Günümüzde küresel tüketim ve iletişim kültürünü şu yaşadığımız bilgi çağında rahatlıkla idrak edebiliyoruz. Zâten bize bu kültür istesek de istemesek de âdeta dayatılıyor. Bu durum ne yazık ki kendi değerlerimizi bir tarafa savuruyor. En acısı bizi peşinden sürüklüyor. Yaşadığımız şu devirde bu gerçeklerin yanında tüm gaddarlığıyla savaşlar alenen üstü örtülmeden icra ediliyor. Soğuk savaşlar farkında olmadan farklı bir boyuta evrildi. Kan gölüne dönen Ortadoğu coğrafyasına bakıldığında savaşı bizim dışımızda görmek mümkün değil. Bunca görsel veri, algı tasarımı, tuzakça oluşturulan iletişim teknikleri bizi savaşın tamı tamı içine dâhil ediyor.
Hiçten yere birbirleriyle savaştırılan nice mâsumlar, çâresiz kitleler, dünyâda gizliden arka planda tasarlanan acımasız bir planın kurbânı olmaktan kurtulamıyorlar. Genelde Müslümanlar üzerinden icra edilen bu zâlimce tasarımlar elbette barış severler (!!!) tarafından piyasaya sürülüyor. Netice de yurtlarından, yuvalarından edilen milyonlarca ezik insan (Müslüman) mülteci konumunda diyar diyar sürünüyor. İstenmiyor, dışlanıyorlar sonuçta bu insanlar kendi değerlerini yaşamaktan kaçınan ne Hıristiyan ne Müslüman boş, gâyesiz sâdece ölmeden yaşamaya hedeflenen kuru bir kitle hâline geliyor. Bâzıları da gördükleri dehşetengiz zulümler neticesinde ard niyetli insanların ağına düşerek terör bataklığına düşüyor, örgütlerin kullanışlı maşaları hâline geliyorlar. Bu ne hazin bir tablodur! Mâlesef günümüz manzarası bu…
Yeni bir yılın ilk günlerinde bu acı tablolar bir daha yaşanmasın diye arzu ediyor, dua dua yalvarıyoruz.
Ancak biz kendi inanç değerlerimize göre içimizdeki kin, nefret, öfke, hırs, kibir, riya, bencillik, iddialaşma, tamah, vurdumduymazlık, yalancılık, sahtekarlık, hased ve kıskançlık ateşini söndürmeyip sürdükçe gerçek insan olma yolundan uzaklaştıkça daha çok darbe yeriz, diye düşünüyoruz. Bugün adına ‘medeni’ dediğimiz dünyânın en medeniyetsiz insanlarının ‘dünyâyı insana zindan ettikleri’ hakikatı en net bir şekilde karşımızda duruyor. O zaman bizlerin ne yaptığının hangi tarafa doğru sürüklendiğimiz gerçeğini görmemiz gerekmez mi?
O halde şu yeni gelen yılda daha bir dikkat!!!
Biz asrısaadette savaştan dönerken; ‘Şimdi asıl savaşa dönüyoruz’ hadisinin ışığında yol yürüyen bir medeniyetin insanları iken bugün medeniyetsizlerin bize çizdiği yoldan nasıl medet umabiliriz? Hâlâ birbirimizi katletmeye devam ediyorsak asıl zaferin toprakta değil içte yâni nefislerde kazanıldığını öğrenemediğimiz içindir. Evet, zâlime direnmek şart ama bunu hakça yerine getirmek de şarttır. Bizim değerlerimizde mâsuma sebepsiz yere kıymak yoktur. Böyle zafer kazanılmaz!
Kutsî hakikatlerimiz geçmişte bize en mükemmel yol göstericilerimizdi, bugün de ayni hakikatler yolumuzu çizmeli. O ilâhî hakikatler değişmedi ki, biz değiştik ve bu değişim bize bir şey kazandırmadı. İşte hâlimiz ortada… Şurası iyice bilinmeli ki kendi içimizi ıslah etmeden dışımızı ıslah edemeyiz. İçimizdeki savaşı kazanmadan dışımızdaki düşmanları yenemeyiz. İşte gerçek ilim budur. Bu ilmi hakiki, nefsimizi bilme aslımıza dönmedir. Nefsin hakka teslim olmasıyla savaş kazanılır neticede bu şekilde selâmete çıkılır.
Bilinsin ki kötü huyların suçlusu kendimiziz. Hiç dışarıda düşman aramayalım. İçimizdeki güzellikleri öne çıkarıp kötülükleri yok etme savaşına tâlip olmalıyız. Unutulmasın ki, içimizdeki huylar içinde ‘HÛ’ları barındırıyor. Onları eğitmek ehil eğitmenler nezâretinde olursa tabi iş daha kolaylaşır. İçerdeki iyilik ve kötülük savaşı aslında her an her an devam etmekte fakat sanki farkında değiliz. Ancak sıcak savaş meydanlarında açıkça vuruşanlar savaşı daha iyi anlayabiliyorlar. Bu sıcak savaşa şâhid olanlar var, şehid olanlar var. Bizler ise oturduğumuz yerden ya fitne-fesâdı destekliyor ya nefsimizi dinliyoruz yâhut ortalıkta cereyan edenleri eleştiriyoruz. Bu niteliksiz, basit davranışlar tasvip edilemez!
‘Biz olsak şöyle yapardık…’ gibisinden sözlerle kendimizi yanlışların dışına koyarak başkalarını suçlu ya da düşman ‘ilan ederek problemlerimizi giderebilir miyiz? Nefislerimizi ıslah etmeden Hak aşkına hangi savaşı kazanabiliriz? Halbuki hepimiz ‘bir’ tek nefisten yaratıldığımızı unutmayalım. Nefsinde ârif olanlar iç âlemlerinde zaferi kazananlar gerçek başarıyı tadanlardır. Dünyâda herkes barıştan söz etmesine rağmen savaşlar onca acımasızlığına devam ediyorsa hatta düşmanı yendiğimizde dahi savaş bitmiyorsa bu durum gerçek zaferi kazanmadığımızın göstergesidir.
Hz. Peygamber aleyhisselâm’ın işâret ettiği; ‘Büyük savaşa niyet edip nefislerini yenmeye gayret sarf edenler’, Hakk’a teslim olanlar hakiki gâlibiyete kavuşanlardır. İşte böyleleri kendi hakikatinde âlemi seyreden dünya güzelleridir. Onlardan olabilme niyâzıyla…