Türkiye’de çoğunluk demokrasinin başlamasından dört yıl sonra.
Seçmenin özgürlük içinde kendi isteğine uygun olabilecek seçim oyunu verebilmesi 1950 yılı seçiminde gelmişti.
Gelmişti ama ne yazık ki ancak yedi yıl içinde üç seçimde kullanabilmişti bu özgürlüğünü.
Şimdileri sık söylenen derin devlet mi, yoksa elitlerin işine gelmediği için mi? Nasıl oldu ise olmuş…
Daha hakkaniyetli seçme olacak diye iki de bir değiştirilen seçim kanunları ile yapılan değişikler oluşuvermişti.
Tanzimat zamanın da başlayan benzer seçim kanunları ile.
Seçmenin istediği gibi Milletvekili seçme hakkı mafiş oluvermişti
***
Önceki yazımda konu ettiğim 1950 yılında kabul edilen seçim kanununu okuyan okuyucular kanunun tatbik edilip edilmediğini gönderdikleri mail ile sormaktalar.
Özetle tekrar etmeden evvel bir hususu daha açıklığa kavuşturayım.
Her ne kadar kanun olarak kaydı bulunmasa da partilerden arzu edenler milletvekili adayları için bu günde konu edilip ön seçim yapılması işlemi bulunmakta idi.
Yalnız bu günküler gibi delegeler değil. O partinin tüm kayıtlı üyeleri tarafından aday adayları için oylama yapılır ve liste hazırlanmış olurdu.
Bu listeye partinin genel başkan ve yönetimi ilave yapma imkânı tatbik edilmez liste aynen resmiyete geçerdi.
Herhalde bu günkü siyasi partilerden isteyenin ön seçim yaptığı işine gelmeyenin yapmadığı gibi.
O zamanda bu işlemi CHP dışı partiler yapmış oldu. CHP’nin belki tüzüğü o yıllarda evveliyattan gelmesi veya istenmemesi dolayısıyla karar genel merkezden çıkıyor. Liste orada belirlenmiş oluyordu.
***
Evet seçmen hücreye girdiğinde kimleri seçmek istiyorsa kendi iradesini kullanıyordu.
Önündeki parti listelerinden biri veya bağımsız adayın kağıdını alarak zarfa koyabildiği gibi.
Orada bulunan boş kağıda her parti ve bağımsızların ismini yazabildiği gibi. Bir partinin listesinden istemediği aday veya adayları çizerek yan veya alt tarafa diğer partiler ve bağımsızları yazıp zarfa koyabilirdi.
Yazımlarda isim soyadı yanlışlıklarında anlaşılabilir olanlar kabul diğerleri sadece aday geçersiz sayılır. Adet eksikliği aynen fazlalıkta ise aşağıdan yukarı iptal edilerek geçerli sayılırdı.
Yani bu günün ufak bir yanlışlığı geçersiz olması o günlerde yoktu.
***
Sayım sonu hangi partiden olursa olsun listenin üstte veya altında bulunsun en çok oy alan seçilme hakkına sahip olurdu. Örneğin üst taraftaki bazı oylarda çizilip 15 bin almışsa diğer, hatta en aşağıdaki 15 bin bir alınca o seçilmiş olurdu.
Bu durumda adaylar % 50 civarında oy almakla seçildiği gibi bu adayların çoğunluna sahip siyasi parti iktidar olurdu.
İktidar durumuna gelen partinin Cumhurbaşkanı da Başbakanı da kendi içinde oylayıp aday gösterme suretiyle meclis tarafından seçilirdi.
Yani düne kadar yapıldığı gibi meclis içi veya dışı olarak da tayin edilen Cumhurbaşkanı adayını Meclis seçme, partinin genel başkanını da Cumhurbaşkanı’nca Başbakan tayin etme işi yoktu.
Bu şekil seçim işlemleri 1950 – 1954 – 1957 yıllarında yapılanmış oldu.
***
Oldu ama yukarıda vurguladığım gibi gizli kuvvetler önce ihtilal meydana getirme ve hükmetme ortamı ile. Güya seçmenin oyu mecliste aksedecek diye nısbî seçime geçtiler.
Deniliyordu ki; “% 51 alan iktidar oluyor kalan % 49 seçmenin seçtiği giremiyor.”
Değil % 51. % 5 alan parti milletvekili çıkaracak. Tabii orantılı bir nısbî şekli ile.
Ne oldu o zaman? Daha ilk seçimde koalisyon kuruldu ve 1981 seçimlerine kadar devam etti.
***
Halk o kadar gınâ getirmiş olmalı ki. Elit topluluğu partiyi değil tek başına Rahmetli Özal’a iktidarı sunuverdi. Yalnız nısbî seçimde değişiklik yapılmış Türkiye oylaması olarak bir parti %10 alırsa girebilmişti.
Bunlar yakın zaman içinde olduğu için sizler de durumu bilmektesiniz.
Düşündüğüm bir nokta var.
1950 seçim kanununa göre. % 51 oy iktidar olabiliyor % 49 ise muhalif kalıyordu.
Elitlerin işine gelmediği için olacak kanun değiştirildi. Meclise nısbî seçimle Milletin tamamını teşkil edebilen Milletvekili girmesi sağlanacaktı.
Ya şimdi. % 40 bile değil. Nerede ise %25 alan iktidarı elde edip %70 hatta fazlası muhalefette kalmış olmuyor mu?
1950 mi yoksa şimdiki mi daha çok muhalefette kalmakta temsilcisi olmamakta?
Yanlışım varsa siz düzeltin…
***
Osmanlı devleti devrinden T.C. yılları seçim kanunlarımıza göre yapılan seçimlerin durumunu sizlere sunmaya çalıştım.
Şu andaki seçim kanunlarının verdiği cevaz ile seçmen aday üzerinde özgürlük yapabiliyor mu?
Yoksa siyasi partinin, bırakın üyeleri ve hatta yönetimde olanlarının düzenlemesini.
Bizzat genel başkanlarca uygun görüldüğü takdirde mi listeye girebiliyor!
Seçmen; partisine oy vermek isterken verimli görmediği. Aday’a oy vermek zorunda kalıyor! Bu mu demokratik seçim?
Bendenizin âcizane düşüncesi olarak; Her il de bölge ayrımı yapılmalı. Bölge seçmeni yakından tanıdığı adayı değerlendirip oy vermeli ve orada kim fazla oy almışsa asalete geçmeli.
Böylece milletvekilleri genel başkandan ziyade halkın sevgisini kazanma mecburiyeti görerek genel başkana yağ çekmeyi bırakıp, semtine daha yararlı olur.
Yoksa hangi parti iktidara gelirse gelsin. Muhalefette ki hortum, yağma propagandalarını iktidar olunca unutup kendileri de yapar.
“Tencere dibin kara. Seninki benden kara” devam eder gider…
***
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…