On bir ay hasret ve özlemle beklediğimiz ayların sultânı Ramazan ayını bitirdik, elhamdülillah. Aramızda isteyip de, bitiremeyenler oldu. Mübârek Ramazan ayı rahmeti, mağfireti ve bereketiyle hem yüreklerimizi hem hânelerimizi sarıp-sarmaladı, gönüllerimizi şen eyledi. Kırık gönüller tâmir oldu, yânık kalpler mâmur oldu, katı kalpler yumuşaklık buldu, hamdolsun. İhtiyaç sâhibi insanlarımızın yüzleri güldü. Ne güzeldi Ramazan!
Efendim biz Müslümanların âdeta mânevi baharı olan üç aylarımızda genelde her ayın muhtevasına uygun yazılar yazarız. Ne olursa olsun, yazılarımızın insicâmını bozmamak için başka konulara değinmeyiz. Artık Ramazan ayı bitti, ardından buruk ve hüzünlü bir bayram ile Şevval ayına girdik. İnşallah Şevval ayı oruçlarını da Rabbim bize tutabilme imkanı bahşetsin, deriz. Ayrıca Ramazan ayında sâhip olduğumuz ahlâkî güzellik kıvamlarımızı Allah Teâlâ hazretleri bizlere kaybettirmesin, devam nasip etsin inşallah. Bu vesileyle görüştüğümüz insanlar ve bulunduğumuz çevreye dikkat etmek elzemdir. Zira berâber olduğumuz insanlar neredeyse bizim kaderimizi belirliyor, aman dikkat!
Efendim bilindiği üzere geçtiğimiz Şubat ayında, son senelerin en sıkıntılı ve büyük depremini yaşadık. Biz birkaç yazı şimdiye kadar değinemediğimiz bu hususa temas edeceğiz inşallah. Depremde kaybettiğimiz elli bini geçkin canımız için, aziz milletimizin başı sağ olsun. Yüce ve Aziz olan Rabbim, devletimize zeval vermesin, mağdur vatandaşlarımıza güç, kuvvet, iman, ferâset ihsan eylesin.
6 Şubatta deprem ile sarsılan güzel yurdumuzun on bir ili, fâcia denecek şekilde büyük bir yıkıma uğradı. Elli bini geçkin insanımız vefat etti, binlerce yaralımız var. Bu sayı hakikaten dile kolay ve ne büyük, tahammülü zor bir acı! Hey büyük Rabb’im! Kim bilir ne müthiş bir mesaj vermek istedi bizlere!!! Yitirilen canlar, harâbeye dönen nice mâmur şehirler, yıkılan binâlar, kaybedilen mal-mülk, makam-mevki ve itibar… Gerçekten tam bir felâket tablosu çıktı ortaya… İnsanın o zamana kadar düzgün yaşamak için, nice emekler sarf edip, alın teri döktükleri işleri, işyerleri, evleri hepsi hepsi, sâdece bir dakika içinde yok olup gitti. Arkasından insanoğlu yalnızca bakakaldı… Demek ki, her şey boş…
Boş olmayan tek şey, hayâtı anlamlı yaşatan her şey…
Hani halk arasında bir söz vardır, tam da bu hâdiseye uygun düşecek, deniyor ki; ‘Mal sâhibi, mülk sâhibi! Hani bunun ilk sâhibi… Mal da yalan, mülk de yalan… Var biraz da sen oyalan.’ İşte insanoğlunun ömrünü verip oyalandıkları, gün geldi yok oldu, yalan oldu. Sâniyeler içinde, insanın nesi varsa elinden gidiverdi. Rezidansta oturan ile gece konduda oturan, aynı çorba kuyruğuna girdiler. Ev sâhibi ile kirâcı hâ keza… Anlatılacak ibret alınacak çok şey var. Acılar dağ gibi. Ancak sanki Ramazan, ağlayan insanların ruhlarına bir nebzecik rahmet oldu. Hakk’a yöneliş, ibâdetle diriliş, dua dua yalvarış ve yakarışlar, gönlü ihya edecektir inşallâhu Teâlâ.
Bilhassa en sevdiklerini, yakınlarını kaybeden kardeşlerimize, Allah Teâlâ bol sabır versin. Dua ve niyazlarla acıları dinsin, yürekleri inşiraha kavuşsun. Dua ve ibâdet ruha huzur veren en önemli mutluluk iksiridir. Böylesi büyük bir acıya tahammül etmek tabi zor biliyoruz, anlıyoruz acılarını, derinden hissediyoruz. Ancak sabır ve tahammül, dertlerin ilâcıdır. Biz kardeşlerimizin acılarını paylaşıyoruz. Acılar paylaşınca küçülür. Tüm Türkiye hatta dünya koştu afet bölgelerine. Herkesler başta devletimiz tüm birimleriyle, halkının, vatandaşlarının yanındaydı. Yanı sıra cemaatler, vakıflar, dernekler, sivil toplum kuruluşları, medya unsurları, çeşitli grupsal oluşumlar, ferdi ayni ve naktî yardımlar… Gerçekten muhteşem birlik ve berâberlik sergilendi hamdolsun. Özellikle arama-kurtarma çalışmalarına katılan yerli ve yabancı insanlar, fedâkarca, günlerce çok çabalar sarf ettiler. Rabbim emeği geçen herkesten râzı ve hoşnut olsun.
Biz inanan insanlarız, yaşadığımız her şeyi inancımıza göre değerlendirir, tedbirlerimizi ona göre alırız. İsyan etmeyiz, Yaradan’ı –haşa- suçlamayız, lânet okumayız hele beddua hiç yapmayız. Biz imanlı insanlar, düşünce ve davranışlarda hep mûtedil olur, aşırıya kaçmayız, ölçümüz budur. Başımıza gelenlere, kendimizi harap edercesine ne aşırı üzülür ne de sevinçte aşırıya kaçarız. Başımıza gelenler ‘imtihan’ dolayısıyladır. Zira Cenâbı Hak: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele!” (Bakara, 155) buyuruyor. Dünya bir sınanma alanı, kimin neyle imtihan edileceğini, kimin dünya imtihanında başına neler geleceğini, ancak Allâhu Teâlâ bilir. Bize düşen bu zor imtihanda başarılı olmaktır. Neden bunlar benim başıma geldi? Niçin her şeyimi bir anda kaybettim? Bu nasıl adâlet? Gibi, insanı helak olma derekesine sürükleyebilecek taşkınlıklara düşüp, şeytanın fısıldadığı saptırmalara kulak asılmamalıdır. Bu durum tam da, bir iman meselesidir. Hadise çok büyük, imanların da ayni paralellikte, güçlü ve sarsılmayan, kavî bir iman olması gerekiyor. Öyle rüzgarın estiği yöne doğru eğilen bir iman, bu hâdiseyi göğüslemeye kifâyet etmez.
Rabbim şu mübârek Cuma günü hürmetine bizlere sarsılmayan iman nasip etsin inşallah.