Milli Gençlik yazı serisi
Sevgili gençler, dilimizde “sadakat” diye bir kelime var. Bu kelimenin ifade ettiği manayı biliyor musunuz?
Sadakat, bir başkasına verdiği söze sadık kalan ve sözünün gereklerini yerine getirmeye çalışan kimselere verilen sıfattır. Bir sözün gereğini yerine getirmek, o sözü veren için aleyhine büyük zarar getirecek olsa bile sözünü yerine getirmekten kaçınmaz. ? Sadakat kelimesinin tersi “ihanet” olarak karşımıza çıkar.
Bu söz bir borç, bir taahhüt (kendini yükümlülüğe sokmak) olabildiği gibi kendisi gibi birisinin emrine girerek ona itaat edeceğine söz vermek şeklinde de olabilir.
İhanet, sözünden dönmekle, itaatsizlikle başlar ve kendi menfaati (çıkarı) için karşısındaki insanın zararlara girmesine kadar gider. Bu zarar, mala gelebildiği gibi cana da gelebilir, Allah vermesin ırza da...
Sadakat güveni doğurur. Güvensizlik ise ihanetin tabii sonucudur.
Bir toplumda insanlar birbirlerine karşı verdikleri söze sadık olurlarsa, o toplum huzur ve emniyet içerisinde olur ve mutlu bir hayat sürer.
İnsanların birbirlerine karşı ihanet içerisinde olmaları toplumda ki güven duygusunu alıp götüreceği gibi o toplum da insanlar can, mal ve ırzlarının korunması gayretine düşerler. Huzur gider, yerini huzursuzluk alır. Güven duygusu yok olur ve insanlar birbirlerine şüphe ile bakmaya başlarlar.
Daha açık konuşmak gerekirse, insanlar eğer mutlu bir hayat yaşamak istiyorlarsa birbirlerine karşı sadık olmak ve verdikleri sözde durmak ve ahde vefa göstermek durumundadırlar.
Resim; Söz vermek, bağlanmaktır. Sadakatli olmayı gerektirir. Bu bağı çözenin yani “sözünden dönenin, ipi ile kuyuya inilmez”
DİNİMİZİN TEMELİ SADAKATTIR
Sadakat, dinimizde övülen ve sadakat gösterenlere büyük mükâfatların verileceği belirtilen bir haslettir (özelliktir).
İnsanlar içinde sadakat örneği bir insan vardır ki bu zatın adı “Ebu Bekir-is Sıddık” yani sadık Ebu Bekir hazretleridir.
Peygamberimize öyle bir imanla inanmıştır ki, ancak imanla kabul edilebilen, akla ve mantığa ters bir durum olan “Miraç hadisesinde” o, Peygamberimize olan imanını kaybetmemiş, onu tasdik etmeye devam etmiştir.
Peygamberimizin Mekke’de iken yaşadığı Miraç olayını (Allah’la görüşme ve konuşmasını) Münafıklar (inanmış görünenler), bazı Müslümanların aklını çelerek İslam’dan döndürmeye çalışmışlardır. Hazreti Ebu Bekir de bu olaydan habersiz olanlardan idi.
Münafıklar yolda Hazreti Ebu Bekir’e rastlalarlar ve ona;
“İşittin mi? Muhammed (s.a.v) miraca çıktığını iddia ediyor. Allah’la görüştüğünü söylüyor. Olur, mu böyle şey? Sen ne diyorsun?” diyorlar.
Hazreti Ebu Bekir onlarla, “miraç yapılmış mı yapılmamış mı?” söz yarışmasına girmiyor. Sadece;
“Bunu o mu söyledi?” diye soruyor. Ona;
“Evet. O söyledi” diyorlar. Hz. Ebu Bekir;
“Eğer bu sözü o söylediyse, mutlaka doğru söylemiştir. Gidip kendisini tebrik edeyim” diyor.
Peygambere olan sarsılmaz imanı ile yaptığı bu davranışından dolayı Peygamberimiz kendisine “Sıddık (sadık insan)” adını veriyor.
