İnsanlar inandıkları gibi yaşayamazlarsa artık yaşadıkları gibi inanmaya başlıyorlar. Değer ölçülerimizin yitirilmemesi gerektiğini hep söyleriz. Bizi biz yapan kimliğimiz değerinde olan maddi, mânevi ve sosyal kültürel birikimlerimiz üzerinde hassâsiyetle durmak gerekiyor. Milletleri ayakta tutan temel taş mesâbesinde olan değerlerimizin çocuklarımıza, gençlerimize, insanlarımıza benimsetilmesi ve unutturulmaması lâzım. Halbuki bugünkü yaşantımızda, yıllardır memleketimizde bunun dışında bir yapı benimsetilmeye çalışıldığı ve değerlerimizin yok edilmesi için hızla ne gayretler gösterildiği gün gibi âşikardır. Bunda en etkili unsur olarak medya, her türlü kitle iletişim imkanlarını seferber etmiştir.
Günde ortalama dört saate yakın izlenen televizyondaki ahlaksızlık ve şiddet yayan dizilerden şikâyetlenen insanların sayısında artık düşüş gözlemlendiği kaydediliyor. Bu bir tehlike işâretidir. Belli kesim hedef seçtiği konuyu önce halkın feryat etmesine hiç aldırmayıp, gülüp geçiyor sonra umurunda olmamış gibi devam ediyor ayni çirkinlikleri yaymaya. Daha sonra da nerdeyse zorla millete çirkinlikleri benimsetiyorlar. Doğruluk pazarında sahte şeyleri halkın gözünün içine baka baka doğru diye yutturuyorlar. Halk da önce itiraz ediyor, elinden geleni yapıyor sonra bakıyorlar ki aldıran yok onlarda artık ister istemez kabulleniyorlar. Bu hususla ilgili son günlerde yapılan araştırmalarda dikkatlerimizi çeken bâzı değerlendirmeleri sunacağız şimdi sizlere.
Televizyon ekranlarında her sezon ahlaksızlık, sapık ilişkiler ve şiddet gibi konuların işlendiği diziler, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna (=RTÜK) gelen şikâyetlerde hep başı çekiyor. Fakat ne var ki konunun uzmanları tarafından 'marjinal (=uçta olan) konulu diziler' olarak adlandırılan bu dizilere izleyici artık alıştı. Tecâvüz, yoz ilişki ve şiddetin üstüne yapılandırılmış dizilere son günlerde daha az şikâyet geliyor. RTÜK’un verilerine göre, 2010 yılında dizilerle ilgili şikâyet oranı tüm bildirimler içinde % 52'ydi. Geçen sezonla benzer konular işlenmesine rağmen, dizilere gelen şikâyet oranı bu sezon yüzde 38'e geriledi. Durumu eleştiren uzmanla, izleyicinin bu konulara alıştığını ve artık sorun etmediğini belirtiyor. Bu hakikaten toplum adına üzücü bir durumdur.
Vatandaşlardan RTÜK’e gelen şikâyet bildirimlerinde, çoğunlukla bu yayınlara neden izin verildiği şikâyet ediliyor ve eleştirilen programların yayından kaldırılması isteniyordu. Ancak RTÜK’ün programları önceden izleyip denetleme ya da yayından kaldırma yetkisi bulunmuyor. Üst Kurul, programları yasayla kendisine verilen yetkiler çerçevesinde denetliyor, gerektiğinde müeyyide uyguluyor.
RTÜK uzmanları, azalan şikâyet sayısının Türk aile yapısı açısından olumlu bir durum olmadığına dikkat çekiyorlar. Çok işlenen uç hayatların, artık bir kabul edilmişliğe doğru gittiğine işâret ediyorlar. ‘İki kardeşle birlikte olan bir adamın veya kadının hikâyesi, tecavüzcüsüne âşık olan kadınların hikâyesi artık normal karşılanır hâle geliyor. Şikâyet oranının azalmasında bu alışkanlığın etkili olduğunu düşünüyoruz.’ ifâdelerini kullanan uzmanlar, bu tür konuların normalleşmesini 'korkutucu bir durum' olarak nitelendiriyor.
