Müslümanların iştiyakla bekledikleri 11 ayın sultanı Mübarek Ramazan Ayına bizleri kavuşturan Rabbimize(cc) sonsun şükürler ve hamdü senalar olsun.
Mübarek Ramazan ayının gelişi ile sevince gark olan Müslümanların geçen yıl ölüm korkusu ile geçirdikleri Ramazandan sonra aynı korkularla ikinci bir Ramazan ayı idrak ediyoruz.
Tekrarlamakta fayda var.
Adı ne olursa olsun, kimin tarafından hangi laboratuvarlarda hangi kötü amaçlarla üretilmiş olursa olsun artık ayan beyan ortada olan bir gerçek var ki o da basit bir grip virüsünün üzerinden dünyayı istedikleri gibi yönetmek isteyenler hedeflerine henüz tam olarak ulaşamamış durumdadırlar.
Genelde insanların olan bitene olan duyarsızlıklarına rağmen vicdanını ve diplomasını küresel ilaç çetesine satmamış birkaç vicdanlı doktor ve biyoloğun başlattığı başkaldırı henüz dünya toplumlarının maşeri vicdanında karşılık bulmamış olsa da oynanan küresel oyunun farkında olan insanların sayısı arttıkça kurmaya çalıştıkları şeytani düzenin yerle bir olacağına olan inancımızla HOŞ GELDİN ŞEHRİ RAMAZAN diyoruz.
Ramazan ayı Müslümanların din ve dünya işlerinin senede bir defa olsun içtenlikle muhasebesinin yapıldığı ve bunun sonunda da şükrü eda edebilmek için Zekât ve Fıtır Sadakasının ödendiği günler olarak bilinir.
Ancak ortada olan bir gerçek daha vardır ki o da Ramazan günlerinin insanın kendi itikat ve inancını güçlendirdiği, ibadetlerini daha bir iştiyakla eda ettiği günler olduğu kadar kendi itikadını ve inancını da sorguladığı günlerdir.
Bu sorgulama konusunu gündeme getirmemizin sebebi maalesef içine düşürüldüğümüz ölüm korkusunun en çok Müslümanları sarmış olmasıdır.
Canlarının ve mallarının Allah(cc) tarafından kendilerine bir emanet edildiğine inandığını söyleyen Müslümanların virüs musibeti ile ortaya çıkan kargaşada dik durup “MAL DA MÜLK DE ALLAH(cc) İÇİNDİR” demeleri beklenirken mal mülk telaşına daha fazla kapılmaları toplumuzdaki inanç sorununu bir kez daha ortaya koymuştur.
Açıkça söylemek gerekirse ölüme her an hazır olmaları gereken veya olduklarını ifade eden Müslümanların bu son bir yılı aşkın sürede söyledikleri ile yaptıklarını aynı olmadığı yani ölüme her an hazır olmak bir yana ölümden en çok korkan ve en hızlı kaçan insanlar olduğu gerçeğini maalesef bir kez daha yaşadık.
Bu gerçeği öylesine garip bir şekilde yaşadık ki mesafe uygulamasının camiler dışında hiç bir yerde uygulanmaması nedeniyle kendilerine virüs gerçeğini ifade eden kardeşlerine hakaret ederek camilerden kovanların toplumda en çok mütedeyyin olarak bilinen insanlar olduğunu gördük.
Sonuçta camide en ön safı kimseye kaptırmama gayretiyle tanınan hacı emmilerin gayretleri ile ikinci defa Ramazan ayının coşkusunu dolu dolu yaşadığımız Teravih Namazlarını camilerde cemaatle eda etmekten alıkonulduk.
Olan bitenden ders aldık mı veya bunca yasaklama ve kısıtlamalardan sonra ders alacağımıza inanan var mı derseniz cevabımız yine olumsuzdur.
Bu ramazan ikliminde bizim en az virüs musibetinden sakındığımız veya kaçındığımız kadar veya daha da fazla sakınmamız ve kaçınmamız gereken virüs dünyevileşme virüsünün olduğuna inanıyoruz.
Dünyevileşmenin hayata yansıyan tarafı olan kapitalistleşme sonucunda elde ettikleri hayat standardını kaybetmek istemeyenler kendileri için tabir caiz ise ısmarlama fetvalar veren hoca efendilerini de bulmakta gecikmediler.
Toplumumuzda iyi ve güzel şeylerin alıcılarının yanında işe yaramayan kötü şeylerin de müşterisi olduğunu ifade eden “Bitli baklanın kör alıcısı olur” sözünün gerçekleşmesini en çok 3 aylar ikliminde yaşıyoruz.
Başkalarını sorgulayan ancak kendilerinin sorgulanması bir tarafa en küçük bir meselede dahi tenkit edilmesine tahammül edemeyen televizyon meraklısı zamane hocalarının cirit attığı bir ortamda maalesef gerçek hocaların ya seslerini çıkaramadıkları ya da gördükleri ilk itiraz ve karşılıkta köşelerine çekildiklerini üzülerek müşahede ettik.
İnsanlar kalitesizliği çoğunlukla bilmedikleri için alır düşüncesi maalesef dini konularda geçerliliğini kaybetmiş durumdadır.
Birileri artık fetvasına inanmak istedikleri bu yeni yetme çağdaş zamane hocalarını bilerek ve isteyerek seçiyor ve alıyorlar.
Takip ettikleri hocalarının Kuran Ayetlerine ifade ettiği manalar ile Kuranı Kerimin ilk okuyucusu, ilk uygulayıcısı olan Hz. Peygamberimizin(sav) sahih Sünneti ve Hadisleri hakkındaki İddialarının geçersizliği ve çelişkileri onlar için bir şey ifade etmez oluveriyor.
Bu korku tüneli gibi için düşürüldüğümüz zor zamanlarda Ramazan ikliminde Kuranı Hakkı ile okuyup Hz. Rasulullah’ın(sav) Sahih Sünnetine ittiba edenlere ne mutlu.