerini buradan alabileceğimiz bekçileri. Cumhuriyet dönemi Polis teşkilatından da eski bir kolluk örgütü olduğu gözlenmekte ve ismine zaptiye denilmekte.
Eski Bekçiler diyebileceğimiz bu zaptiyelerin çok evveli düzgün bir kıyafetleri olmasa da, son zamanında resimde görüleceği gibi giyimlere sahip olmuşlar.
Ellerinde fenerler ve “ben buradayım” anlamında kaldırımlara vurdukları asalar ile geceleri sokakları dolaşırlarmış.
Mahallenin asayişini korumaktan başka, zaman zaman aşırıya kaçarak “mahallenin namusuna” da bekçilik eder, şüpheli evlere baskın düzenlerlermiş!
Bu zaptiyelerin Ramazan da oruç tutmayan Bektaşi ile karşılaşmalarına ait hayli fıkralar anlatılır.
Bu fıkralardan çıkarabileceğimize göre, beklide Müslüman olan kişilerin oruç günlerinde alenen yemesini hoş karşılamayıp ceza verebilmekte idiler.
Bekçilerin durumu ve vazifeleri üzerinde ki araştırmam olarak tam çıkamayan bilgileri sizlere sunduktan sonra yaşamımda gördüğüm ve çok sevdiğimiz bekçi Baba’larını anlatmaya çalışayım.
***
Osmanlı devletinde Zaptiye teşkilatı içinde görülebilen ve Cumhuriyet devrinde Karakol  bekçisi olan Bekçiler Polis karakollarının emrinde gündüz ve gececi olma ayrımında vazife görmekte idiler kayıtlara göre Türkiye de 20 bin kadar bekçi varmış. Gececi olanlar daha çok “Mahalle bekçisi” adı ile tanımlanırlardı.
İlk başlangıçta bir kanun yerine talimatla vazife verildiği anlaşılan bekçiler 1976 yılına kadar Özel idarelerden maaş almakla beraber, daha evveli mahalle sakinlerinin yardımı ile yaşam geçirdikleri kaydı da bulunmakta.
Bu tarihten sonra kanun haline getirilerek doğrudan Emniyet teşkilatına bağlanmışlar.
Bir polis oğlu hatırasında;
“Komiser babama yemek gönderen annem bir kapta bekçiye vererek onu gücendirmeme gayreti içinde ‘sizinde tatmanızı istedim’ diye verirken almak istemeyen bekçi Ali efendiye ısrar ederdi…” anlatımı geçmekte.
Bundan da anlaşılacağı gibi halk yardımından istifade edebilmişler demek ki!
***
Bekçilerin vazifeleri evvelce bilindiği kadar sonradan 1976 yılında çıkan 772 sayılı kanunla sabitleştirilmiş.
“Bekçiler, vazife bölgeleri dâhilindeki mahalle, cadde ve sokakları, meydan, park, bahçe, mesire yeri gibi yerleri; Devlet büyüklerinin, mülki askeri erkan gibi tanınmış zevatın oturdukları evleri; doktor, ebe, eczacı, hastabakıcı, veteriner gibi ammenin sağlığı ile ilgili meslek sahiplerinin oturdukları yerleri, hastahane, dispanser, eczane kimyahane ve hayvan bakım yuvalarını, elektrik, havagazı muhabere ve diğer aydınlatma ve ısıtma vasıtalarının fabrika, santral ve sair teşkilat ve tesislerinin bulundukları mahalleri; su yolları, çeşmeleri, depoları ve yangın muslukları; devlet müesseselerini, umuma mahsus istirahat ve eğlence yerlerini ve emniyet ve asayiş bakımından önemli mahal ve noktaları tanımaya, öğrenmeye ve gerektiğinde bu bilgileriyle yardım etmeğe mecburdurlar…” kaydı bulunmakta
Bu kanunda ayrıca, gece kimseye zarar vermeyen kendinden geçmiş sarhoşa yardım ederek evine götürme işlemi bile ilave edilmiş..
Ne gibi bir düşünce ağır basmış ki 1966 da yeniden alınmayıp eskilerin emeklilikleri ile son bulan “Bekçi Baba” lar 8 bine düşüp  1994 de resmen tarihe karışmış oldu. Artık mahalleyi koruyan bekçilerimizin yerinde yeller esmekteydi
***
Gelelim yaşantımızda ki gördüğümüm “Bekçi Baba”lara…
Yaşantım olan Konya’da 1930 ve sonrası gördüğüm “Mahalle bekçileri” adı verilen vazifelilerin ekseriyeti gür bıyıklı, orta yaşlı, kahve rengi resmi elbisesinin belden geniş bir kayışı, kilot pantolon ve çizmeli olup belinde bir sopa ve tabancası olan uzun boylu kişilerden oluşmakta idi. Bu giyim de 1951 de düz pantolon ve ayakkabı değişimi yanında dik yaka da kalkıp resimde ki gibi düz yakaya dönüşmüştü.
Gündüzcü olanlar bugün Polislerimizin yaptığı vazifeyi aynen yapar olaylara karışanları derdest veya çağrışımla kelepçeleyerek veya önüne katarak bağlı olduğu karakola götürürlerdi.
Bunları yaparken kesinlikle kişilere vurmak hırpalamak dövmek işlemleri olmazdı. Bunda kişilerin saygı ve karşı gelmemesi de rol alıyordu herhalde.
Öyle ki bizzat gördüğüm gibi. Konya’nın Doğanlar mahallesinde sık sık çıkan kavgalarda ki otuza yakın kişiyi bir bekçi önüne katarak üç km.lik Köprübaşı karakoluna eksiksiz getirirdi!
Gece bekçileri ise başka bir âlemdi.
Saat değil günün akşamında başlayıp tan ağarınca hizmet içinde olan bekçiler üç mahalle kadarında vazifeli olurdu. Bu mahalleler de ring yaparak durmadan dolaşıp geçerken…
Arada bir düdüğünü öttürür ve “Köşe başı taşı” denilen yerdeki taş’a kışları verilen deri içi kuzu yünlü kürküne bürünerek oturup biraz dinlenirlerdi.
Onların düdüğü, mahallelilerin çocuk ve hastalarını bile rahtsız etmezdi!
Düdük sesini duyanlar uyanırken bundan zevk duyar emniyet içinde oldukları kanısı ile tekrar esenlik içinde derin uykularına dalarlardı.
Böylece de ne hırsızlık ne de gece kavga ve bıçaklama olayları olamamış olurdu.
***
Bu bekçiler yalnız kalmazdı. Karakolda ki zaten en çok dört veya altıyı geçmeyen Polislerden (ki bekçi olarak her karakolun on civarında bekçisi vardı) bir polis iki Bekçi olarak devriye gezer sadece bekçileri değil asayişi de kontrol etmiş olurlardı.
Bazen çok yorulup köşe başında kürkünün içinde kestiren bekçinin tabancasını aldıkları veya kestirirken buldukları da eksik olmazmış ki! Söylentisi olurdu halk arasında.
Bizler sokakta oynarken gürültülü olmuşsa geçen bir Bekçi baba bizlere “Fazla gürültü yapmadan oynayın” ikazında bulunur bizde sevgi ile selamlardık onu giderken.
***
Nerelerde o pos bıyıklı kış geceleri kürküne bürünmüş “Bekçi baba”lar?..
Yerlerini alabilen odlumu dersiniz?
Sağlık ve esenlik içinde hoşça kalın…


Ahmet GÜLDAĞ
aguldag@ihlas.net.tr

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Merhaba Şehir Haberleri