Bu tehlikeli duruma en yakın çözüm ahlaksızlığa alternatif teşkil eden ahlaklı, seviyeli kendi özümüzü yansıtan senaryolarla oluşturulan yeni dizilerin çekilmesidir. Bunu ilkeli yayıncılık anlayışıyla hareket eden müspet özel televizyon kanalları yapabilir. Milli ve mânevi yapılanmayı dikkate alan TRT ile Aileyle ilgili Bakanlık bünyesinde resmi ellerden sıkı bir çalışmayla hazırlanacak böylesi ürünlerin yayın hayâtına girmesi en güzel çâredir. Çok şükür memleketimizde bunu başarabilecek ekip ve imkanlar da artık var. Biz yıllardır bunu söylüyoruz. Hatta bugünkü kadar teknik donatıya sâhip olmadığımız zamanlarda da gençlere alternatif sunulacak diziler olması gerekiyor diyerek ayni söylemleri birçok düzlemde dile getirmiştik. Artık iyilerin sergilenme zamânı gelmedi mi?
Bugün dizilerdeki ahlaksızlık ve şiddetin dışında da çeşitli laçkalıklar ve asla uygun olmayan pek çok şey bulunduğunu, topluma sunulanların bunların olmaması gerektiği işini ciddiye alanlar sanatçılar da bu durumu hep eleştiriyorlar. Onlar da bu menfi gidişattan memnun değiller. Bu sanatçıların fikirlerinden bize göre ilginç olan bir iki misâli sunmak istiyoruz sizlere. Bakalım onlar ne diyorlar:
Kahvehâne sâhibi Temel, muhtar, esnaf ve diğerlerinin günlük hayâtını konu edinen bir dizinin senaristi olan Kandemir Konduk, 10 yıl boyunca yayında kalan Mahallenin Muhtarları dizisinin senaristi olarak, şimdiki dizilerin Türk kültürünü yansıtmadığı görüsünde. Dizilerde kavga gürültünün eksik olmadığını ve zengin yaşantıların işlendiğini kaydeden sanatçı Konduk; ‘Biraz da bizi anlatmalılar artık. Sevgi aşılamalılar. ‘şeklinde konuştu ve devamla;
‘Birçok ünlü dizinin senaristliğine imzâsını atan Kandemir Konduk, artık dizilerde birbirine sevgi ve saygıyla yaklaşan karakterlerin olmadığını söylüyor. Bu bağlamda dizilerin gerçeği yansıtmaktan çok uzak olduğuna vurgu yapan senarist Konduk; ‘Bir bakıyorsunuz ki dizi karakterleri arasında holding sâhibi olmayan yok. Herkes havuzlu villada yaşıyor. Bilinmeyen işler yapan, ihâleden ihâleye koşan ama ne yaptıkları belirsiz insanlar mı bu ülkede yaşayanlar?’ şeklinde konuşarak tepkisini dile getiriyor. Komedi dizilerini ise 'tam bir özentilik' şeklinde değerlendiren Konduk; ‘Yabancı ülke dizilerini getiriyorlar ve olduğu gibi ekrana koyuyorlar. Tom'u Mehmet yapınca izleneceğini sanıyorlar, ama oturmuyor tabii ki. Dizinin Amerika'da 18 yıl sürmüş olması bir anlam ifâde ermiyor, çünkü Türk aile yapısıyla alâkası yok bu dizilerin.’ ifâdelerini kullanıyor. Bu dizilerde Türkiye'nin değil de başka ülkelerin yaşantısının konu ediniyor’ diyen Konduk, bu yüzden Türk dizilerinin Arap ülkelerinde büyük ilgi görüyor olmasının bir başarı sayılamayacağını belirtiyor.
‘Biraz da bizi anlatmalılar artık. Sevgi aşılamalılar. Bugün en çok ihtiyâcımız olan şeyin dostluk ve kardeşlik olduğunu söylüyoruz. Hani nerede?’ diyen Konduk, dizilerdeki agresifliğin diğer yarışmalara bile sıçradığını kaydediyor. Yarışma ve yemek programlarında insanların hiç olmadık yere kavga ettiğine vurgu yapan Konduk, ‘Agresiflik bilinci aşılanıyor izleyenlere! Bizim kültürümüzde var mı bu? Bir yerde yemek ikram edildiğinde en fazla teşekkür ederdik biz.’ şeklinde konuşarak, bu sektörde çalışanların her şeyden önce yurtseverlik bilinciyle hareket etmeleri gerektiğini ifâde ediyor. Diğer taraftan dizilerdeki silahlanmaya da dikkat çeken Konduk, ‘Genç bir ülkeyiz. Nüfûsun yarıya yakını çoluk çocuk ancak her akşam ekran karşısında silah eğitimi yapıyoruz. Nefretle besleniyoruz. Hâliyle bu durumun sonuçlarına da şaşırmamak lâzım.’ şeklinde konuşuyor.
