Hastane koridorunda gördüm onu. Tekerlekli sandalyesi bir başkasının idaresindeydi o sırada. Ancak onun iradesiyle yön buluyor ve yol alıyordu. Bu edilgenliğine acımamak mümkün değildi. Burnunda bandajlar ve yüzünün neredeyse tamamına yayılmış olan morlukları vardı. Büyük bir trafik kazası atlattığını sandım. "Gelmiş geçmiş olsun" dedim yanından geçerken. "Sağ ol" dedi.
O sırada benim neden oralarda olduğumu soracak olursanız da şöyle cevap vereyim: küçük kardeşim basketbol oynarken düşmüş ve sakatlanmıştı. Kolu alçıya; bacağı da askıya alınmıştı ve bir süre hastanede yatması gerekiyordu. Onun yanına gelmiştik annemle birlikte.
**
Refakatçi olarak kalacaktım orada o gece. Bir çoğunun tersine, benim sevmediğim şey değildi zaten hastanede kalmak. Kalırdım elbette. Kardeşim akşam yemeği olarak odaya getirilen yoğurt çorbası ve tavuk dönerini yedikten kısa süre sonra mışıl mışıl uyumuştu. İlaçların etkisinden olacak... Benim uykumun gelmesine ise daha bir kaç saat vardi. O sıcak yaz akşamında, geceyi beklerken bahçeye inip internette gezinebilirdim pek ala.
**
Odadan çıkıp asansöre doğru yürürken, sabah vakti gördügüm ve tahminimce kaza atlatmış olan o genc kadinla karşılaştım. Gençlik, tüm o yıkıntının ve bandajların içinde bile kendini belli eden güçlü bir şeydi işte. Üzerinde uzun uzadıya düşünülmesi gereken bir şey olarak beynim arka raflarına kaldırdım bu konuyu, daha sonra değerlendirmek üzere.
Kadın, sabahki haline göre biraz daha iyi gibiydi o sırada. Ne bileyim, bana merhaba deyişinde sanki bu selamı anlık olarak değil de bir sohbet başlatmak için vermiş gibiydi. Canı sıkılmış olmalıydı doğal olarak. Beni odasına davet etti.
Refakatçi olarak ona eşlik eden kişinin işi çıkmış ve 1 2 saatliğine bir yere kadar gitmişti, söylediğine göre. Tabi ismimizi öğrenip o yüzeysel tanışmayı gerçekleştirdikten sonra, neyinin olduğunu sordum ona. Trajik bir trafik kazasından bahsedeceğini saniyordum.
**
Meğer kazın ayağı hiç de sandığım gibi değilmiş. Ortada ne bir kaza, ne de bir yaralanma ya da sakatlanma falan varmış. Hepi topu, burun estetiği için yapılan bir ameliyattan çıkmış bu genç hanım. Hepi topu deyişim, ortaya böyle bir 'operasyon sonrasi durum' çıkartan bir ameliyati küçümsemek için değil, en azından bunun başa istemsizce gelen ve muhtemelen bir başkasını ya da başkalarını da etkileyebilecek bir kaza olmamasından dolayı yalnizca. Yoksa, ameliyatin ciddiyeti elbette ortadaydı. Fakat, göze alınan ve talep edilen bir şeydi bu, bir kazanin aksine.
Canı bir hayli sıkılmış olan sıcakkanlı kadın odasına davet etti beni sonra. Öyle bir iki laflamak ve hastanede geçirdiği bu sevimsiz zaman dilimini daha kolay atlatabilmek içindi galiba. Seve seve kabul ettim.
**
Burnundaki eğrilikten dolayı nefes almakta güçlük çektiği için bu ameliyati talep etmiş olduğundan bahsetti. Nefesin, oksijenin sağlık için ne denli hayati bir öneme sahip olduğundan da dem vurdu. E sağlık için de bıçak altına pekala yatılabilirdi. Hak verdim ona, söylediklerini dinlerken.
Az sonra odaya iki arkadaşı geldi. Habersizce baskın yapıp ona sürpriz yapmışlardı. Tabi bizimkinin hareketleri kısıtlı olduğu için, getirdikleri pastayı kendileri servis ettiler plastik tabaklarda, benimle tanıştırılırlarken.
**
İçlerinden daha neşeli olanı, ameliyatlı arkadaşına takılıp onu güldürdü sonra. "Burnundan alınan kemeri bana versene, kış sezonunda moda olacakmış kemer"..."Tabi canım sağlık için her şey yaptırılabilir, estetik ameliyatı bile!" Diğeri de göğüslerini avuçlayarak yukarıya doğru kaldırdı ve "Sorma benimkiler de çok büyük olduğu için boyun fıtığıma iyi gelmiyor ve küçülttürmeyi düşünüyorum bu yüzden" dedi. Küçülttürme kelimesini parmaklariyla havada tırnak işaretinin içine alarak. Bizimki de "Kızlar beni güldürmeyin ya canım acıyor" dedi, bandajlı ve mor suratını eliyle göstererek.
Sonuçta, soyunmanın sanat için olduğunun söylenmesi kadar gülünç ve kaypakçaydı, estetik ameliyatların da sağlık için olduğunun söylenmesi... Ah bu takılan kulplar ve giydirilen kılıflar! Dürüst olsak ne olurdu sanki?