Sadıklık vasfını üzerinde taşıyanlar, Ebu Bekir Efendimizin bu sıfatını örnek aldıklarından onun ecrinden (sevabından) hissedar olmaktadırlar. İsyankârlar, bu dünyada en yüksek makamlara bile gelseler, güvenilmez kimseler oluşlarının hesabını vermektedirler.
SADAKATIN ÖLÇÜ VE ÖRNEKLERİ
Fetih suresi 10. ayette; “Sana biat edenler, gerçekte Allah’a biat etmişlerdir. Kim ki verdiği sözde durursa Allah ona kıyamet günü büyük mükâfat verecektir. Kim de verdiği sözden cayarsa, kendi aleyhine caymış olur” hükmü, bu gerçeği beyan etmektedir.
Peygamberimizin ismi Şerifleri içerisinde sadakatle ilgili olanı “”Sadıkûn” diye bir adı bulunmaktadır. Allah’ın Esm’ül Hünsası (güzel isimleri) içerisinde yine “Es Sadık” ismi de bulunmaktadır.
Allah sadıklıkla adlandırılırken, Peygamberin önemli sıfatlarından birisi sadık insan olarak karşımıza çıkarken, “Ben Müslüman’ım” diyen birisinin sadık insan olması gerekmez mi? Ya bu insan kazip (yalancı) ise ve sadakatine inanılmıyorsa, bu durum onun hesabına gerçekten üzülecek bir durum değil midir?
Hüküm şudur. “Müslüman, ancak sadık bir insan olabilir”
Zamanımızda, birçok insanın da bulunduğu bir ortamda, Allah’ın şahit göstererek ve sağ ellerimizi kaldırarak, “Milletimizin saadet ve selameti için… bütün gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz” diyenlerden bu sözlerine sadık olanlar kazanmışlardır. Verdikleri bu sözlerini unutanlar, haksızlıkları ortadan kaldırmak için yapılan çalışmaları terk ederek ikbal kavgasına düşenler, mücahitlikten soyutlanarak müteahhitlik gömleğini giyenler, Fetih suresi 10. ayete kulak vermelidirler.
Milli gençlik, hiç şüphesiz verdiği sözde duranlardır, her şart altında kendine güvenilen insanlardır.
Sevgili gençler, dilimizde “sadakat” diye bir kelime var. Bu kelimenin ifade ettiği manayı biliyor musunuz?
Sadakat, bir başkasına verdiği söze sadık kalan ve sözünün gereklerini yerine getirmeye çalışan kimselere verilen sıfattır. Bir sözün gereğini yerine getirmek, o sözü veren için aleyhine büyük zarar getirecek olsa bile sözünü yerine getirmekten kaçınmaz. ? Sadakat kelimesinin tersi “ihanet” olarak karşımıza çıkar.
Bu söz bir borç, bir taahhüt (kendini yükümlülüğe sokmak) olabildiği gibi kendisi gibi birisinin emrine girerek ona itaat edeceğine söz vermek şeklinde de olabilir.
İhanet, sözünden dönmekle, itaatsizlikle başlar ve kendi menfaati (çıkarı) için karşısındaki insanın zararlara girmesine kadar gider. Bu zarar, mala gelebildiği gibi cana da gelebilir, Allah vermesin ırza da...
Sadakat güveni doğurur. Güvensizlik ise ihanetin tabii sonucudur.
Bir toplumda insanlar birbirlerine karşı verdikleri söze sadık olurlarsa, o toplum huzur ve emniyet içerisinde olur ve mutlu bir hayat sürer.
İnsanların birbirlerine karşı ihanet içerisinde olmaları toplumda ki güven duygusunu alıp götüreceği gibi o toplum da insanlar can, mal ve ırzlarının korunması gayretine düşerler. Huzur gider, yerini huzursuzluk alır. Güven duygusu yok olur ve insanlar birbirlerine şüphe ile bakmaya başlarlar.
Daha açık konuşmak gerekirse, insanlar eğer mutlu bir hayat yaşamak istiyorlarsa birbirlerine karşı sadık olmak ve verdikleri sözde durmak ve ahde vefa göstermek durumundadırlar.
