“Sülüs-nesih icazetnamesini Hattat Hâmid Aytaç’tan, ta’lik icazetnamesini de Prof. M. Uğur derman’dan almış olan Hüseyin Öksüz bu silsileyi kendisinden sonraki kuşaklara da başarıyla nakletti.(…)
Konevi mahlasıyla eserlerine imza koyarak Konya’nın, kültür ve sanat camiasında daha çok tanınmasına da katkıda bulunan Hüseyin Öksüz, kendisinden icâzetli bir hattat olmanın şerefiyle iftihar edeceğimiz ve daima minnetle, şükranla yâd edeceğimiz yaşayan kültür hazinelerindendir.”
(Doç. Dr. Fatih Özkafa, Hattat Hüseyin Öksüz 45. Sanat Yılı Hatırası)
Hediyeler çoktu.
16 Temmuz günü bir arkadaşım ziyarete geldi önce.
“Hz. Musa (a.s.) ve İsrailoğulları deniz kıyısına ulaştıklarında, içlerinden bazı zayıf imanlılar, Firavun tarafından sıkıştırıldıklarını düşünerek panik olmuşlar ve ümitsizliğe kapılmışlardır. Oysa, Hz. Musa (a.s.) örnek bir tevekkülle “... Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.” diyecekti. (Şuara Suresi, 62)”
Arkadaşımın bu ayet dilindeydi. Kutsal Yazı’yı hatırlamak, kimi korkularını, vehim ve endişelerini, dünyanın yırtıcılığını kapıcılığını unutturuyordu. İman tazeliyordu. Ciddiyetle okumak, sarılmak lâzım geliyordu.
16 Temmuz günü sevinç yüklüydüm. Nicedir özleyip beklediğim, hasretini çektiğim yeni öykü kitabım Hicaz Yaprakları sıcak öğle vakitlerinde, Ankara’dan bana ulaşmıştı.
Bana bahşedilen yazı(mın) kokusunu burnuma, ruhuma çektim.
Zengin gün güzelliklerle doluydu; görmek, duy(ur)mak icap ederdi.
Akşam 19.30’da, “parlak bir yazının” bütün haşmetiyle göz aldığı bir toplantıya katıldık. Ve Necmeddin Erbakan Üniversitesi tarafından hazırlanan devasa bir kitaba kavuştuk.
NEÜ Rektörü Prof. Dr. Muzaffer Şeker’in “Medeniyetlerin gücü, zenginliği ve kalıcılığı, yetiştirdiği mütefekkir, ilim adamı ve sanatçıların eserleri ile ölçülür. İçimizden çıkıp yetişmiş değerlere sahip çıkmamız gerekiyor” diyen sesi, şüphesiz örnek bir bilincin eseriydi.
NEÜ Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi’nde havuz başındaydık. (Değerli) öğrencileri uluslararası yarışmalarda toplam 40’a yakın ödül almış olan, büyük hattat Hüseyin Öksüz’ün 45. Sanat yılı münasebetiyle düzenlenen törende; hem sergilenmiş nadide eserleri izleme imkânını bulduk, hem de aslında herkese lütfedilmiş, çeşitli derecelerdeki zenginlikleri, yazılarımızı ve kaderi düşünmek fırsatını…
Önden giden, yıldızlar, güzidelerse her zaman olacak; varlıklarıyla izleriyle bizi şereflendirecekti. Kendisine saygı ve sevgiyle selâmlar gönderiyor, feyiz dolu bereketli uzun ömürler diliyorum.
“Yazılar” okunmak isterdi.
Program da aynı masayı paylaştığımız ve kitapla hediyeleştiğimiz İhsan Kayseri Bey’in “Asitanenin Son Dervişi Mehmet Dede” isimli kitabı, günden fışkıran bir başka güzellikti.
O Mehmet (Arısoy) Dede ki; “Hz. Pîr karıncasından vazgeçmiyor.” demişti ve tefekkür sisteminin mükemmelliğiyle hayrete düşürdüğü ünlü Fransız yazar Maurice Barres’e “Bu kapıda bir süpürgeci, mistik ilimde böyle olursa, ya asıl şeyh olan Çelebi Efendi kim bilir nasıldır?” dedirtmişti.
Kalbi arıtan cihazlar, süpürge(ci)ler, derûni temizlikler…
Birden yaşanmış bir hadiseyi dile getiren Süpürge öykümü hatırladım. Babam İsa Ruhi Bolay anlatmıştı:
“O; Nuri’ye dönerek, Sen arkamda dur, ellerini kaldır ve âmin de! dedi. Nuri arkadaki cenaze yakınlarına işaret etti, onlar da ellerini kaldırdı, dua başladı.
‘Seçkin gönül’ hakimane yalvarıyor ve masa gibi yüksek bir yere konmuş olan tabuta doğru eğilerek, bir başından öteki başına, sık sık sakalıyla süpürüyordu.
Kim bilir belki vaktiyle tuvaletleri de birinci sınıf benliklerin azgın yüznumaralarını da saçı sakalıyla ‘sabırla’ süpürmüş, pisliği inatla zahmet çekmeden kürümüştü.”
…
Hoş bir talihi ve bahtiyarlığı yaşadığım 16 Temmuz’da; bir güne dolan, mevcudiyetini duyuran simalara, imzalara, maziden bugünden adlara, bu şehre, ülkeye hizmet eden isimli isimsiz nice kahramanlara, gönül aşinalarına, akrabalara baktım.
Eşyanın, tabiatın, sanatın ve hülyanın diline kulak kabarttım.
Mukaddes Kitabımız, Hac, Hz. Mevlânâ, Mekke İmamı, dostlar, genç gazeteciler, kalem arkadaşları, temizleyen su sesi, yol(culuk)lar.
Bizi buluşturan, birleştiren “YAZI” ne güzeldi.