Çeşit çeşit sapkın fikirlerin kol gezdiği devrimizde ‘inanmak’ çok ehemmiyetli bir fazilettir. İnanmak ve hidâyet bir nasip işidir. İnandığını yaşamak ise farklı bir erdemdir bambaşka bir bahtiyarlıktır. Bunu gerçekleştirmek liyâkat ve sevda işidir. İnancımız ve onun gereği olan ibâdetlerimiz bizi rahmet denizinde yüzmeye ve ilâhî tecellileri almaya ehil hâle getirir. Din yaşanmak içindir. Yaşanmayan dîni kurallar hayalden öteye geçemez. Güzel dînimizin her biri birbirinden farklı güzellikteki dîni kural ve kâideleri ancak yaşanınca değeri anlaşılır, kıymeti idrak edilir. Bir şeyin değeri onun uğrunda yapılan fedâkarlıkla eşdeğerdir. İslam dîni yoluna baş koyulan bir mükemmel dindir.
Cenâbı Allah Subhânehû ve Teâlâ canlarımız ve mallarımız karşılığında cenneti kazanabileceğimizi ve her şeyden önemlisi cemâlini görme şerefine erişebileceğimizi yüce kitâbında zikrediyor. Ancak ebedî âlemde cennet ve cemâlullah şerefine erişecek olanların bu dünyâda iken de, bir rahmet ve cennet huzûrunu yakalaması lâzımdır. Yoksa cennet hayaldir.
Bu durumda şöyle bir soru akla gelebilir. Dünyânın cennet olması demek insanın her şeye sâhip olması hayâtında hiçbir sıkıntının bulunmaması demek değildir. Ezâ ve cefâlar insan yaşamının bir parçasıdır. Onlarsız hayat olmaz. İş o ki, sıkıntı ve problemlerle birlikte hayâtı cennet kılabilmek. Bu mümkün mü? Elbette mümkün. Hayâtı ve içindeki problemleri değerlendirmemiz ‘bakış açımıza’ bağlıdır.
‘Ne gelirse Mevâ’dan; iyisi de hoş iyi olmayanı da…’
‘Bize şer gibi görünen belki de bizim için hayırdır.’
‘Deme neden şu şöyle, yerindedir o öyle’ mantığıyla hareket edilirse ne şikâyet kalır ne sızlanma… Her iş, yüce Mevlâya havâle…
Aynı zamanda meselelere; ‘Bu da geçer ya Hû’ anlayışıyla bakınca müminde gamda kalmaz üzüntüde. İşte o zaman mümin kişinin dünyâsı problemli de olsa cennet olur.
Aslında Ramazanlar Müslümanların senelik mânevî donanım zamanlarıdır. Mübârek Ramazan insanın yaşamını gözden geçirmesine, ibâdetlerine ayrı bir önem vermesine sebep olur. Müslümanlar bu güzel ay vesilesiyle dînî ve ahlâkî hususlardaki noksanlıklarını, yanlışlıklarını, ihmal ve kusurlarını daha iyi analiz edebilme hatta onları düzeltebilme imkânını elde eder. Mübârek Ramazan bu yönüyle hayâtı mânâ cihetiyle dolu dolu yaşama adına kazanç vakitleridir. Değerlendirmesini bilenlere Ramazan günleri, kalbini yokladığı, rûhunu coşturduğu, kendini hesâba çektiği ve yenilediği âdeta bir bahar mevsimidir.
Ramazan’ın mübârek ikliminde Müslümanlar olarak bizler Allah Azze ve Celle’yi zikretmenin, Cenâbı Hakk’ı taa derinden içimizde hissetmenin ve Hakk yolda olmanın huzûrunu ve hazzını yaşarız. Bu mübârek ayda yüce Yaratıcıya kul olmanın dışında her şeyin ve her işin boş olduğunu daha iyi idrak ederiz. Okunan Kur’an’lar, tâkip edilen hatimler ve mukâbeleler vesilesiyle ilâhî kitâbımızla ay boyu diğer aylara göre farklı bir birliktelik tesis ederiz. Hz. Allah Teâlâ’nın kitâbını hânelerimize ve gönüllerimize misâfir ederek mekanlara dahi bir diriliş coşkusu, ilâhi bir neş’e bahşetmiş oluruz. Kur’an ahlâkıyla bezenme duâları düşüyor dilimize, yüreklerimize… Dünya ve ahret saadetinin Kur’an yoluna uymaktan geçtiğini bir kez daha idrak etmiş oluyoruz. Oruç ile açların hâlini hissedebiliyor yardım etme hasletimizi devreye sokuyoruz. Dedik ya kazanç mevsimi. Değerlendirebilene ne mutlu…
Mübârek Ramazan ayının mübârek günlerinde gönlümüz, rûhumuz, zihnimiz âdeta rahmet esintileriyle mübârekleşiyor. Gönüllerimiz derûnî ürperişlerle rikkate geliyor, dünyevî ortamların kuruttuğu yüreklerden ve gözlerden rahmet gözyaşları dökülüyor. Ramazan günlerinde yüzlerden tebessümler, kalplerden merhamet duyguları eksik olmuyor. Eller vermeye, diller duâya hazır oluyor. Paylaşarak kardeş olmanın, ihtiyaç gidermenin mutluluğu yaşanıyor. Zekatlarla mallar, fitrelerle canlar, namazlarla ruhlar, oruçlarla gönüller arınıyor, ak-pak oluyor. Ne mutlu bize! Şükür ki Müslümân’ız hamdolsun.
Ramazan günleriniz hep hayırla dolsun inşaALLAH.