Resim; Söz vermek, bağlanmaktır. Sadakatli olmayı gerektirir. Bu bağı çözenin yani “sözünden dönenin, ipi ile kuyuya inilmez”
DİNİMİZİN TEMELİ SADAKATTIR
Sadakat, dinimizde övülen ve sadakat gösterenlere büyük mükâfatların verileceği belirtilen bir haslettir (özelliktir).
İnsanlar içinde sadakat örneği bir insan vardır ki bu zatın adı “Ebu Bekir-is Sıddık” yani sadık Ebu Bekir hazretleridir.
Peygamberimize öyle bir imanla inanmıştır ki, ancak imanla kabul edilebilen, akla ve mantığa ters bir durum olan “Miraç hadisesinde” o, Peygamberimize olan imanını kaybetmemiş, onu tasdik etmeye devam etmiştir.
Peygamberimizin Mekke’de iken yaşadığı Miraç olayını (Allah’la görüşme ve konuşmasını) Münafıklar (inanmış görünenler), bazı Müslümanların aklını çelerek İslam’dan döndürmeye çalışmışlardır. Hazreti Ebu Bekir de bu olaydan habersiz olanlardan idi.
Münafıklar yolda Hazreti Ebu Bekir’e rastlalarlar ve ona;
“İşittin mi? Muhammed (s.a.v) miraca çıktığını iddia ediyor. Allah’la görüştüğünü söylüyor. Olur, mu böyle şey? Sen ne diyorsun?” diyorlar.
Hazreti Ebu Bekir onlarla, “miraç yapılmış mı yapılmamış mı?” söz yarışmasına girmiyor. Sadece;
“Bunu o mu söyledi?” diye soruyor. Ona;
“Evet. O söyledi” diyorlar. Hz. Ebu Bekir;
“Eğer bu sözü o söylediyse, mutlaka doğru söylemiştir. Gidip kendisini tebrik edeyim” diyor.
Peygambere olan sarsılmaz imanı ile yaptığı bu davranışından dolayı Peygamberimiz kendisine “Sıddık (sadık insan)” adını veriyor.
Sadıklık vasfını üzerinde taşıyanlar, Ebu Bekir Efendimizin bu sıfatını örnek aldıklarından onun ecrinden (sevabından) hissedar olmaktadırlar. İsyankârlar, bu dünyada en yüksek makamlara bile gelseler, güvenilmez kimseler oluşlarının hesabını vermektedirler.
SADAKATIN ÖLÇÜ VE ÖRNEKLERİ
Fetih suresi 10. ayette; “Sana biat edenler, gerçekte Allah’a biat etmişlerdir. Kim ki verdiği sözde durursa Allah ona kıyamet günü büyük mükâfat verecektir. Kim de verdiği sözden cayarsa, kendi aleyhine caymış olur” hükmü, bu gerçeği beyan etmektedir.
Peygamberimizin ismi Şerifleri içerisinde sadakatle ilgili olanı “”Sadıkûn” diye bir adı bulunmaktadır. Allah’ın Esm’ül Hünsası (güzel isimleri) içerisinde yine “Es Sadık” ismi de bulunmaktadır.
Allah sadıklıkla adlandırılırken, Peygamberin önemli sıfatlarından birisi sadık insan olarak karşımıza çıkarken, “Ben Müslüman’ım” diyen birisinin sadık insan olması gerekmez mi? Ya bu insan kazip (yalancı) ise ve sadakatine inanılmıyorsa, bu durum onun hesabına gerçekten üzülecek bir durum değil midir?
Hüküm şudur. “Müslüman, ancak sadık bir insan olabilir”
Zamanımızda, birçok insanın da bulunduğu bir ortamda, Allah’ın şahit göstererek ve sağ ellerimizi kaldırarak, “Milletimizin saadet ve selameti için… bütün gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz” diyenlerden bu sözlerine sadık olanlar kazanmışlardır. Verdikleri bu sözlerini unutanlar, haksızlıkları ortadan kaldırmak için yapılan çalışmaları terk ederek ikbal kavgasına düşenler, mücahitlikten soyutlanarak müteahhitlik gömleğini giyenler, Fetih suresi 10. ayete kulak vermelidirler.
Milli gençlik, hiç şüphesiz verdiği sözde duranlardır, her şart altında kendine güvenilen insanlardır.