Şu mübârek Receb ayında güzel kulluğumuz adına bir katkısı olması umuduyla bugünkü yazımızda da tevbe ve istiğfar konusuna devam etmek arzusundayız efendim başlayalım bakalım.
İslâm’a göre ‘tevbe’nin bizzat kendisi başlı başına bir ibâdettir. Böylesi mühim ibâdette günah ve hatâlardan vazgeçmenin yanı sıra hem kulluk görevini yeniden yerine getirmeye dönüş, hem de Hz. Allâh’a yakınlaşma hâli vardır. Peygamberimiz buyururlar ki; ‘Kim (günahlarına tevbe ederek) istiğfâra devam ederse, Allah o kimseyi (dünyevî ve uhrevî) her darlıktan kurtarır ve her gamdan, kederden âzâd eder ve onu ummadığı yerden rızıklandırır.’ (Ebû Dâvud, I/348) Ne güzel bir müjde!
Müslüman, insan olması dolaysıyla yanılıp hata edebilir, günaha düşebilir. Önemli olan günahta ısrar etmemek ve Allah Teâlâ’ya istiğfar etmektir. “Onlar fena bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allâh'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? Onlar, yaptıklarında bile bile direnmezler. Onların hareketlerinin karşılığı Rabb’lerinden bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde temelli kalacakları cennetlerdir. İyi davrananların ne güzel ecri vardır!” (Âli İmran, 135-136) Müjdeler devam ediyor…
Tevbe, sâdece yapılan bir hatadan dolayı pişmanlık duyup, Allah’tan af dileme değil, aynı zamanda devamlı dua ve istiğfar ederek temizlenme çabasıdır. Yüce Rabb’imiz Kitâbı Hakîm’inde buyuruyor ki: "Ey iman edenler, hepiniz Allâh'a tevbe edin ki, korktuğunuzdan emin olup umduğunuza kavuşasınız." (Nur, 31) Böyle yapmak imânın gereğidir. Müslüman, kendisi için bağışlanma dileğinde bulunabileceği gibi, ana babası, ölmüş olsalar dahi diğer Müslümanlar kardeşleri için de istiğfar edebilir, bağışlanmalarını Cenâbı Allah’tan isteyebilir.(İbrahim, 41/ Muhammed, 19)
İnsanlar içinde yaşadıkları bin bir türlü dünya meşgalelerinden, sürekli nefislerinin isteklerine râm olmalarından mâlesef tevbe etmeyi hep sonraya bırakmaktalar. Yapılan hatâ ve kusurdan hemen dönenler ânında tevbeye sarılanlar aklî selim sâhibi kişilerdir. Günahlarından rahatsızlık duymayanlar imanlarının kıymetini bilmeyen gâfillerdir. Toplumda bu tür kişiler çoktur. Dünya ve içindekiler insanlara öyle cafcaflı gösteriliyor ki kaymamak an meselesidir. Hem zâten bu durumdan insan rûhu devamlı gerilmekte ve bunalmaktadır. İşte tam burada tevbe çok önemlidir. Çünkü tevbeye sarılmak bunalan rûha bir ışık yakmaktır.
Unutulmasın ki bizi yoktan vâr eden, sayılamayacak kadar çok nimetlerle donatan yüce Yaradan’a yöneliş pek ehemmiyetlidir. Rûha ışık çaktırmak O’na yönelmemize bağlıdır. Ancak Rabb’lerine yönelenler günahlarından rahatsızlık duyarlar. Bu duyuş kalbin ulvi bir seviyede olmasıyla alâkalıdır. Böylesi bir inanç birikimine sâhip müminler yaptıkları hata ve kusurlarından dolayı pişmanlık içerisinde Allah Teâlâ’nın huzûruna yönelerek tevbe ve istiğfar ederler. Bu hal müminin günah kirlerinden temizlenmesine sebep olur yine kişiye bir iç rahatlığı, iç huzûru temin eder. Dua ve istiğfar bilhassa şu içinde bulunduğumuz kutlu vakitlerde çok ehemmiyetlidir. Cenâbı Hak Yüce Kitâbında:
“…(Habîbim) De ki; Eğer duânız ve ibâdetiniz olmasa Rabb’im size niye değer versin?” (Haşır, 18) Ve yine: “Tevbe ederseniz Rabb’inizin sizi esirgeyeceğini umabilirsiniz. Eğer fesâda düşerseniz O da sizi cezâlandırmaya döner.” (İsra, 8) buyruluyor.
Günahında ısrar etmeyenler, tevbe ipine sarılanlar, yaptığı yanlışlardan dönenler için Allâhu Teâlâ’nın bağışlama kapısı her dâim açıktır. Nice çâresiz nefsine zulmeden günahkarların yüzüne tevbe kapısı asla kapatılmaz. Çünkü yüce Rabb’imiz merhameti engin bir mağfiret kaynağıdır. Nitekim Kutsal Kitâbımız Kur’ânı Kerim’de: “De ki; Ey (günah işlemekte) haddi aşan kullarım! Allâh’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Doğrusu Allah günahların hepsini bağışlar. Çünkü O Gafûr ve Rahîm’dir.” (Zümer, 53)
O engin rahmetiyle her şeyi kuşatır. Yeter ki kul O’na samimi bir yönelişle, içtenlikle yalvara yakara pişmanlığını dile getirsin. Allah Azze ve Cell kapısına gelenleri hiçbir şekilde kovmaz hep himâye eder. Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselam; ‘Âdemeoğullarının hepsi hatâ eder. Hatâ edenlerin en hayırlısı tevbe edendir.’ (İbn Mâce, c. 2, s. 1420) Buyuruyorlar. Tabi bu durum insanı; ‘kişiler hata etsinler, günah işlesinler bir şey olmaz nasılsa Allah affeder’ yanılgısına götürmez. Biz sâdece işlenen günahlardan dönebilme erdemine sâhip olanlara, ümit makâmının bulunduğunu hatırlarından çıkarmasınlar diye bu husûsu vurguluyoruz.
Cumânız mübârek, tevbeleriniz bolca, duâlarınız makbul olsun efendim, hayırla kalınız