Rabb’imiz ömür verdi, yine günleri bir bir bitirdik, Ramazan’a eriştik hamdolsun. Recep, Şaban derken işte geldi mübârek Ramazan. Ramazan bir kutlu ay, bir güzel ay, özlemle bekledik değil mi, kıymetli dostlar? Hepinizin ve dahi İslam âleminin Ramazan’ını tebrik ediyor ve en kâmil istifâdeler diliyorum. Bu mübârek ay Müslümanların Hakk adına uyanmasına, şuur yönünden dirilmesine ve gönül âlemimizin ihyasına vesile olsun inşallah.
Aramıza yeni teşrif eden Ramazânı Şerif ayı, ibâdetlerin yoğun bir şekilde yaşandığı bir güzel ay olması hasebiyle biz yazımıza şöyle ibâdetlerin ehemmiyetinden bahsedelim diye istedik efendim. Bilindiği üzere ibâdetler, insanı Hakk’a yaklaştıran, kulluğun âdeta ön kabûlu gibidir. Mümin insan, ibadetlerine göre şekil bulur, ya da tersinden gidersek, Müslümanın yaşantısı ve dahi ömrü ibâdetlerin rengine boyanır. Günü tanzim eden namaz, seneye biçim veren oruç, insânî ölçüleri şâha kaldıran zekat, hayâta istikâmet veren hac, ibâdet sisteminin ana yapısıdır. Bu temel alt yapı, insanın hayâtını faziletli bir şekilde sürdürmesini temin ettiği gibi, insanın şahsiyetli bir karaktere sâhip olmasını da sağlar.
Her şeyin maddeleştiği şu devirde, bahsedilen bu temel ibâdetler kişi için ne büyük kazanımdır! Bugün insan ancak ibâdetler vesilesiyle, koca kâinâtın Yapıcısı Allah Teâlâ ile sağlıklı bir irtibat temin edilebilir. Rabb’le irtibâtı kesenleri, hem geçici bir mekan olan dünya hem de ebedi bir mekan olan ahiret adına hüzünlü, acılı ve acıklı bir âkibet beklemektedir. İnsanlar her şeylerinde aklı ön plana çıkarırken, neden ruhsal boyutlarının kalkınması için mutlaka bir şeyler yapılması gerektiğini düşünmezler? Bu hakikaten anlaşılır bir durum değil!
Yukarıda bahsettiğimizi üzere, ibâdetlerin insan üzerinde, ahlâkî ve rûhî yönlü hep pozitif etkisi olmuştur. Bir de temel ibâdetlerin yanına daha fazlasını eklesek, titizlenerek, daha inceliklerine dikkat ederek yapsak, o zaman ruhsal dünyâmızda, ne mükemmel mesâfeler kat edilir, düşünsenize! Geçmişteki bütün örnek şahsiyetler, Mevlânâlar, Yunus Emreler, Şâhı Nakşibendîler, Abdulkâdiri Geylânîler gibi mâneviyat büyükleri böyle yetişmişlerdir. Burada şu tespiti yapabiliriz; İbâdetlerin doğrudan imanla ve ahlakla ilişkisi vardır. Bu bakış, bizi engin bir ufka taşır. İşte bu Ramazan, böylesi bir sıçrayışı yapabiliriz.
Ramazan ayının sembol ibâdeti olan oruç, inanan insanların tüm senesine yön verir. Oruç ile Hakk’ın buyruklarına ‘evet’ diyen mümin, akşam olunca teravih coşkusuna iştirak etmek ister. Bu Müslümanları bir araya getiren muhteşem birliktelikten haz alanlar, beş vakit namazı da, kılmak isteyeceklerdir. Çünkü Ramazanda insanların melekî yönü hep kuvvet kazanır. Yanı sıra en çok yardımlar Ramazan ayında yapıldığı için zekatlar, sadaka-ı fıtırlar bilhassa depremdeki mağdur vatandaşlarımıza yardım yapılmak istenecektir. Bütün bunlar müminlerin sevap hânesini artıran ibâdetlerdir. Mübârek Ramazan ayının kazanımları bunlarla bitmez. Sahurlar, iftarlar, ihtiyaçlıların dâvet edildiği yemek sofraları, insanların birbiriyle kaynaşması, sevinçlerin paylaşılması, üzüntülerin giderilmesi daha çok Ramazan da yapılıyor. İnsan için bunlar, ruhu dirilten rahmet muştulardır. Gerçekten, -anlayana, idrak edene- mükemmel bir dînimiz var!
‘Oruç sevdâsı bambaşka bir sevdâdır’ buyuran Konya’nın mânevî Sultânı, Mevlânâ Hz. orucu çok özlediğinden ve onu hasretle beklediğinden, bahseder. Yâni müminler, oruç ibâdetini, böylesi hazreti pir gibi, sevdâ mertebesinde değerlendirse, kim bilir herkesin mânevî boyutunda ne yükselişler olacaktır! Büyük üstad, bâzen de orucu, bir ‘ana’ gibi görür. Yâni oruç mümini haramlardan, günahlardan her türlü çirkinliklerden korur. Nasıl analar çocuklarını her türlü tehlikelerden korursa, oruçta mümini günahlardan korur ve böylece kul, Hakk’a yaklaşır.
Oruç ayı olan Ramazan’a neşeli olarak girilmeli; ona kavuşulduğu için Cenâb-ı Hakk’a şükredilip sevinilmelidir. Çünkü Müslüman Ramazan ile Rabbi katında değerlenecek, daha çok sevilecek, oruçla gösterdiği sabra karşılık hadsiz-hudutsuz sevaplar bahşedilecek. Aynı zamanda oruç, kişinin imânına, Allâh’ı sevmenin ve O’na bağlanmanın, O’ndan sakınmanın, haramdan kaçınmanın varlığına şâhitlik eder. Oruç tutanlar, tutabilenler bilsinler ki, Allah Teâlâ kendilerini seviyor. Ve biz buradan sesleniyoruz ki; ‘Ey oruç tutanlar, Allah sizi seviyor, bunu biliniz yoksa tutamazdınız.’ Ve yine diyoruz ki; O halde siz de O’nu seviniz ve dediklerine harfiyen uyunuz ki iki dünyânız cennet olsun.
Efendim bugünlük bu kadar yeter, Ramazan’ınız, Cumânız, gününüz hayır olsun.