İnsanoğlunun var oluşu, yeryüzünde yaşamaya başlaması ve yerleşik hayata geçmesi; köy, kasaba derken, şehirler ortaya çıkmıştır.
Şehir; Yunanca'da "polis", Arapça'da "medine", Fransızca'da "cite", İtalyanca'da "citta", Almanya'da "stad" olarak isimlendirilmiştir.
Bir yerleşim yerinin şehir olabilmesi için:
- Belli bir nüfus büyüklüğüne ulaşmış olması
- Tarımsal üretimden daha ileri bir üretim düzeyine geçmiş olması (günümüz için sanayi ve hizmet sektörleri)
- Fiziksel altyapısının belli bir düzeye ulaşmış olması
- Geleneksel aile yapısının çözülüp yerini çekirdek aile yapısına bırakması
- Nüfusun karmaşık bir iş bölümüne ve yüksek uzmanlaşmaya ulaşması
- Yerel değerlerin yerini ulusal veya evrensel değerlerin alması
- Geleneksel ilişkilerin çözülüp bireysel ilişkilerin ön plana çıkması
- Eğitim düzeyinin kırsal yerleşime göre daha yüksek olması, eğitimde aile dışı kurumların gelişmesi
- Sosyal normların yerini resmi denetleme kurumlarının alması
Şehirleri; okullar, acenteler, ticaret odaları, siyasi partileri, sendikaları, kredi kurumları, fabrikaları, gazeteleri, bulvarları, hayvanat bahçeleri, parkları, oyun alanları, gecekonduları vb. yerlerden ayrı düşünmek mümkün değildir.
Şehirler; insanlar topluluğu, kamu hizmetleri, kurumlar ve idari aygıtlar toplamından daha fazla bir şeydir.
Şehirlerde oluşan kültür ve değer yargıları, kentlerin görülmeyen ama hissedilen özelliğidir.
Durkheim, insan topluluklarını "basit cemiyetler" ve "karmaşık cemiyetler" olarak iki gruba ayırır.
Basit cemiyetlerde "mekanik dayanışma", karmaşık cemiyetlerde "organik dayanışma" temel olur. Bu ayrımda basit cemiyetler "köyü", karmaşık cemiyetler ise şehri tanımlarlar.
Köylerden bir sürü farklı özellik gösterse de ülkemizdeki şehirler, şehirden daha çok köylere benzerler. Şehirlerde hala klan, kabile, sülale, cemaat, tarikat yaşam kültürü varlığını sürdürmektedir. Şehirde bireysel yaşamdan bahsedilirken halen birey kimliği ortaya çıkmamış, bireyler; ailenin, sülalenin, tarikatın, cemaatin bir üyesi olarak tanımlanmıştır.
Büyük köyler ve küçük köyler… Nüfus çokluğu ve azlığından öte bir şehir kültürünün varlığından bahsetmek oldukça zor… Büyük şehirler büyük köy, küçük şehirler küçük köy…
Miras, şehirdeki kadına da yok… Hukuk, adalet kişilere, gruplara göre…
Gelenekler, görenekler… Örfler, adetler… Töreler… Töre cinayetleri…
Kan davaları, berdeller, beşik kertmeleri… Kardeş kavgaları… Şehirde de var…
Fabrikalar, işletmeler, organize sanayiler, iş yerleri, çarşı pazar şehrin varlık unsurlarını gösterirken bireyin gelişmişlik özelliği bakımından irdelendiğinde şehirler daha çok kasaba ya da ilçeye benzerler.
Şehir bambaşka bir şeydir. İstanbul için “Mega Köy” diye boşuna denmemiştir.
Kısacası 21. Yüzyılda ülkemizde ciddi anlamda bir şehir kültürünün oluştuğu söylenemez.
Gerçek anlamda bir şehir bize çok uzak... Hatta şehir olmaya aday yerleşim yerlerinin ve bu yerleşim yerlerinde yaşayanların zihinsel olarak geriye düştükleri de sosyolojik bir tespittir.
Siz ne dersiniz?