Sanat

Tunahan Dağaşan

Sanat, tahayyülün dışavurumudur. Hayallere cisim vermek suretiyle kendini gerçekleştirir. Bir heykeltıraşın taşı yontması, bir müzisyenin zihninde can bulanı notalara aktarması, bir yazarın hayal ettiğini mürekkebe ve kâğıda bulaştırıp kelimeleri araç kullanması... Aktarım ve paylaşımda kullanılan bir ya da birden fazla araç vardır. Mürekkep, boya, kâğıt, müzik aletleri, fırça ve benzeri...

**
Bu araçların hepsi insanın kendinden dışarıya bir şey aktarma, paylaşma kaygısı içerir. Aktarma ve paylaşma belirli bir fayda ve üslup içerebileceği gibi bencil de olsa, yani “sanat toplum için” de olsa, “sanat sanat içinde” olsa, ikisinde de sanatçı açısından ortak payda, zamanın ve mekânın sınırlarını aşmaya çalışmak, yani ölümün kıskaca aldığı zaman ve mekâna karşı gizli bir varoluş sergilemektir.

**

Sanat duyu organlarına hitap eder. Duyu organlarının akla sirayeti ile eserin muhatabı bilgi, tecrübe ve yaşantısıyla eseri yorumlar. Bu yüzden bir sanat eserini değerlendirmek ve yorumlamak kişinin bahsettiğimiz nitelikleri ve hayal etme gücü kapasitesindedir.
En büyük sanat hiç şüphesiz kâinattır. İnsan var olanı taklit ederek sanatını icra eder. Bu yüzden yaratmak kelimesi uygun görülmez.(yaratmak yoktan var etmektir, daha çok sanat alanında kullanılan bir kelime, yoktan var etme gücünün insanda var olmadığını, yani insanın var olan bir şeyden ürettiğini kapsamı içine alır.

**

Bu sebeple yaratmak kelimesi yok olanı var etmek olduğundan ve kâinatta yok olan olmadığından ve üretilenlerin belirlenmiş bir varlığın yansıması ya da değişik şekilleri olduğundan bu kelimeyi kullanmak esasen yanlıştır) Bir arının çiçeklerden toplaması, bir ipek böceğinin koza örmesi, bir örümceğin ağı... Kâinatı yorumlamak da aynı şekilde bilgi(ilim) tecrübe(yaşam) ve hayal(tefekkür-düş(ünce)) aracılığıyla olur. Bu fiillerin yalnızca birisinin olması ve diğerinin eksik kalması sadece hayrete sevk eder. Üçü bir arada ise sadece hayret değil beraberinde anlamı da getirir. "Eşyanın hakikati" söz öbeğinin bu fillerin tamamlanması ile gerçekleşeceğini düşünüyorum.

**

Bütün bunlardan bahsettiğimiz yerde " aşk" kavramına değinmemek imkânsızdır. Çünkü aşk mevzu bahis ise, ilmin ve tecrübenin ya da düşüncenin Fuzuli'nin deyimiyle bir “kıyl u kaal”(boş söz) olduğu aşikârdır. Biz burada aşkı sadece ilahi aşk olarak değil, bir şeye duyulan aşırı iştiyak ve yönelim olarak değerlendireceğiz. Bunun bir ilah ya da beşer olması, tabiatta bir canlı ya da doğada bir ses olarak ve benzeri şekilde yorumlayacağız. Çünkü bütün bunların yansıması netice itibariyle ışığın kendisine işaret eder.

**
Aşk hiç şüphesiz ki somut verilerle ya da elimizde neşterle insanın kalbini laboratuar ortamında inceleyip tahlil edecek bir konu değildir. Eğer yolumuz aşktan geçti ise, aşkın, ruhu saf ve pak olanlara uğradığını yaşayanlar bilir. Gene bilirler ki; mantık iştiyakın emrine amadedir. Duyu organlarının maşuka dikkat kesilmesi ile başlasa da, duyu organlarının ötesine geçtiği ve hemen her nesnede maşuk’un belirdiği ortak tecrübelerle sabittir. Aşk duyu organların sınırlarını aşar. Göz bir nesneden çok daha ötesini görür, kulak bir sesin çok farklı yansımasını duyar.

**

Sanat, aşk ve ölüm arasındaki bağlantı derinlemesine incelenecek bir konudur. Çünkü üretmek, sevmek, hayal etmek ve bunların belirli bir zaman ve mekânın içinde gerçekleşmesi, aynı zamanda zamanın ve mekânın sınırlarını aşması kaldığımız yerden düşünmeye devam edilecek bir konudur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.