Şeb-i Arus haftasını geride bıraktık ama asıl mevzusu şimdi başladı. İstanbul’da (!) gerçekleştirilen törenlerde kadın erkek ortak sema yapılması, Kuran-ı Kerim Türkçe okutulması büyük tepkiler çekti. Tepkiler haklı mı? Elbette haklı. Eleştiriler boşuna mı? Elbette değil.
Şeb-i Arus’a yakışmayan bu sahneler, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Şeb-i Arus programında yaşandı. Neresinden tutarsanız ayrı bir facia. Mevlevi ayini olarak bilinen zikir, kadın ve erkek semazenler tarafından icra edildi. Kuran-ı Kerim’in Türkçe okutulması konusuna hiç girmiyorum. Ezanın Türkçe okutulması sürecini geçmişte yaşamış olan Türkiye’de, şimdi de bu furya mı başlatılmak isteniyor anlayamadık?
Eleştirmek, yanlışları eksikleri parmakla göstermek hem önemli hem de kolay olanı bana göre. Zor olan nedir biliyor musunuz?
Zor olan sahip çıkmaktır.
“Vaay efendim, o bunu nasıl yapar, bu şunu nasıl söyler?”
“Kadın erkek birlikte nasıl sema yapar, Kuran-ı Kerim nasıl Türkçe okutulur”
Konuş, konuş, konuş..
Yanlışları göster, hataları fark ettir.
Tamam iyi güzel de…
“Bu işin doğrusu budur” diyerek, kırmızı çizgilerini çizmek lazım değil midir?
Şeb-Arus etkinlikleri Konya’nın marka değeridir ve bu etkinliklere Konya sahip çıkmalı, törenlerin şekillerine bir kırmızı çizgi getirilmelidir. Sema ayininde kadın erkek birlikte sema yapması Mevlevilik kültüründe yok ise, bu tür sema yapılması yanlış ise bu maddeler Kültür Ve Turizm Bakanlığı tarafından genelgeler ile belirlenmelidir.
Yıllardan beri devam eden Şeb-i Arus tartışmaları sadece tartışmalarla sürüp gidiyor. Bir netice lazım, bir şekil lazım. Kırmızı çizgileri çizilsin ki, kafasına esen Şeb-i Arus Töreni yapmasın, canı isteyen kına gecesinde, sünnet düğününde sema gösterisini şov yapma malzemesi olarak kullanamasın.
Söylenecek çok söz var, ama şimdi söz değil icraat vakti.
Konya ve Şeb-i Arus etkinlikleri için artık laf kalabalığı değil, taşın altına elimizi koymanın vaktidir. Konuyu ciddiye alıp, bu meseleyi net şekilde çözecek olan yetkililer, konuyu lütfen ertelemesin.