Türkiye de siyasi partiler eskiden seçmenleri kendi partilerine oy vermeye ikna edebilmek için propaganda yaparlardı, şimdilerde ise algı yönetimine başvuruyorlar.
Algı yönetimi biliyorsunuz son yıllarda literatüre giren bir mefhum.
Algı yönetiminin ilk olarak amerikan ordusu tarafından devletlerin ve yönetici kesimin istihbarat için elde ettikleri bilgileri, yönetici kesimin ve liderlerin resmi tahminlerini, dış ilişkileri ile ilgili resmi davranışlarını etkilemenin yanında, toplumların duygularını, motivasyonlarını, etkilemek amacıyla yapılan yayınlar ya da seçilen bilgileri ve göstergeleri değiştirmek veya olduğundan farklı olarak göstermek hatta toptan inkâr etme eylemi olarak tanımlanmış ve kullanılmıştır.
Uzun uzadıya algıya veya algı yönetimine girmeye gerek yok.
Şöyle çevrenize bir bakın çok fazla algı yönetimi ile ilgili şey göreceksiniz.
Siyasi parti liderlerinin Amerika’ya gidip gelmesinden tutup televizyonlarda giyim kuşamı ile ilgili çıkan haberlere hatta saz çalmalarına kadar her türden algı yönetimi altında tutulmaktadır seçmenler.
Özellikle bizim ülkemizde olduğu gibi günü birlik ve yüzeysel düşüncel insanların çoğunluğu teşkil ettiği toplumlar artık kendi iradeleri ile değil algı yönetimi ile yönetilir olmuşlardır.
Sabah kalktığında ilk işi televizyon veya gazeteye bakmak ya da internet ortamında ne var ne yok diye bilgisayar başına oturan insanlar algı yönetimini yapanların sadık müşterileri olmaktan öte gidemezler.
Hatırlatma babından ifade etmekte fayda var.
Biraz daha gerilere gidersek adı arap baharı olan işgaller ile Sovyetlerin dağılmasından sonra kuzey ülkelerde gerçekleştirilen sarı, turuncu renkli devrimlerde ülkeler arası kapitalist finans yapılanmanın gerçekleştirdiği algı yönetimlerinin müşahhas örnekleri olarak hatırlanabilir.
Bu yöntemin en tipik örneklerini bizim ülkemizde özellikle seçim ortamlarında görmekteyiz.
Hangi partinin hangi sözcüsünün ne söylediğinden tutunda, hangi parti liderinin hangi tür kıyafetle veya şapka ile seçmen karşısına çıktığına kadar yahut hangi parti liderinin hangi şehirli olduğundan hangi parti liderinin hangi ilçede doğup büyüdüğüne ve aile köklerinin nerelere ve kimlere dayandığına kadar karşılaşılan her haber seçmeni algı yönetimi bombardımanına tutmaktan başka bir amaç taşımamaktadır.
Mesela seçime 1 aydan daha kısa kaldığı şu günlerde iktidara yakın bir gazete ile medya organlarının veya sosyal medyada boy gösteren trollerin akşama ilgili parti tarafından yalanlanacağını bile beile falanca partinin filanca teşkilatının toplu olarak partilerinden istifa ettiklerine dair haberleri gerçekmiş gibi peş peşe yayınlamaları da sadece muhatap partiye karşı yapılan bir algı yönetimi olmaktan çok toplumun o partiye sempati duyan kesimine olduğu kadar antipati duyan kesimine de yönelik bir algı yönetimidir.
Seçimler söz konusu olduğunda algı yönetimi sadece ülke içindeki olaylarla sınırlı da kalmıyor maalesef.
Bizim partiye oy vermez iseniz, komşu ülkelerdeki iç karışıklık ve kaos sizinde başınıza gelir ifadelerinden tutun da iç savaş veya işgale uğrayan komşu ülkelerden gelen muhacirlerin durumları bile algı yönetimine konu olabilmektedir.
Hele bu günlerde özellikle Suriye den gelen insanlara yapılan maddi yardımların bile algı yönetiminde kullanıldığını gördükçe insan daha bir hayrete düşmektedir.
İşin dini boyutunu düşünenler daha geçen hafta idrak ettiğimiz Kurban Bayramı için basın yayın organlarında yazılıp çizilenleri ve en son Mina vaki olan izdihamı üzerine konuşulanları hatırlayabilirler.
Sözün sonunda akıllarda daha iyi bir şekilde yer etmesi için algı yönetimi için yapılan en etkili tanımlamayı tekrarlamakta fayda var.
Algı yönetimi; “Hedef kitleyi istenilen bir fikir ve amel üzerinde rıza gösterecekleri bir inanma ve ikna olma sürecine sokmaktır.”
Şimdi bir kez daha kendi kendinize düşünün.
Nereden ve kimler tarafından nasıl bir cendereye sokulduğunuzun farkında mısınız bu günlerde?