Bizleri yoktan var eyleyen, yarattığı varlıklar içerisinde bize ruh verip bizi canlı eyleyen, yarattığı canlılar içerisinde bize akıl verip bizi insan eyleyen, yarattığı insanlar içerisinde bize iman nimetini verip bizi Müslüman eyleyen, o Müslümanlar içerisinde bize namazı sevdirip, bizi namazla dirilenlerden eyleyen Rabbimize hamdolsun. Kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa rehber olarak gönderilen liderimiz, önderimiz, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (s.a.v.) salat ve selam olsun.
Hadesten taharetle manevi kirlerden, necasetten taharetle maddi kirlerden arınarak, setrul avretle edebimizi takınarak, günde en az beş defa, kalıbımızla Kabe cihetine yönelerek, kalbimizle de Alemlerin Rabbi olan Allah‘ın rızasına nail olmak için namazımı kılmaya diyerek hazırlık şartlarını yerine getirdiğimiz namazımızın rükünlerindeki manayı bulmaya devam ediyoruz.
**
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) “Kim, rükûları, secdeleri, abdestleri ve vakitlerine uyarak beş vakit namazı kılmaya devam eder ve bu namazların Allah katından gelen gerçek bir emir olduğuna inanırsa cennete girer.” müjdesine nail olabilmek için namazlarımızı kılmaya devam ederek namazın hikmetindeki manaya ulaşma derdindeyiz.
Rükû: Kıraatten sonra eller dizlere erişecek şekilde eğilmekten ibarettir. Namazlarda rükû da bir rükün olduğundan farzdır. Kıraatten sonra eğilerek rükûya varılır. Namazda rüku, kıraat farzından sonra, eller dizlere değecek şekilde eğilmek ve bu halde “Sübhane rabbiyel azîm” diyecek kadar beklemektir.
Rükûdan doğrulduktan sonra, alnımızı; eller, ayak parmakları, dizler, burun ile birlikte, zemini hissetiğimiz secde mahalline koymaya ve bu durumda “sübhane rabbiyel a’lâ” diyecek kadar beklemeye de secde denir. Namazdaki farz olan secdenin namazın her rekatında, peş peşe iki defa ve iki secde arasında oturarak yapılması gereklidir.
Ayrıca; vücudunda olan bir engelden dolayı namazda rükû ve secde yapamayan kişi usulüne uygun olarak îmâ ile de namazını kılabilir. Îmâ ile namaz kılan kişi başını rükûda biraz, secdede ise rükûdan biraz daha fazla eğer. Bununla birlikte, vücudun baş ile birlikte eğilmesiyle de îmâ yapılmış olur. Bir kişi ayakta durmaya gücü yettiği hâlde, rükû ve secdeye gücü yetmiyorsa ayakta veya oturarak îmâ edebilir; ancak oturarak îmâ etmesi daha uygundur.
**
Namazın hiçbir rüknü geçiştirilecek bir eylem değildir. Her rüknün bir adabı vardır. Bu konu hakkında Ebû Hureyre (r.a.) şöyle anlatmaktadır:
“Hz. Peygamber bir gün mescide girdi, peşinden de bir adam gelerek namaz kıldı. Sonra gelip Hz. Peygamberi selamladı. O da selamını aldı ve ‘dön ve namazını yeniden kıl’ dedi. Bu durum üç kez tekrar etti, sonuncusunda şöyle buyurdu: ‘Namaz kılacağın zaman tekbir al, sonra Kur’an’dan bildiğin kolay gelen bir yeri oku, sonra rükûya eğil ve uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar rükûda kal. Daha sonra rükûdan kalk ve iyice doğrul. Sonra secdeye git ve orada uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar kal. Daha sonra iyice yerleşinceye kadar otur, sonra tekrar secdeye kapan ve orada uzuvların yerleşip rahatlayıncaya kadar bekle. Bütün namazlarında böyle yap.” (Buhârî, Ezan, 95)
**
“Ey iman edenler, rükû edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz.” (Hac Suresi 77) ilahi emrinden haberdar olan Müslümanlar olarak rükû ve secdelerimizde devamlı olduğumuz gibi hayırlı çalışmalarda da sorumluluklarımızı yerine getirmemiz gerektiğinin farkına varıyoruz. Ve iyi, güzel, doğru, faydalı ve adil olanın yayılması; kötü, çirkin, yanlış, zararlı olanın ve zulmün önlenmesi için gayret etmemiz gerektiğinin idrakine varıyoruz.
**
"Büyük olan, yüce olan Rabbim her türlü noksan sıfatlardan uzaktır.” diyerek Yüce Yaratıcı karşısında saygıyla eğilen kişi, artık O’ndan başka hiçbir varlığın önünde eğilmeyeceğini kabul etmiş ve söz vermiş demektir. Söz vermiştir; yaratan, yaşatan, yöneten, kendisine kulluk yapılan, kendisinden yardım istenilen, din gününün sahibi olan Allah’ın hesap sorucu olduğunun fevkinde olarak yaşayacağına.
**
“Kulun, Rabbine en yakın olduğu hâl, secdeye varmış olduğu hâldir. Artık secdede duayı çokça yapınız.” (Müslim, Salat, 215.)
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) uyarısının şuurunda olarak secdelere kapanıp Alemlerin Rabbi olan Allah’a (c.c.) yalvarıyoruz: Allah’ım rahman ve rahim olan sensin. Sen, benim halimi benden iyi bilensin. Nefsimin kaldıramayacağı şeyleri bana yükleme Allah’ım. Razı olacağın amelleri işlemede bana yardım eyle Allah’ım. Beni, katında affettiğin, bağışladığın kullarından eyle Allah’ım.
Allah’a emanet olunuz.