Üslup güzelliği, özeni ve sıra dışılığıyla dikkat çeken, zengin ayrıntılarla süslü, çoklu okumalara müsait eser; hayat ölüm, iyilik kötülük gibi karşıtlıklar üzerinden, yeryüzü serüvenimizi anlatıyor.
İnsanın tabiatla, Allah’la ilişkisi; hattizatında dünyada yol bulan, anlam arayan ruhumuzun serencamı. Nitekim yazar, kitabını “ruhunu yitirmişlere” ithaf ediyor.
Kendini çirkin olarak tanımlar kayıp ruh Erkut, yetinmez dev bir örümceğe benzetir, insan altıdır, Araf’tadır, çilelidir. Ölen karısı Ukte’yse güzelliktir, iyiliktir, sağduyudur, aşktır. Belki bir düğüm, kalp aydınlığı, nişan olarak gönle takılır ve kılavuz kadındır uyarır.
Anadolu’nun önyargılara, kalıplara mahkûm edilebilen, ama yine de yeni bir dünya çizip, içinde yer alabilen; çilekeş, erkeğini manevî anlamda büyüten, yapıcı, akılcı kadınları olumlu bir bakışla yer alır romanda.
Esasen kitabın gizli kahramanı, kanaatimce bir kadın, Ukte’dir. Erkut dilinden Ukte şöyle tanımlanır:
“Hayatını başlatan da bitiren de o: tek sevdiği, ömür evi, kutsi cemi, beka merhemi, ukdesi, Ukte’si…”(s. 12)
Ruh romanda, aynı zamanda bir tablonun adı olarak geçer. Kitabın, hep bir ucundan sanatı tutmuş, sanatla karılmış başlıca karakterlerinden biri olan ressam Ukde’ye göre: “Sanat kavuşturucudur.”
Ve sanat gibi, aşk da kavuşturucu, güçlendiricidir. Kadın erkek beraberce hem yeryüzünü güzelleştirecek ve hem de sevgiyle ebedî aşka yol alacaktır. Nitekim Erkut-Ukte aşkı birliği, hakikîsine bir basamaktır.
Biz aynı zamanda derin bir mücadele, nedamet ve uyanışın öyküsünü de okuruz, başkişi Erkut’un şahsında. İnsanoğlunun bir yanı karanlığa bakar. “Çirkin dev Yelbeğenlere ve istilasına” açıktır.
Hâlbuki lekeli, yara bereli olan yalnızca Erkut değildir. Defalarca her birimiz, türlü biçimlerdeki yasak meyveyi yemişizdir. Günahlarımız, öte dünyaya dek uzanır. İlk ve son günah, yalnızca beşere mahsustur.
Yazar, özellikle kitabın ikinci bölümü Sek’de merkeze; hamlığını bilerek, çeşitli sınavlarla feleğin çemberinden geçmiş, ölmeden evvel ölmenin sırrına ermiş, ölümle dost kişileri, kemâl yolundaki ruhani ustaları, sanatkârları alır. Ayna Ustası, kaybettikten sonra, asıl iç gözü açılan Tekgöz Usta, öğrencisi Selim gibi.
Olayları, gizemi mahâretle bağlar, mekân mezarlıktır. İnsan tohumunu da yeşermesi için gömmek gerekir. Kalplerin işlenme ve biçimleme yeri ise Satıhhanı’dır/ Sadırhanı’dır, herhalde Er(en) Meydanı’dır:
“Ahhh Satıhhanı! Benim müthiş keşfimin mekânı, varoluş esasımın issi yazgısı, daha ne desem ki sana nice söz varsa tek yerde ve orası Sadırhanı.
(…) Sadırhanı’nda gönüller, evvelin esir pazarlarında nadide dilberler, civan yiğitler, kocalmışlar misali sergilenir. Sen de dene, Sadırhanı’nda gönlünü sergile hele… Kaç kuruşluk senin gönlün, kaç kişi talip olur gönül beytülmaline. Kaç karat olduğunu kendin ölç, bilenlere danış; sonra altınsan altın yanına geç, bataklıksan irin dibine.”
Kudret Ayşe Yılmaz, (dinî) düşünceyi hünerli kalemiyle metne yedirmiş, kıvamı tutturmuş:
“Aynalar çoğu kez aldatır çünkü; sadece izi izletmeye kadirdir, o izin kimden velâyet, neye delalet olduğunu bilemez.(…)Aynalar, binlerce ayna, kasabanın her yanında… O aynalara sevdalıyken sanırdım ki her şey aslına dönecektir, şimdi öğrendim ki var olan her bir nesne zaten aslında sabittir.” (sh. 41, 45)
“Sabır mı güzel selamet mi dersen, inan sabır güzeldi; zira gerisinde selameti gizleyendir. Somutlaştırmak lazım ise denebilir ki selamet yıldızsa sabır güneştir. Güneş aydınlığın membaıdır, vahdettir; ama yıldızlar daha manidar bilinir, oysa en nihayetinde kesrettir. Ya ışığı kendine diyen ya da ışığı herkese yeten olursun.” (sh. 137)
Ruh romanının önemli özelliklerinden biri de; dinamizmini, merak unsurunu koruyup, farklı sorular ve açılımlarla zenginleşmesi. Kitap ayrıca tasavvufî çizgiyi, yöntemi özgün bir şekilde sunup hissettiriyor.
Kudret Ayşe Yılmaz bir umudu müjdeleyip, geçici değil aslî olan bir başka dünyaya işaret ediyor. Zahirî, batınî güzel amellere, dertlerimizin çaresi ruhun eylemine.
Yeni dünyaları hakikî ilim, sanat, derunî görüşle yapılandırma, nakşetme işine. İdeal insan tasavvuru ve teçhizine. Aydınlık aynalardaki göksel alâmetlere.
Ötüken Yayınlarından çıkan eser; insanoğlunun Özüne, manevî temellerine bir çağrı, Sadırhanı’ndan hoş bir esinti, seyr gibi de okunabilir.