11 ayın sultanı mübarek Ramazan Ayı’nın gölgesinin üzerimize düştüğü günlerdeyiz.
Allah’ım (cc) Recep ve Şaban ayını bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır dualarıyla başladığımız 3 ayların son halkası Kur’an ve Oruç ayı Ramazan ayına bir adım mesafedeyiz.
Ramazan Ayı’na kavuşacak olmamız sebebi ile içimiz tarifsiz bir sevinç ve mutluluk ile doluyor.
Diğer taraftan da her seneki olumsuzluklar tekrar yaşanacak diye elbette bir hüzün kaplıyor yüreğimizi.
Bu hüznün maddi tarafında Ramazan fırsatçılarının hemen her Ramazan Ayı’nda yaptıkları fırsatçılık var.
Öbür tarafta ise Ramazan ayının gelmesi ile bir kısım medya organlarında boy gösteren zamane âlimlerinin Müslümanlara tasallutu var.
Yani tabir caiz ise Müslümanlara karşı hocalar üzerinden yürütülen sosyo-psikolojik savaş var.
Geçmişte ihtilal ve post modern darbe dönemlerinde bazı sahte hocalar ve kurgulanmış sahte tarikatlar üzerinden yürütülen psikolojik savaş şimdilerde televizyon meddahı hocalar eliyle yürütülmeye çalışılmaktadır.
Bu günkü hocalar(!) eliyle yürütülen psikolojik savaşın amacı Milletimizin yaşadığı ve Sahih İslam’ın en doğru uygulaması olan Ehli Sünnet Müslümanlığının yanlış olduğu ve Milletimizin dindarlarının mensup olduğu tarikatların yanlış olduğu ve sadece bu zamane hocalarının bulup icat ettikleri dinin en doğru din olduğu iddiasıdır.
Bunun için İslam’ın Kurucu Nesli olan Sahabe Neslinden (ra) başlamak üzere Mezhep imamlarımıza (ra) kadar Müslümanların saygı duyduğu ne kadar İslam Alimi ve Tarikat Şeyhi (rha) ve hoca varsa söylemedikleri ve yazmadıkları her tür söz ve bilgi üzerinden suçlanarak gözden düşürülmeye hatta yok edilmeye çalışılmaktadır.
İslam’ın çağdaş din olarak insanların her tür ihtiyacına cevap verebilmesi gibi güya yüce bir gaye ile Müslümanların önüne din diye konulan bu hezeyanların sahiplerinin en büyük yanılgıları zaman zaman kendilerince de işlerine geldiği zaman kullanmakta tereddüt etmedikleri Sahih Sünnet ve Hadisleri red etmeleridir.
Hâlbuki bu zamane hocalarının çok çalışan akıllarının ıskaladıkları gerçek İslam Dininin itikat, ibadet ve gayb bilgilerindeki açıklayıcı kaynağın Sahih Sünnet ve Hadisler olduğudur.
İslam’ın taabbudilik içeren her bilgi ve kavramının kaynağı Hz. Peygamberimizin (sav) bizatihi kendisidir.
İnsan aklının başta din olmak üzere kâinatta var olan her şeye dokunabileceğini ve insan aklının din de dâhil olmak üzere her olguyu bütünüyle kuşatabileceğini zanneden zamane hocalarının zaman zaman sapkınlığa varan bu düşünceleri ibadetlerden dinin gaybi bilgilerine kadar pek çok şeyi yok saymaları sonucunda Müslümanlar arasında ameli (fıkhi) problemlerin ortaya çıkmasına yol açmaktadır.
Hâlbuki İslam’ın taabbüdiliğinin bir gereği olan Hz. Peygamberimizin (sav) Sahih Sünnet ve Hadislerinin yok sayılması dinde beşeri olan birkaç bilgiden başka elde bir şey bırakmaz ve dinin ilahilik özelliğini kaybetmesine sebep olur.
Hemen her Ramazan Ayı başlangıcında Milletimiz tarafından itibar edilen Sahih İslam düşüncesindeki hocalar üzerinden yürütülen bu kirli savaşın nedeni bu hocalarımızın ortak özelliğinin konularına vâkıf olmaları sebebiyle çağdaş din arayışındaki bozuk itikatlı zamane hocalarına karşı belli bir duruş ortaya koymuş olmalarıdır.
İster Üniversitelerde görevli olsunlar isterse de Diyanet mensubu olsunlar bu hocaların günlük hayatımızda İslâm’a aykırı olan ya da Müslümanlara zarar verecek konularda Kur’an ve Sahih Sünnet bilgisi doğrultusunda görüş belirtmiş olmaları ve dolayısıyla toplumumuzda da itibar görmeleri heva ve heveslerinden fetva üretenleri bir hayli rahatsız etmektedir.
Yüzyıllardır Goldziher gibi müsteşrikler eliyle yürütülen tabir caiz ise kara propagandanın bu günlerde başta tarihselciler olmak üzere yerli Sahih Sünnet ve Hadis inkârcısı kişiler eliyle yürütülmesinin aynı kaynaktan beslendiği artık açık hale gelmiştir.
Her Ramazan Ayı başlangıcında Oruç ibadetinin nasıl yerine getirileceği, iftar ve sahur vakitlerinin nasıl belirleneceği, teravih namazının kılınıp kılınmayacağı gibi konulardan başlayıp Zekât ibadetinin oranına varıncaya kadar uluorta mesnetsiz fetvalar vermelerinin arka planını Milletimizin artık görmesi gerek diye düşünüyoruz.