Referandum gündemiyle son haftaya, tabir caiz ise son dönemece girdik ve milletin gündemi ister istemez bu oldu.
Hatta Ramazan Bayramı bile artık 2. sırada gündem olarak.
Bir hatırlatma olarak özetlersek referandum, yani halkoylaması, 1961 anayasası ile hukuk sistemine girmiş bir kavramdır Türkiye’de. Tarihe baktığımızda bu yapılacak olanla birlikte 5. referandumu da yaşamış olacak Türkiye.
-1961 Anayasası için halkoylaması, 60 ihtilalcıları tarafından yapıldı
-1982 Anayasası için halkoylaması, 80 ihtilalcıları tarafından yapıldı.
-1987 yılında siyasi yasakların kaldırılması için yapılan halkoylaması ANAP Hükümeti tarafından yapıldı.
-1988 yerel seçimler için yapılan halkoylaması ise, yine ANAP Hükümeti tarafından yapılmış idi.
Yani son 22 yıldır Türkiye’de herhangi bir konuda halkoylamasına gidilmemiş gözüküyor... Kısaca darbecilerin hazırladığı anayasa ile 28 yıl yaşamış olduk biz.
Önümüzdeki hafta sonu, yani 12 Eylül 2010 Pazar günü yapılacak olan anayasa değişikliği referandumu bu vesile ile toplumumuzun çeşitli kesimlerinin bu güne kadar göz ardı edilen farklılıklarını, yaklaşımlarını da ortaya koymuş oldu.
Sivil Toplum Örgütleri olarak adlandırılan parti, dernek, vakıf gibi kurumların doğaları gereği olması gereken ve kurulu sistemin işleyişini zorlayıcı etkileri, değişimi talep eden sesleri son günlere kadar nerede ise duyulmaz iken, AKP ye yakın veya uzak olduklarını bir kısım faaliyetleri ve açıklamaları ile gösteren Sivil Toplum Örgütleri denilen gruplar ile bir takım İslami cemaat ve kişiliklerin doğrudan kendi inisiyatifleri ile oluşmadığını gördüğümüz bir “Evet Cephesi” ortaya çıktı.
“Evet Cephesi” nin gerek sivil toplum örgütlerine, gerekse platform temsilcilerine baktığımızda, arkalarındaki temel gücün “Anadolu Sermayesi” denilen ekonomik birlikteliğin olduğunu görmek güç değil. AKP öncülüğündeki “Evet Cephesi”, bir taraftan dini grup ve cemaatler aracılığıyla toplumun önemli bir kesiminin desteğini sağlamış görünürken, diğer taraftan liberal demokrat aydınlar aracılığıyla ittifaklar oluşturmak suretiyle de “Evet Cephesi”ni genişletmiş durumdadır.
“Yetmez ama evet'” deyin demek suretiyle Kürtlere yol gösterenler ise; Kürtlerin Kürt olarak değil de, ortak iradelerini bırakıp tek tek birey olarak evet demelerini yani BDP'nin değil de, güya tabanının evet demesini istiyor gözüküyorlar.
Kürtler üzerindeki düşüncelerinden bir türlü vazgeçmek istemeyen Liberal demokratlar ise cephe ortaklarının tersine Kürt'lerden Kürt olarak değil de, Türk vatandaşı olarak oy vermelerini istiyor.
Karşı taraf olan “Hayırcı blok” un ardındaki temel gücün ise, devletteki hakim gücünü korumak isteyen “İstanbul ağırlıklı ve Ankara merkezli” sermaye ile asker sivil bürokrasisi bileşimi olduğunu artık hemen herkes biliyor.
AKP’nin usta bir manevra ile 2011 seçimleri öncesi halkın önüne koyduğu anayasa referandum sandığı gerçek gündemde tutunacak dal bulamayan Başbakan için yeni bir can simidi vazifesini görmektedir.
Başbakan bu aciz muhalefet cephesi karşısında “Usta Siyasetçi” profili çiziyor ve
işsizlik oranlarından ve ekonomik durumdan hiç söz etmeksizin ve geçmişte yaptığı gibi “Neredeeen nereye” nutukları da atmadan muhalefetin gündemini de, halkın gündemini de yönetiyor, hatta parmağında oynatıyor.
Başbakan bu defa da muhalefeti peşine takarak, neyin konuşulmasını istiyorsa millete onu konuşturuyor. Mesela Türkiye’de son yılların en büyük işsizlik oranı yaşanırken türküyle, kürdüyle, birçok vatandaşın ekmeği, işi, aşı yok olmasına rağmen aynı kişilere otobüste, minibüste tramvayda kürt açılımını, roman açılımını ve ergenekonu konuşturuyor.
Bu açıdan başbakanın hesabı şimdilik tutmuş gözüküyor. Başbakan ırmağın taşı ile ırmağın kuşunu avlıyor. Hatta bir taşla tabir caiz ise kuş sürüsünü avlıyor.
