Eski adıyla “Türbe Önü”, yeni adıyla “Mevlana Alanı”, “Aziziye Cami”, “Bedesten ve “Kapı Cami” civarı, nostalji yapmak, daha doğrusu nefes almak için, mutlaka uğrak verdiğim yerlerdir...
İzin günlerimin olmazsa olmazlarındandır...
Yarınlara dair içimdeki umutları yeşertme adına, Konya'nın bu tarihi mekanlarından destek alırım...
Bozulan psikolojim düzelir...
Eski dostlarla eskimeyen yarenlikler ederim...
Sedirler'i konuşuruz...
Işgalaman'ı anlatırız...
Köprübaşı'nı anarız...
Dolav'dan bahsederiz...
xxx
Cumartesi günü sevgili Mustafa Yayla abinin oğlu ve torununu Musalla'ya defnettikten sonra, daralan gönlümü, sıkışan yüreğimi rahatlatma adına “Türbe Önü”ne attım kendimi...
Mevlana Çarşı'sının yanında çay ocağı var...
Eskiler bilirler, “Raşit'in Kahvesi”nin olduğu yer...
Hemen bir kaç adım ötesinde de “Dağlı Ali” ile Hasan ve Seyit Yıldızlar kardeşlerin “Havuzlu Kahvesi” vardı...
Genellikle Sedirler, Işgalaman, Dolav, Samanpazar'ında yaşayan insanların çay içip, domine oynadıkları mekanlardı...
Ucube görünümlü “Mevlana Çarşısı”nın olduğu alanda, eski “Üzüm Pazarı, Ciğerciler Çarşısı”, “Kadınlar Pazarı” kadar olmasa da, küçük küçük manav tezgahları vardı...
“Türbe Önü” bizim büyüklerimizin, yani analarımızın, babalarımızın, amcalarımızın çarşısıydı...
Rahmetli Nenem Amcama seslenirdi, “Hacı nereye gidiyorsun?” diye...
Amcamdan yanıt, “Çarşıya anne” olurdu...
İşte Amcamın “Çarşı” dediği yerdir “Türbe Önü” ya da “Aziye Cami” civarı...
Buralar ayrıca “Ova Köylüleri”nin de uğrak yerleri ya da buluşma merkezleridir...
Bizim çocukluğumuz ve gençliğimizin “Beyoğlu”su veya “İstiklal Caddesi”ydi Türbe önü...
Kavgası ve gürültüsü çok olunca, adı bazen “Teksas”a çıkardı...
Sakızın Kemal'ın kahvesini de unutmamak lazım...
Sedirler'de, Işgalaman'da ve Köprübaşı'nda ikamet edenler, yani bu mahallelerde oturanlar, evlerine, “Türbe Önü”nde dolmuşculuk yapan at arabaları veya pır pırlarla giderlerdi...
Arabası olanlar ise Alaadin'den Mevlana'ya iner, “Saadet Fırını”nın önünden evlerine ulaşırlardı...
Bunları niye yazdım?
Yıllar sonra çocukluğumuzu ve gençliğimizi birlikte geçirdiğimiz bir arkadaşıma rastladım “Türbe Önü”nde...
40 yıldır İstanbul'da olduğunu, işinden ve aşından imkan bulduğu sürece Konya'ya gelip, hasret giderdiğini anlattı...
“3 Senedir gelemiyordum. Hanımın amcası vefat etti, onun için geldim bu sefer” dedi...
Şikayetçiydi...
“Türbe Önü”nün, yani Selimiye Camisi'nin, yani Mevlana Müzesi'nin bulunduğu yeşil alanın kaldırılması içine oturmuş...
“Keşke kıymasalardı, çimlere ve çam ağaçlarına” dedi...
Üzülmüş...
Haklı olarak tabi ki...
Sedirler ve Işgalaman'a giden yolun kapatılmasına da takılmış...
“Sedirler'de, Işgalaman'da, Köprübaşı'nda oturanlar, nasıl gidiyorlar evlerine? Ben yolu bulamadım” dedi...
Sonra ekledi...
“Böyle bir şey olur mu? Üçüncü dünya ülkelerinde bile böyle yol kesme olmaz” dedi...
Arabasıyla Alaaddin'den Mevlana Caddesi’ne girmiş, her zaman olduğu Dergah otelinin önünden sola kıvrılarak önce Köprübaşı, sonra da 'Sedirler'e giderim' diye düşünmüş...
Sonrası mı?
“55 yıllık Sedirlerli biri olarak, orada bulunan taksicilere Sedirler'e, yani Ortamescit'teki evimize nereden gideceğimi sordum...”
Arkadaşım haklı...
Sedirler'den geliş var, ama gidiş yok...
Gidiş var da, “Türbe Önü”nden yok...
Ya Kültür Merkezi'nin oradan sola dönüp Sedirler yoluna çıkacan, ya da İstanbul caddesinden, açık ceza evinin oradan devam edecen, eskilerin bildiği Fenni Fırının yanından yine sola girecen, katlı otoparkı geçecen, Köprübaşı Karakolu'nun yanından, sola Sedirler'e, sağa Işkalaman'a devam edecen...
Yazarken bile daral geldi...
Konya Büyükşehir Belediyemizin küçük bir müdahale ile düzeltebileceği bu sorun çığ gibi büyüyor ve insanları canından bezdiriyor...
Aynı sıkıntıyı ben ve benim gibi binlerce insan yaşıyor...
Projektörleri bu tarafa çevirmekte fayda var...
AK Parti’nin kalesi Karataylılar bunu hak etmiyor.