Haz ve hız eksenli bir devirde yaşıyoruz. Liyâkat, meziyet, fazilet gibi kavramların maalesef esâmesi okunmuyor. Hatta genç nesil belki de onlar da ne ki? Diyecektir. Anlatsan; ‘Hadi canım bu devirde mümkünâtı yok bunların geçerli olması imkan dışı,’ diyeceklerdir. Zira günümüzde hemen herkesler en iyi okulları okumaya çocuklarını feda etmiş durumdalar. Şahsiyet, karakter, meziyet filan bunlar bu devirde üzerinde durulmayacak şeyler. Âile büyükleri bile şov merâkında, gösteriş derdinde.
Açık konuşalım bugünün ebeveynleri çocuklarının okudukları okullarla övünmekteler. Onlar da yetmedi o bir numaralı okulların üzerine daha ek artı ne konabilirse onları da ilâve başarı olarak icra ederek bu kesim kendilerini iyi hissediyorlar. Bu kesim yabancı dil bilmek, bilgisayar ve farklı kariyer planlamalarına uygun ek çalışma programlarına katılarak topluma katılırken daha kaliteli ve tercih edilir oluyorlar. Bunun için gençliğin en değerli seneleri harcanıyor. Ama şahsiyetlerin daha kaliteli ve karakterlerin daha güvenilir bulunması, kişinin sâhip olduklarıyla övünmeyip tevâzulu olması, gösteriş yerine sâdeliğin tercih edilmesi ne yazık ki bugün öncelenmiyor. Kişinin faziletli hasletlerde donanması muhteşem bir kazanımdır, kişi için asıl artı budur.
Günümüzde insanlar önemli makam ve mevkîlere gelmiş olmalarına rağmen ahlâki özellikler yönüyle makâmına yaraşır icraatler yapamayabiliyorlar. Hased, kibir, gösteriş, kendini olduğundan farklı tanıtma gibi pek çok menfî haller bu tür kişilerin şahsiyetlerinin neredeyse ayrılmaz bir parçası olmuş durumda. Hele bu kişiler bir de önemli görevleri deruhte ediyorlarsa durum daha da vahimleşebiliyor. Bugün insanların çoğunun bu vaziyette olduğu müşâhade ediliyor. Halbuki bizim ecdâdımız nasıldı? Hep onlarla övünmeyelim, iyi tamam da biz nasıl bu hâle geldik biz bunu sorgulayalım arzu ediyoruz.
İnsanlar yükselmek için insânî ve İslâmî ölçülere hiç uymayan işler yapabiliyorlar. Birbirlerinin ayağını kaydırabilmek için haksızlık yapabiliyor, ne kendilerine ne karşısındakine yakışmayan suçlamalarda bulunabiliyorlar. Bunlar tasvip edilir davranışlar değildir. Müslüman’a yaraşan adâletle ve hakkâniyetle davranmaktır. İnsan yükselmek için alçalamaz. Hakikat şartlara fedâ edilemez. İnsanlar fizîki görüntülerinde çok iç âlemlerini doğru hasletlerle süslemeliler. Gönlün mâmur olmaz ise dış görüntün mâmur olmuş neye yarar? İnsanlar senin görüntüne bakarak iyi diyecekse yazık o kişiye! Ölçüsünü bulamamış deriz böylesine! Gösterişsiz, sâde, doğru, tevâzulu kişiye canlar fedâ. Bugün böyleleri az bulunuyor. Tabi böyle kişiler ilim ve irfan ile dokunmuş kişilikler oluyor. İsteriz ki bu meziyette insanlar makam ve mevki sâhibi olsunlar. O sebeple insan yetiştirme işiyle meşgul eğitmenlerin bu hususları mutlaka gündemlerine almaları gerekiyor. Yoksa liyâkatsız insanlar her yerde kol geziyor olacak bu konuda ciddi bir teyakkuz gerekiyor.
Yazımızı muhterem Kemâleddin Altıntaş Hocaefendi’den bir alıntıyla sonlandıralım. Diyor ki; ‘İnsanoğlu hayâta geldiği zaman 24 ayar altın gibi geliyor. Belli bir süre sonra insanoğlunun ayarı bozuluyor. Hani altına nasıl başka şeyler karışınca ayarı düşüyorsa insanoğlunun da belli bir süre sonrasında ayarı düşmeye başlıyor. Cenâb-ı Allah insanoğluna bir ‘kesb’ yâni çalışıp kazanma kapısı açmış. İnsanoğlu geldiği gibi hiç günah işlemeden gitse hayattan istifâde edemeden gitmiş olur. (Bu süreçte yapılan yanlışlıklara istiğfarlar, pişmanlıktan doğan içli yakarışlarla Rabb’in huzûruna gitme hâli yaşamalı ki bu durum kişi için kazanım sayılır.)
24 ayar altının kıymeti nasıl yükseltilebilir? İşte bu durum üzerinde tıpkı kuyumcu hassâsiyetiyle çalışmalı titiz bir işçilik yapılmalı değil mi? Peki insanın değerini kim yükseltecek?
Onun değerini yükseltecek hususları Peygamber aleyhisselam vasıyasıyla Kur’ân-ı Kerim bizlere bildirmiştir.’ Diyor. Çok doğru…
Bugün insan değerini artırıcı, meziyetini yükseltici, şahsiyetini güzelleştirici ölçüleri ancak Kur’ânî prensiplerde bulacağı âşikardır. O halde tez elden liyâkat sâhibi insanlarımızın bu yolla yetiştirilmesine emek harcanmalı vesselam.