Başbakan ortalama Anadolu insanına buları yaparken muhalefeti de anti demokrat, asker/darbe yanlısı, demokrasiye saygısız bir duruma sokarak kendisinin çok sevdiği, ama bu kez bir türlü giymesi nasip olmayan “mağdur olan kişi” gömleği ile ilgili de aynı kitleye alttan alta mesajlar yollamakta bir beis görmüyor.
Bu arada referandumun kasıtlı olarak AKP’nin güven oylamasına dönüştürülmesi tabir caiz ise bütün siyasi partilerin işine geliyor ve ciddi bir 12 Eylül eleştirileri olmamasına rağmen referandum bu açıdan, 12 Eylül darbesi ile hesaplaşmak olarak topluma algılatılmak isteniyor.
Bu şartlarda yapılacak bir Referandumun kabul edilme ihtimali elbette çok yüksek.
Vatandaşa bir yanda darbe anayasası, öbür yanda meclis/halk anayasası seçimi sunulursa,
Neticede AKP’nin hanesine yazılacak olan “Evet” oyları fazla çıkacak.
Milletimiz referandumda iki tercihten birini oylayacak, Ya EVET ya da HAYIR diyecek.
“Evet Cephesi” tarafından referanduma katılmamak, referandumu reddetmek, boykot etmek, protesto etmek, çekimser kalmak gibi tavırların somut karşılığı “Hayır” olarak gösterildiğine göre;
“Hayırcı blok” u oluşturan MHP, CHP, İP, DP, PKK-KCK,YARSAV, HSYK, ADD, ÇYDD, Jitemciler, Balyozcular, Ergenekoncular, Ulusalcılar mutlak anlamda mağlup edilmiş olmasalar ve “Evet Cephesi” çok önemli kazanımlar elde etmemiş olsalar bile, hiç bir kayıpları olmayacak olmasından dolayı derin statüko sahipleri karşısında zafer kazanmış sayılacaklardır.
“Ben, yürürlükteki Anayasa'nın tümden değiştirilmesini istiyorum. Referanduma sunulan kısmi değişikliğin beklediğim tümden değişikliğin yolunu açacağı ümidiyle bu seferlik evet diyorum. Eğer referanduma sunulan bu kısmi değişiklik gerçekleşmez ise, beklediğim toptan değişikliğin de yolunun tıkanacağı kesin kanaatini taşıyorum” diyenlerin hüsrana uğramaması dilekleri ile referandumun hali pür melali bize göre budur.
Hatta Ramazan Bayramı bile artık 2. sırada gündem olarak.
Bir hatırlatma olarak özetlersek referandum, yani halkoylaması, 1961 anayasası ile hukuk sistemine girmiş bir kavramdır Türkiye’de. Tarihe baktığımızda bu yapılacak olanla birlikte 5. referandumu da yaşamış olacak Türkiye.
-1961 Anayasası için halkoylaması, 60 ihtilalcıları tarafından yapıldı
-1982 Anayasası için halkoylaması, 80 ihtilalcıları tarafından yapıldı.
-1987 yılında siyasi yasakların kaldırılması için yapılan halkoylaması ANAP Hükümeti tarafından yapıldı.
-1988 yerel seçimler için yapılan halkoylaması ise, yine ANAP Hükümeti tarafından yapılmış idi.
Yani son 22 yıldır Türkiye’de herhangi bir konuda halkoylamasına gidilmemiş gözüküyor... Kısaca darbecilerin hazırladığı anayasa ile 28 yıl yaşamış olduk biz.
Önümüzdeki hafta sonu, yani 12 Eylül 2010 Pazar günü yapılacak olan anayasa değişikliği referandumu bu vesile ile toplumumuzun çeşitli kesimlerinin bu güne kadar göz ardı edilen farklılıklarını, yaklaşımlarını da ortaya koymuş oldu.
Sivil Toplum Örgütleri olarak adlandırılan parti, dernek, vakıf gibi kurumların doğaları gereği olması gereken ve kurulu sistemin işleyişini zorlayıcı etkileri, değişimi talep eden sesleri son günlere kadar nerede ise duyulmaz iken, AKP ye yakın veya uzak olduklarını bir kısım faaliyetleri ve açıklamaları ile gösteren Sivil Toplum Örgütleri denilen gruplar ile bir takım İslami cemaat ve kişiliklerin doğrudan kendi inisiyatifleri ile oluşmadığını gördüğümüz bir “Evet Cephesi” ortaya çıktı.
“Evet Cephesi” nin gerek sivil toplum örgütlerine, gerekse platform temsilcilerine baktığımızda, arkalarındaki temel gücün “Anadolu Sermayesi” denilen ekonomik birlikteliğin olduğunu görmek güç değil. AKP öncülüğündeki “Evet Cephesi”, bir taraftan dini grup ve cemaatler aracılığıyla toplumun önemli bir kesiminin desteğini sağlamış görünürken, diğer taraftan liberal demokrat aydınlar aracılığıyla ittifaklar oluşturmak suretiyle de “Evet Cephesi”ni genişletmiş durumdadır.