‘Türk dizileri Batı kokuyor, kendi kültürünü anlatmaktan yoksun’ diyen İran sinemasının başarılı yönetmenlerinden Kemal Tebrizi, şimdiye kadar 15 film ve 3 dizinin yönetmen koltuğuna oturmuş sahasında deneyimli bir isim. Kendisi sanat çalışmalarıyla bir yandan düşündürmeyi, bir yandan da güldürmeyi amaçlıyor. Tebrizi, İran sinemasını 'sinema-i mütefekkire' diye yâni 'fikir üreten sinema' olarak tanımlıyor. Ne var ki ona göre Türk dizileri kendi kültürünü ve yaşanan gerçekleri yansıtmaktan uzak. III.Uluslararası Mistik Sanat Festivali kapsamında İstanbul'a gelen Tebrizi, Türk dizilerinin reklam, turizm, gösteriş ve Batı odaklı olduğunu söylüyor. Yönetmen, ‘Keşke halkın sorunlarına inilse ve Türk kültürü olduğu gibi yansıtılsa’ diyor.
1970'lerden bu yana Türk sinemasındaki değişimi, ilerlemekten çok geriye gitmek olarak gören Tebrizi, şu anda üretilen Türk filmlerinin birçoğunun Batı'yı taklit ettiği görüşünde. Türk senarist ve yönetmenlere, dünyânın her yerinde Türk kültürünü orijinal şekliyle gösterme çağrısında bulunuyor. Çünkü Tebrizi'ye göre, sinema kültürel bir aktarım ve bu yüzden taklitçilik yerine özgün Türk kültürü yansıtılmalı. Tebrizi, İran sinemasının uluslararası alanda hatırı sayılır bir yerde olmasının nedenini İran kültürünün özgün bir şekilde ekrana aksettirilmesine bağlıyor. İslam dinini konu edinen film denilince akıllara peygamberlerin hayat hikâyesinin anlatılmasının geldiğine işâret eden Tebrizi, ‘Aslında insanların doğru davranmasını gösteren, yalandan sakındıran ve güzel ahlâkı yansıtan filmler İslâm'ı anlatır.’ diye konuştu.
Bir yerli bir yabancı sanat yapımcılarının görüşlerine bizde katılıyor iki yazıdır dile getirdiğimiz hususlarda hayırlı güzel çalışmalar yapılmasını işin ehlinden hassâten istiyoruz efendim. Esen kalın.
Günde ortalama dört saate yakın izlenen televizyondaki ahlaksızlık ve şiddet yayan dizilerden şikâyetlenen insanların sayısında artık düşüş gözlemlendiği kaydediliyor. Bu bir tehlike işâretidir. Belli kesim hedef seçtiği konuyu önce halkın feryat etmesine hiç aldırmayıp, gülüp geçiyor sonra umurunda olmamış gibi devam ediyor ayni çirkinlikleri yaymaya. Daha sonra da nerdeyse zorla millete çirkinlikleri benimsetiyorlar. Doğruluk pazarında sahte şeyleri halkın gözünün içine baka baka doğru diye yutturuyorlar. Halk da önce itiraz ediyor, elinden geleni yapıyor sonra bakıyorlar ki aldıran yok onlarda artık ister istemez kabulleniyorlar. Bu hususla ilgili son günlerde yapılan araştırmalarda dikkatlerimizi çeken bâzı değerlendirmeleri sunacağız şimdi sizlere.
Televizyon ekranlarında her sezon ahlaksızlık, sapık ilişkiler ve şiddet gibi konuların işlendiği diziler, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna (=RTÜK) gelen şikâyetlerde hep başı çekiyor. Fakat ne var ki konunun uzmanları tarafından 'marjinal (=uçta olan) konulu diziler' olarak adlandırılan bu dizilere izleyici artık alıştı. Tecâvüz, yoz ilişki ve şiddetin üstüne yapılandırılmış dizilere son günlerde daha az şikâyet geliyor. RTÜK’un verilerine göre, 2010 yılında dizilerle ilgili şikâyet oranı tüm bildirimler içinde % 52'ydi. Geçen sezonla benzer konular işlenmesine rağmen, dizilere gelen şikâyet oranı bu sezon yüzde 38'e geriledi. Durumu eleştiren uzmanla, izleyicinin bu konulara alıştığını ve artık sorun etmediğini belirtiyor. Bu hakikaten toplum adına üzücü bir durumdur.
