Uçlar arasında geziyoruz. Gelgitler. Ya kendimizi azımsamak, ya da aşırı derecede büyütmek.
Olaylara karşı, tırmanmış duygu gezintileri, his köpürmeleri. Oradan oraya, sağdan sola, köşeye bucağa. Zorluğumuz, kötülüğümüz en başta kendimize.
Önce varlığı(mızı) hafifsemek. Kıyaslar, küçültmeler, nimet “Verene” bühtanlar, sızı(ldanma)lar.
Oysa insanoğlu mühim bir varlık. Bazen en küçük bir sözümüz, hareketimiz bile, karşı tarafta bir duruş eseri gibi algılanır. Çözüme yardım eder mesela; bildiğimiz bilmediğimiz muhataplarda türlü etkiler uyandırır.
Müessirdir; farkında olmadan iyilik yapmışızdır belki, kişinin hayatî bir kararında etkiliyizdir. Onu meşakkatli durumlardan kurtarmış, bir güzelliği filizlendirmişizdir âdeta vs. vs. Aksi de mümkündür elbette.
Hayata yaptığımız küçük katkılar. Bunu çoğu zaman görmezden geliyoruz. Hepsini, her şeyi bilmemiz; kimin katında, niçin değerleneceğini ille de görmemiz gerekmez.
…
Bir çemberin etrafında döner dururuz. Geçmişte takılıp kalmak, meçhul bir istikbalin endişeleri, korkuları, yürek çarpıntılarıyla yaşamak.. sevinç enerji kazıyıcı silicilerle, olumsuz duygu yatırımlarıyla boğuşmak. Kalp tahribatları; benliğimizden bir korku katkısıyla(!) bunalmak.
Dünyaya çeşitli biçimlerde katılmaya çalışmak, başka hayatları keşfetmek, kendimize ördüğümüz sınırlardan kurtulmak icabeder herhalde.
Daha geniş noktalarda bir aidiyet duygusu yakalamak istersiniz bazen. Bir kanatlanma, açılma.
Lâkin merkezsiz, ölçüsüz, başıboş bir dolaşma, özgürlük hissi değil.
Eğer maksat, yaşadığımız zamanlardan ruhî bir doyum, gerçek bir huzur sağlamak, kısmen de olsa benliğimizi mutlulukla sağaltmaksa; bu başıbozukluğun bir faydası olduğunu sanmıyorum.
Bazen bağışta bulunmak, affetmek, dimdik değil kadere karşı biraz eğilmek, (kırılmadan bükülmeden) saygı duymak; düşünceyi, muhasebeyi ihmal etmemek gerekebilir.
Öte yandan, burnunuz fazla mı büyüdü, diliniz mi uzadı, başınız mı irileşti, kasılmalar(!) mı arttı; derhal bir ayar verilir, egonuz fena halde yere serilir.
Bu ayarlanmalarla(!) her zaman karşılaşırız aslında. İnsanlar, hadiselerle çekidüzen verilirsiniz. Küçük büyük sadmelerle, hadsizliğinize ceza kesilir.
Genellikle de bir büyüklük sanrısına kapılırız. Hayatını, fevkalâde üst düzey bir mevcut gibi, harfiyen düzenleme kaygısı yanında; bir de sevdiklerinin yahut istediği bazı kişilerin yaşantısını(gücünün, sorumluluğunun ve vazifelerinin dışında) tanzim ve tayin etme, geleceğini çiziverme saplantısı.
Kastettiğim gayesizlik, vurdumduymazlık değil, belki fuzuli işgüzarlık, her durumdan vazife çıkarma, müdahil olma vaziyeti.
Kâinatta bir nokta bile değilken, bir çeşit yaratıcılık vehmine kapılmak.
Hâlbuki siz ve yakınlarınız yarın bambaşka şartlarda olacak muhtemelen.
Önemsedikleriniz; çok farklı kıymette ve evsafta, başka sevdalarda olacak.
Yorgunluklarınız, beyhude üzüntüleriniz, Hakkın değil sizin adil(!) paylaşımlarınız, üzerinize aldığınız lüzumsuz yükler yanınıza kâr olarak kalacak.
Neticede sallanıp, hatta savrulup duruyoruz.