Recep, Şaban, Ramazan derken sağ olana bayram da geldi geçti. Gelecek yılın Ramazan Ayına kavuşma hayalinin başladığı bu günlerde, Ramazan Bayramı sonrasında yapılacak görevler var.
Ama öncelikle Ramazan Ayı boyunca karşı karşıya kaldığımız kültür emperyalizminin bir uzantısı olan kapitalizmin reklamlar aracılığıyla Mubarek ayın gıda ve turizm açısından nasıl bir meta veya araç haline dönüştürüldüğünden bahsetmek gerekiyor.
Kapitalist ekonominin reklam stratejisi Ramazan ayını da bir pazarlama aracı haline getirerek reklam saldırıları dini değerlerimizi tüketim ve gösteriş kültürüne dönüştürdüğü gibi, Ramazan ayını da maalesef alışveriş ayına dönüştürmüş durumdadır.
Bunda en büyük suç elbette biz Müslümanlarındır.
Üstelik Teravih Namazlarında imam efendilerin “gece dinlenme, gündüz ise Allah’ın lütfundan maişet elde etmek içindir” anlamındaki ayetleri okurken bile ilk birkaç gün hariç Yatsı ezanları öncesinden Teravih sonrasına kadar dükkânları açarak “harman zamanıdır, ne kazanırsan kardır ” anlayışıyla daha fazla kazanç hırsının ibadetlerinin bile önüne geçmesi sebebiyledir.
İftar öncesi hocalarının(!) sohbetlerini dinlemek, iftar sonrası ise haberlerde ne var ne yok bir bakalım düşüncesiyle açılan televizyonlardaki reklamların, Ramazan ayını bir pazarlama aracı olarak kullanarak kültür emperyalizmini yaygınlaştıran bir görev yüklendiğini görmekteyiz.
Gazlı içecek reklamları başta olmak üzere, yerli ve milli olduğunu ispatlama derdinde olan firmalar, Ramazan ayının kutsallığını kendi ürünleriyle özdeşleştirmeye çalışmaktadırlar.
Günümüzde reklamlar, insanların taleplerini yönlendiren ve duygularına hitap eden güçlü bir iletişim aracı haline getirilmiştir.
Kapital reklam adı verilen bu reklam şekli özellikle milli ve dini değerleri hedef alarak batının saldırgan kültür emperyalizmini yaygınlaştırabilmek için mubarek Ramazan ayında en çarpıcı örneklerini sergilemiş durumdadır.
Görünüşte sadece mal satabilmek için hazırlandığı zannedilen reklamlar pazarlama stratejisinin en etkili aracı olarak kabul edilmekle birlikte, asıl işlevi hedef kitle olan toplumların kültürel ve dini değerlerini şekillendirmek olarak belirlenmiştir.
Özellikle milli ve dini bayramları, özel günleri ve kutsal sayılan zaman dilimlerini bir pazarlama aracı olarak kullanan kapital firmalar, dünya da olduğu gibi Türkiye’de de bu durum kültür emperyalizminin en belirgin örneklerinden biri olarak Ramazan ayını araçsallaştırarak Ramazan sofralarının ancak belirli ürünlerle tamamlanabileceği mesajı verilmeye çalışılmıştır.
Öyle ki özellikle Gazze katliamı nedeniyle boykot edilen gazlı içecek reklamlarında, Ramazan’ın kutsallığının bu firmaların içecek ürünleri sayesinde anlam kazanacağı düşüncesi oluşturulmaya çalışılmıştır.
Türkiye’de Ramazan ayında yayınlanan reklamlar, genellikle insanların bir araya gelmesini ve birlikte vakit geçirmesini ön plana çıkardı. Ancak bu reklamlarda, Ramazan sofralarının ancak belirli ürünlerle tamamlanabileceği mesajı verildi. Özellikle gazlı içecek reklamlarında, bu ürünlerin olmadığı bir Ramazan sofrasının eksik kalacağı ima edildi. Bu durum, Ramazan’ın kutsallığının firmaların ürünleri sayesinde anlam kazandığı izlenimini oluşturdu.
Kapital reklamlar aynı zamanda toplumların kültürel değerlerini de aşındırdı. Ramazan ayının kutsallığı, milli bayramların anlamı ve dini değerler, reklamlarda bir pazarlama aracına dönüştürüldü. Bu durum, toplumların kültürel kimliklerinin zayıflamasına ve tüketim kültürünün ön plana çıkmasına yol açtı.
Firmaların reklamlarında insanları kendi ürünleriyle özdeşleştirerek, bu ürünleri kültürlerinin bir parçası haline getirmeye çalışmaları sadece Ramazan ayıyla sınırlı kalmayacak. Milli ve dini bayramlar ile futbol maçlarını da benzer şekilde pazarlama yoluna gideceklerdir.
Kapitalizmin Ramazan ayını ve diğer kültürel değerleri bir pazarlama aracı olarak kullanarak küresel emperyalizmin yaygınlaştırmasının önüne geçebilmek için Müslümanların tüketim çılgınlığını bir kenara bırakarak dinlerine, geleneklerine ve kültürlerine sahip çıkarak kendi kimliklerini koruyabileceklerdir.
Bunun için de;
-Yılın 365 gününü Ramazan gibi yaşayarak sadece midelerine değil bütün azalarına oruç tutturmaları,
-Miktarları Zekât kadar olmasa da infakını artırmaları,
-Beş vakit namazı camide kılıp Teheccüd namazını aksatmamaları,
-Kur’an Hatmi Yapmaya devam etmeleri,
-Bir Yetimin elinden tutarak her gün sadaka vermeyi alışkanlık haline getirmeleri
-Müslümanlar için destek ve duayı artırmaları,
-Hz. Rasulullah’a(sav) Salat ü Selamı artırmaları gerekmektedir.
FARKINDA MIYIZ?
İbadetlerde olmazsa olmazı hatırlatan Cibril Hadisini hiçbir zaman unutmadan Hak rızasından gayrı gayelerin gözetilmediği ibadetlerin kemâlini artıran; kalp temizliği, niyet berraklığı ve samimiyeti hayatımıza ikame etmeliyiz.
Nitekim bir hadisi şerifle şöyle uyarılmaktayız: “Nice oruç tutanlar vardır ki orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz! Geceleri nice namaz (Terâvih ve Teheccüd) kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan, yalnız uykusuzluktur.”