İslam hukukuna göre şâri’ / kanun koyucu ikidir: Birisi, Allah (c.c.), diğeri, Resul-i Ekrem’dir. Buna göre Allah Resulünün koyduğu bir hüküm, Kur’an-ı Kerim’in hükmü gibi geçerlidir. Mesela Ebu Hureyre’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Peygamber (s.av.) bir kadının, kendi halası ve teyzesi üzerine nikâhlanmasını yasaklamıştır” (Kitabü’n–nikâh, Yedi Hadis İmamının İttifak Ettikleri Hadisler. İbrahim el-Hazimî)
İslam âlimleri, bu hüküm hakkında Kur’an’la her hangi bir ilgisinin bulunduğunu ileri sürmüş değildir, diyebilir miyiz? Recm cezasının varlığı da bunun gibidir. Recm bir takım rivayetlere dayanmaz. Bir vakıadır. Recmi Resul-i Ekrem, dört halife ve hilafet kurumları uygulamıştır. Bir hadis-i şerife göre, Hz. Peygamber (s.av.) Efendimiz, zina eden bekâr erkeğe yüz değnek ve bir yıl sürgün cezası, zina eden evli bir kadına ise suçunu itiraf ettiği için recm cezası vermiştir. (Kitabü’l-Hudut, Yedi Hadis İmamının İttifak Ettikleri Hadisler. İbrahim el-Hazimî)
Hür, akıllı ve Müslüman evli bir erkeğin ve aynı şartları taşıyan evli bir kadının recm edilebilmesi için delil gerekir veya itiraf etmeleri gerekir, kadının gebe olması gerekir. Delilden maksat, dört kişinin onların fiilen zina ettiklerine şahitlik etmeleridir.
Bu konuda İmam-ı Azam, Şafii ve Cumhuru ulema’nın görüşü şöyledir: “Gebelik mutlak surette recme sebep teşkil etmez. Bu hususta kadının kocası olsun olmasın, zinaya mecbur edildiğini iddia etsin etmesin hüküm birdir; delil yahut itiraf bulunmadıkça recmedilemez; çünkü şer’i hadler şüphe ile kaldırılır ve sakıt olur.”
İmam Malik’le arkadaşları, ”kadın gebe olur, kocası bilinmez, zinaya mecbur edildiği dahi malum olmazsa recmi gerekir. Çocuğunun kocasından olduğunu iddia ederse recm edilmez.” (Kitabü’l- Hudut, Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi Ahmed Davudoğlu)
“Konuyla ilgili rivayetleri bütünlük içerisinde ve hem isnat hem de metin tenkidi uygulayarak kapsamlı bir incelemeye tâbi tutamadıkları için de, bunların Kur’an’ın celde (bedenî ceza) hükmünü değiştirebileceğini düşünerek ciddi bir hata işlemişlerdir.” demek doğru değildir. Adı geçen imamların ve cumhuru ulema’nın görüşü ortadadır. Buyurun, ön yargılı olmamak şartıyla bu incelemeyi siz yapın. Resul-i Ekrem’i kanun koyucu olarak tanımazsanız böyle bir sonuca varılır. Allah Resulü de kanun koyucudur. Bunu reddetmek, güneşi balçıkla sıvamaya kalkışmaya benzer. Bu mümkün mü? Allah Resulü’nün durumu da böyledir. Görmezlikten gelmek, bir gerçeği ortadan kaldırmaz.
Hidayet Şefkatli Tuksal da şöyle demiş: “Kur’ân-ı Kerim’de zina eden kişilere ve zina ihbarı yapan kişilere yönelik âyetler, Hz. Aişe'ye atılan zina iftirası sonrasında nazil olmuştur. Bu ayetlerden önce zina eden kişilere yönelik kurumsal herhangi bir cezalandırma yoktur.”
Allah Resulü, hadlerle ilgili hükümler geldikten sonra uygulamıştır. Mesela içkinin kesin haram oluşu ile ilgili ayet-i kerime (Maide: 90) gelmeden önce içki içenlere had uygulanmıyordu. Bu görüş, recmi ortadan kaldırmaz. Osmanlı’da uygulamıştır. Mesela Dördüncü Mehmed'in padişahlığı döneminde, Yahudi bir erkekle ilişkiye giren Müslüman bir kadın Sultanahmet Meydanı'nda recm edilmiştir.
Yazarlardan Sibel Eraslan da recmi “İslam’ın mayınlı tarlası” görerek şöyle demiş: Recm cezasına dair kapalı veya açık hiçbir emrin Kur'an'da yer almadığını hepimiz biliyoruz. ‘Aslında recm ayeti vardı ama sonradan unutuldu’ demesin kimse. Yazılmış bir kitaptan değil, Allah'ın koruması altındaki Rabbani Söz'den bahsediyorsak, recm yoktur orada. İlahiyatçılar bu meselenin üzerine “cesaret” ve “ciddiyetle” eğilmelerini talep ediyorum.” (Haber 7 Com 24 Kasım 2008 )
İslam’ın mayınlı tarlası yoktur. Kısas başta olmak üzere bütün hadler ve bütün hükümler müminler için bir hayat kaynağıdır. Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” (Bakara: 179)
Recmle ilgili ayetin Kur’an’da olmadığı doğrudur; fakat “recmle ilgili bir ayet yoktur,” diyerek Resulü Ekrem’in recmle ilgili hükmü reddedilemez. Reddedersek o zaman Kur’an-ı Kerimde olmayan hadis-şeriflerle ortaya konan bütün hükümlerin reddedilmesi anlamı ortaya çıkar ki bu, İslam’ı bir bütün olarak kabul etmemek demektir.
Kur’an-ı Kerimde şöyle buyrulur: “… Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz.” (Bakara:85)
İlahiyatçıların ön yargılı olmaksızın komisyon halinde bu meselenin üzerine, ilmi esaslara ve tarihi uygulamalara uygun olarak, “cesaret” ve “ciddiyetle” eğilmeleri uygun olur.
Cumartesi bir değerlendirme yapacağız. Allah’a emanet olun.