Vatandaşlardan RTÜK’e gelen şikâyet bildirimlerinde, çoğunlukla bu yayınlara neden izin verildiği şikâyet ediliyor ve eleştirilen programların yayından kaldırılması isteniyordu. Ancak RTÜK’ün programları önceden izleyip denetleme ya da yayından kaldırma yetkisi bulunmuyor. Üst Kurul, programları yasayla kendisine verilen yetkiler çerçevesinde denetliyor, gerektiğinde müeyyide uyguluyor.
RTÜK uzmanları, azalan şikâyet sayısının Türk aile yapısı açısından olumlu bir durum olmadığına dikkat çekiyorlar. Çok işlenen uç hayatların, artık bir kabul edilmişliğe doğru gittiğine işâret ediyorlar. ‘İki kardeşle birlikte olan bir adamın veya kadının hikâyesi, tecavüzcüsüne âşık olan kadınların hikâyesi artık normal karşılanır hâle geliyor. Şikâyet oranının azalmasında bu alışkanlığın etkili olduğunu düşünüyoruz.’ ifâdelerini kullanan uzmanlar, bu tür konuların normalleşmesini 'korkutucu bir durum' olarak nitelendiriyor.
Bu tehlikeli duruma en yakın çözüm ahlaksızlığa alternatif teşkil eden ahlaklı, seviyeli kendi özümüzü yansıtan senaryolarla oluşturulan yeni dizilerin çekilmesidir. Bunu ilkeli yayıncılık anlayışıyla hareket eden müspet özel televizyon kanalları yapabilir. Milli ve mânevi yapılanmayı dikkate alan TRT ile Aileyle ilgili Bakanlık bünyesinde resmi ellerden sıkı bir çalışmayla hazırlanacak böylesi ürünlerin yayın hayâtına girmesi en güzel çâredir. Çok şükür memleketimizde bunu başarabilecek ekip ve imkanlar da artık var. Biz yıllardır bunu söylüyoruz. Hatta bugünkü kadar teknik donatıya sâhip olmadığımız zamanlarda da gençlere alternatif sunulacak diziler olması gerekiyor diyerek ayni söylemleri birçok düzlemde dile getirmiştik. Artık iyilerin sergilenme zamânı gelmedi mi?
Bugün dizilerdeki ahlaksızlık ve şiddetin dışında da çeşitli laçkalıklar ve asla uygun olmayan pek çok şey bulunduğunu, topluma sunulanların bunların olmaması gerektiği işini ciddiye alanlar sanatçılar da bu durumu hep eleştiriyorlar. Onlar da bu menfi gidişattan memnun değiller. Bu sanatçıların fikirlerinden bize göre ilginç olan bir iki misâli sunmak istiyoruz sizlere. Bakalım onlar ne diyorlar:
Kahvehâne sâhibi Temel, muhtar, esnaf ve diğerlerinin günlük hayâtını konu edinen bir dizinin senaristi olan Kandemir Konduk, 10 yıl boyunca yayında kalan Mahallenin Muhtarları dizisinin senaristi olarak, şimdiki dizilerin Türk kültürünü yansıtmadığı görüsünde. Dizilerde kavga gürültünün eksik olmadığını ve zengin yaşantıların işlendiğini kaydeden sanatçı Konduk; ‘Biraz da bizi anlatmalılar artık. Sevgi aşılamalılar. ‘şeklinde konuştu ve devamla;
‘Birçok ünlü dizinin senaristliğine imzâsını atan Kandemir Konduk, artık dizilerde birbirine sevgi ve saygıyla yaklaşan karakterlerin olmadığını söylüyor. Bu bağlamda dizilerin gerçeği yansıtmaktan çok uzak olduğuna vurgu yapan senarist Konduk; ‘Bir bakıyorsunuz ki dizi karakterleri arasında holding sâhibi olmayan yok. Herkes havuzlu villada yaşıyor. Bilinmeyen işler yapan, ihâleden ihâleye koşan ama ne yaptıkları belirsiz insanlar mı bu ülkede yaşayanlar?’ şeklinde konuşarak tepkisini dile getiriyor. Komedi dizilerini ise 'tam bir özentilik' şeklinde değerlendiren Konduk; ‘Yabancı ülke dizilerini getiriyorlar ve olduğu gibi ekrana koyuyorlar. Tom'u Mehmet yapınca izleneceğini sanıyorlar, ama oturmuyor tabii ki. Dizinin Amerika'da 18 yıl sürmüş olması bir anlam ifâde ermiyor, çünkü Türk aile yapısıyla alâkası yok bu dizilerin.’ ifâdelerini kullanıyor. Bu dizilerde Türkiye'nin değil de başka ülkelerin yaşantısının konu ediniyor’ diyen Konduk, bu yüzden Türk dizilerinin Arap ülkelerinde büyük ilgi görüyor olmasının bir başarı sayılamayacağını belirtiyor.
