Efendim Cenâbı Hakk’ın ayı mübârek Receb ayının bu üçüncü haftasında, Rabbi Teâlâ’ya karşı insanın sorumluluklarını yazıyorduk, devam edelim inşaALLAH.
İnsan, kendisi için en ince teferruatlara kadar düşünülmüş, muhteşem bir dünya âleminde yaşamaktadır, hem de bu güzelliklere hiçbir bedel ödememiştir. Elbette bizlerin de, insan olarak Yüce ve Aziz olan Mevlâ’mıza karşı sorumluluk ve vazifelerimiz vardır. Bu vazifelerin ilki, insanın kâinattaki düzen ve intizâmı, rahmet tecellilerini, ilim ve hakikat temâşâlarını hikmetle idrak edip, Âlemlerin Rabb’ini aklı, zihni ve ruhu ile anlamak ve bilmektir. İşte dünyâdki en büyük hazine budur, dostlar. O’nu bildin her şeyi buldun, O’nu bulmadın hüsranda kaldın. Bu bir vakıadır. O ki, bir ışıktır, hayâtı doğru yaşatır, eğri büğrü yollara kaymaktan sakındırır. Bu hidâyet idrâkı, insanın fıtratına zâten konmuştur.
İnsanın diğer bir kulluk vazifesi yâhut sorumluluğu, Kâinâtın Mutlak Sâhibine inanıyor ise, o zaman O’na ve emirlerine tam olarak teslim olmaktır. Haramlardan sakınmak, kaçınmak, helal dâiresinde kalmaktır. Ve dahi sâhip olduklarına dâima şükretmektir. Cenâbı Hakk yüce ölçüler çerçevesinde insanın önüne, öyle güzel bir kutsi çizelge takdim etmiştir ki, o ulvi çizelge, Kur’ân’ı Hakîm’dir. O kutsi çizelgede, insanın hayâtını ikâme ettirirken ki vazifeleri, bunların nasıl yapılacağına dâir edep ölçüsüne varana kadar, doğru anlayış ve uygulamaları içinde barındırır. Bu bağlamda, insanın kendine karşı kulluk vazifelerinin yanında, içinde yaşadığı topluma karşı sorumluluklarına âit davranış biçimleri de anlatılır.
Bu sorumluluk anlayışının muhtevâsında, diğer insanlara yardım, infak, başkalarını görüp-gözetme görevleri girer. Bunlar elbette ki, merhametli insanların harcıdır. Merhametten nasibi olmayanlar pek tabî ki, böylesi güzelliklerin tadına varamazlar ve bu vazifeleri bir sorumluluk olarak görenleri de, anlamazlar, anlayamazlar. Bu özellik şerefli İslam dîninin ahlâkî bir özelliğidir. Bu özellik, Allah Teâlâ’nın insanlara verdiklerinden sırf Allah rızâsı adına, bir şükrâne vazifesi için, başkalarına vermektir. Bu bir hayırdır, iyiliktir. İyilikler, hayırlar, kişiyi kuşatırsa, onda rahmet tecellisi var demektir.
Bütün iyilik ve hayırlar Allahu Teâlâ’nın yardımı, dilemesi yâni tevfik ve hidâyeti iledir. Eğer Cenâbı Hak, kişinin kalbini kendi tecellileriyle doldurursa, o kalpte güzellikten başka şey, sâdır olmaz. O zaman tüm meselenin özü burasıdır. Kalbin Hak muhabbetiyle dolması, yaşadığımız dünyâda en çok ihtiyaç duyulan husustur. Çünkü, Hak muhabbetiyle dolan kalp yanlış yapmaz, kötülüğe dalaşmaz, harama bulaşmaz. Aman ne güzel! Bugün herkes böyle bir kalbe sâhip olsa, ortalık güllük-gülistanlık olur. Kötülükler yok olur çirkinlikler biter, günahlara tenezzül edilmez zira onların yerine helaller vardır. Helaller ise kişiyi cennete taşır. Hâsılı; işte Hakk’ı bilmenin, O’nu tanımanın, O’na olan sorumluluklarımızı bilmenin neticesi, budur. Her şey açık ve nettir. Ve işte Allah Azze ve Celle’nin ayı mübârek Receb aynda, davranalım dostlar. Şu kazancı bol ayda, O’na kul olma gayretinde olmanın kazanımları ortadayken, hayırda yarışalım bu ayda.
Cenâbı Hak, bir kuluna rahmeti ile muamele buyurduysa, O’nu kendisiyle meşgul eder. Kul da bu ikrama lâyık hareket etmeli, kufrânı nimete kaymamalıdır. Rabb’isinin güzel tecellilerinden nasiplenenler, kendisine ne sunulduysa, onlardan başka din kardeşlerini de, hisselendirirler. Hatta bu hususta cömert, hassas, dâima verici ve dahi şükredici olurlar. Allâhu Teâlâ, ‘Rezzak’ ismiyle, kâinatta mevcut bütün mahlûkata çokça, bolca ikram edip dururken, insanın bu konuda cimrilik etmesi düşünülemez ve yakışmaz da. Çünkü insan nimetleri asıl verenin cömertliğine bakınca, kendi hasisliğinden hicap duyar.
Müslümanlara takdim edilen hayat ölçüleri çizelgesinde, insanlara en kâmil davranış modelleri sunulurken, haram ve hileli kazanca tamah edilmemesini, herkesin kendi malında kanaat etmesini, başkasının malına göz dikmemesini, ister. Hile ve riyâdan kaçınılması emredilir. Bu kutsi kîadelerde, zekat, sadaka, infak ile ihtiyaçlılar gözetilir. Bu hususta cömert ve âdil olunur.
Bunca gerçekleri yazdıktan sonra Rabb’imizin bizlere bahşettiği muhteşem güzelliklere hayran olmamak, O’nun eşsiz tecellilerine hayret etmemek elde değil. O zaman şöyle bir dua düşüyor dilimize; ‘Rabb’imiz Sana olan hayranlığımızı ve hayretimizi artır.’ Amin Ya Rabbel Âlemîn.’
Hayırlı Cumâlar.