Tövbe Sûresi 60, 103 ve benzeri bazı ayetlere baktığımızda Kur’an’da zekât ile sadakanın aynı manada kullanıldığını görürüz. Fakat halkımız arasında genelde zengin Müslümanların vermekle mecbur ve mükellef oldukları hayırlara zekât, ziyade olarak, fazladan Allah rızası için verdiklerine de sadaka diyoruz. Bir de Fıtır Sadakası vardır ki; bu da vaciptir verilmesi gerekir.
Sadaka; Allah’ın rızasını celbeden, gazabını söndüren (1), kişinin malının içine bilmediği yol ve yöntemlerle karışan haramları temizleyen, malın bereketlenmesine, çoğalmasına ve koruma altına alınmasına vesile olan, Müslümanları şeytanın huy ve hasleti olan cimrilik illetinden kurtaran, topluma huzur ve saadeti getiren fevkalade bir olaydır. Bu sebeple hakkında birçok hadis-i şerifler vardır, bunlardan bazıları:
“Yarım hurma ile bile olsa sadaka verin” (2),
“Sadaka maldan bir şey eksiltmez, belalara kalkan olur ve ömrü uzatır”(3)
Hz. Ömer halife iken bir mahallede yangın çıkar ne yaptılarsa söndüremezler ve halifeye gelip durumu arz ederler. O “Öksüz, yetim ve gariplere sadaka verin” buyurur, ancak ondan sonra söndürebilirler.(4)
“Güler yüz sadakadır” (5), “Mümin kardeşine tebessüm etmen sadakadır. İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır. Yolunu kaybeden kimseye yol göstermen sadakadır. Yoldan taş, diken, kemik gibi şeyleri kaldırıp atmanda senin için sadakadır.”(6)
“Sadaka vermede acele edin. Hastalarınızı sadaka ile şifaya kavuşturun ve mallarınızı sadaka ile koruyun.”(7)
Ulema tedavide 3 unsur olmalı demişler ve şöyle sıralamışlar:
1-Doktor ve ilaç,
2-Kur’an ve dua,
3-Sadaka ve başkalarının duası. Bunlardan biri eksik olursa olmaz.
İnançlı Müslümanlar zekât ve sadakayı malın manevi sigortası olarak görürler ve bu hususta ihmalkâr olmazlar. Bazı insanlarda işin kolayına kaçıyorlar ve dükkânlara “Ya Hafız- Ey koruyan” Lafza-i Celâlini asmakla iş biter zannederler. Keçecizade Fuat Paşa Sadrazam iken Avrupalı meslektaşları Müslüman dükkânlarında gördükleri bu levhaları sormuşlar Paşa; “bunlar bu iş yerlerinin sigorta poliçeleri!” demiş. Tabi Paşa latife olarak söylemiş. Kaza yapan birçok arabada çıkan “Allah korusun” levhalarının sebebini işlemeyen kişileri korumadığı gibi, gereği yapılmazsa zekât ve sadakası verilmezse bu levhalarda malı korumaz.
Sevgili Peygamberimiz mecbur, muhtaç ve naçar olmayan müminlerin zekât ve sadaka almalarına sıcak bakmamış, “kişinin yediği en helal rızık, elinin emeğidir”(8) “Veren el alan elden üstündür”(9), “Müminin izzet ve onuru kimseden bir şey istememesindedir”(10) gibi hadislerle ümmetinin dikkatini çekmiş, kendisi hiçbir zaman zekât ve sadaka yememiş, hediye kabul etmiş ama onu da ekseriyetle başkalarına, fakirlere vermek üzere almıştır. Şair Nef’î ne güzel söylemiş:
Ne dünyadan safa bulduk ne ehlinden recamız var
Ne dergâh-ı Huda'dan maada bir ilticamız var
Fıtır Sadakası: Senede bir defa verilen, bizim mezhebimize göre akıl, baliğ, zengin olmak gibi zekâtta aranan şartlarında aranmadığı, Rabbimiz bizi insan ve imanlı yarattığı için, ona teşekkür mahiyetinde verilen bir sadakadır. Vaciptir ve mutlaka verilmesi gerekir. Zenginlik şartı aranmaz dedik ama gerçekten bunu veremeyecek kadar fakir ise, borç bul ver de denmez. Miktarı kişinin kendi ekonomik statüsüne göre iki övün yemek parasıdır. Asgarisi Müftülüklerimiz tarafından hesaplanır ve ilân edilir. Bu sene 8,5 liradır. Üst sınırı yoktur. Bayram namazından önce verilmelidir. Böyle bir dini vecibenin varlığından haberdar olmaları için çocuklarımızın fıtralarını kendilerine verdirmek lazım. Buluğ şartı olmadığı için çocuk yeni bile doğsa fıtrası verilir.
1- Tirmizî, Zekât 28(664).
2- Buharî, Zekât 10, Müslim Zekât 66, 67.
3- Müslim, Birr 69, Tirmizî, Bir 82.
4- Tahirül Mevlevi, Mesnevi, 5/1715.
5- Ahmet b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 344-360.
6- Tirmizî, Birr 16.
7- Heysemî, Mecmuü’z Zevâid, c. 3, s. 110.
8- Buhârî, Buyü 15.
9- Buhârî, Vesâya, 9, Zekât, 18; Müslim, Zekât, 94;
10- Câmiu’s-Sagîr, 1/102, Hadis No:89.