‘Biraz da bizi anlatmalılar artık. Sevgi aşılamalılar. Bugün en çok ihtiyâcımız olan şeyin dostluk ve kardeşlik olduğunu söylüyoruz. Hani nerede?’ diyen Konduk, dizilerdeki agresifliğin diğer yarışmalara bile sıçradığını kaydediyor. Yarışma ve yemek programlarında insanların hiç olmadık yere kavga ettiğine vurgu yapan Konduk, ‘Agresiflik bilinci aşılanıyor izleyenlere! Bizim kültürümüzde var mı bu? Bir yerde yemek ikram edildiğinde en fazla teşekkür ederdik biz.’ şeklinde konuşarak, bu sektörde çalışanların her şeyden önce yurtseverlik bilinciyle hareket etmeleri gerektiğini ifâde ediyor. Diğer taraftan dizilerdeki silahlanmaya da dikkat çeken Konduk, ‘Genç bir ülkeyiz. Nüfûsun yarıya yakını çoluk çocuk ancak her akşam ekran karşısında silah eğitimi yapıyoruz. Nefretle besleniyoruz. Hâliyle bu durumun sonuçlarına da şaşırmamak lâzım.’ şeklinde konuşuyor.
‘Türk dizileri Batı kokuyor, kendi kültürünü anlatmaktan yoksun’ diyen İran sinemasının başarılı yönetmenlerinden Kemal Tebrizi, şimdiye kadar 15 film ve 3 dizinin yönetmen koltuğuna oturmuş sahasında deneyimli bir isim. Kendisi sanat çalışmalarıyla bir yandan düşündürmeyi, bir yandan da güldürmeyi amaçlıyor. Tebrizi, İran sinemasını 'sinema-i mütefekkire' diye yâni 'fikir üreten sinema' olarak tanımlıyor. Ne var ki ona göre Türk dizileri kendi kültürünü ve yaşanan gerçekleri yansıtmaktan uzak. III.Uluslararası Mistik Sanat Festivali kapsamında İstanbul'a gelen Tebrizi, Türk dizilerinin reklam, turizm, gösteriş ve Batı odaklı olduğunu söylüyor. Yönetmen, ‘Keşke halkın sorunlarına inilse ve Türk kültürü olduğu gibi yansıtılsa’ diyor.
1970'lerden bu yana Türk sinemasındaki değişimi, ilerlemekten çok geriye gitmek olarak gören Tebrizi, şu anda üretilen Türk filmlerinin birçoğunun Batı'yı taklit ettiği görüşünde. Türk senarist ve yönetmenlere, dünyânın her yerinde Türk kültürünü orijinal şekliyle gösterme çağrısında bulunuyor. Çünkü Tebrizi'ye göre, sinema kültürel bir aktarım ve bu yüzden taklitçilik yerine özgün Türk kültürü yansıtılmalı. Tebrizi, İran sinemasının uluslararası alanda hatırı sayılır bir yerde olmasının nedenini İran kültürünün özgün bir şekilde ekrana aksettirilmesine bağlıyor. İslam dinini konu edinen film denilince akıllara peygamberlerin hayat hikâyesinin anlatılmasının geldiğine işâret eden Tebrizi, ‘Aslında insanların doğru davranmasını gösteren, yalandan sakındıran ve güzel ahlâkı yansıtan filmler İslâm'ı anlatır.’ diye konuştu.
Bir yerli bir yabancı sanat yapımcılarının görüşlerine bizde katılıyor iki yazıdır dile getirdiğimiz hususlarda hayırlı güzel çalışmalar yapılmasını işin ehlinden hassâten istiyoruz efendim. Esen kalın.