“Yetmez ama evet'” deyin demek suretiyle Kürtlere yol gösterenler ise; Kürtlerin Kürt olarak değil de, ortak iradelerini bırakıp tek tek birey olarak evet demelerini yani BDP'nin değil de, güya tabanının evet demesini istiyor gözüküyorlar.
Kürtler üzerindeki düşüncelerinden bir türlü vazgeçmek istemeyen Liberal demokratlar ise cephe ortaklarının tersine Kürt'lerden Kürt olarak değil de, Türk vatandaşı olarak oy vermelerini istiyor.
Karşı taraf olan “Hayırcı blok” un ardındaki temel gücün ise, devletteki hakim gücünü korumak isteyen “İstanbul ağırlıklı ve Ankara merkezli” sermaye ile asker sivil bürokrasisi bileşimi olduğunu artık hemen herkes biliyor.
AKP’nin usta bir manevra ile 2011 seçimleri öncesi halkın önüne koyduğu anayasa referandum sandığı gerçek gündemde tutunacak dal bulamayan Başbakan için yeni bir can simidi vazifesini görmektedir.
Başbakan bu aciz muhalefet cephesi karşısında “Usta Siyasetçi” profili çiziyor ve
işsizlik oranlarından ve ekonomik durumdan hiç söz etmeksizin ve geçmişte yaptığı gibi “Neredeeen nereye” nutukları da atmadan muhalefetin gündemini de, halkın gündemini de yönetiyor, hatta parmağında oynatıyor.
Başbakan bu defa da muhalefeti peşine takarak, neyin konuşulmasını istiyorsa millete onu konuşturuyor. Mesela Türkiye’de son yılların en büyük işsizlik oranı yaşanırken türküyle, kürdüyle, birçok vatandaşın ekmeği, işi, aşı yok olmasına rağmen aynı kişilere otobüste, minibüste tramvayda kürt açılımını, roman açılımını ve ergenekonu konuşturuyor.
Bu açıdan başbakanın hesabı şimdilik tutmuş gözüküyor. Başbakan ırmağın taşı ile ırmağın kuşunu avlıyor. Hatta bir taşla tabir caiz ise kuş sürüsünü avlıyor.
Başbakan ortalama Anadolu insanına buları yaparken muhalefeti de anti demokrat, asker/darbe yanlısı, demokrasiye saygısız bir duruma sokarak kendisinin çok sevdiği, ama bu kez bir türlü giymesi nasip olmayan “mağdur olan kişi” gömleği ile ilgili de aynı kitleye alttan alta mesajlar yollamakta bir beis görmüyor.
Bu arada referandumun kasıtlı olarak AKP’nin güven oylamasına dönüştürülmesi tabir caiz ise bütün siyasi partilerin işine geliyor ve ciddi bir 12 Eylül eleştirileri olmamasına rağmen referandum bu açıdan, 12 Eylül darbesi ile hesaplaşmak olarak topluma algılatılmak isteniyor.
Bu şartlarda yapılacak bir Referandumun kabul edilme ihtimali elbette çok yüksek.
Vatandaşa bir yanda darbe anayasası, öbür yanda meclis/halk anayasası seçimi sunulursa,
Neticede AKP’nin hanesine yazılacak olan “Evet” oyları fazla çıkacak.
Milletimiz referandumda iki tercihten birini oylayacak, Ya EVET ya da HAYIR diyecek.
“Evet Cephesi” tarafından referanduma katılmamak, referandumu reddetmek, boykot etmek, protesto etmek, çekimser kalmak gibi tavırların somut karşılığı “Hayır” olarak gösterildiğine göre;
“Hayırcı blok” u oluşturan MHP, CHP, İP, DP, PKK-KCK,YARSAV, HSYK, ADD, ÇYDD, Jitemciler, Balyozcular, Ergenekoncular, Ulusalcılar mutlak anlamda mağlup edilmiş olmasalar ve “Evet Cephesi” çok önemli kazanımlar elde etmemiş olsalar bile, hiç bir kayıpları olmayacak olmasından dolayı derin statüko sahipleri karşısında zafer kazanmış sayılacaklardır.
“Ben, yürürlükteki Anayasa'nın tümden değiştirilmesini istiyorum. Referanduma sunulan kısmi değişikliğin beklediğim tümden değişikliğin yolunu açacağı ümidiyle bu seferlik evet diyorum. Eğer referanduma sunulan bu kısmi değişiklik gerçekleşmez ise, beklediğim toptan değişikliğin de yolunun tıkanacağı kesin kanaatini taşıyorum” diyenlerin hüsrana uğramaması dilekleri ile referandumun hali pür melali bize göre budur.