Neyzen Tevfik malum rind meşrep bir adam. Ramazanda güpegündüz kuytu bir lokantaya girmiş yemek yiyor bu arada bir de delikanlı gelip ona eşlik ederken zaptiyeler basıyor ve karakola götürüp cezalandırmak istiyor. Neyzen: “Ben gayri Müslimim” deyince, saçları falan da şimdiki bonus reklamındaki zatların saçı gibi olunca, inanmışlar ama delikanlıyı götürmekte ısrar ediyorlar. Neyzen:
“Ben gayri Müslimim ama şu Ramazan ayının feyz ve bereketinden, manevi etkisinden olsa gerek içimde farklı duygular oluşuyor, ben Müslüman olmak istiyorum fakat şu delikanlıyı affederseniz” der. Zaptiyeler razı olur Neyzen Kelime-i Şahadet getirir, zaptiyeler çeker gider. Neyzen delikanlıya şöyle nasihat eder:
“Evlâdım, gâvur oldum kendimi kurtardım. Müslüman oldum seni kurtardım ama her zaman benim gibi birini bulamazsın, bir daha böyle halt etme.”
* * * * * * * * * *
Oruç çok değerli, çok kıymetli, çok faziletli bir ibadettir ama sadece ve sadece Allah rızası için tutulursa. Cemiyetin baskısından, aile efradından utandığından, maddi menfaat ve beklentilerden, sadece cennet umduğundan veya cehennemden korktuğundan… dolayı tutulursa kıymeti ve ecri eksik olur.
Karadeniz bölgesinin Tonya Beldesi’nde Fadime Nine vardır. Garibanın hiçbir şeyi yok bir tek ineği var. Onun sütüyle rızkını temin etmeye çalışıyor. Ama bir gün inek yatmış kalkmaz, yemez içmez, gözünü açmaz gidici. Fadime nine dua ediyor, yalvarıyor ve bu arada oruca başlamış ama nafile inek dokuz gün sonra ölüyor.
Fadime nine pür hiddet ellerini yukarı kaldırmış ve şöyle demiş: “Hey Allah’ım! Namazları kıldırdın, duaları ettirdin, oruçları tutturdun yine de biricik ineğimi elimden aldın, bende bu dokuz gün orucu Ramazan orucundan düşmezsem bana da Tonyalı Fadime demesinler!
* * * * * * * * * *
Rind meşrep; yani dini yaşantısı pek olmayan, içki müptelası bir adam Erzurum’da kahvede oturuyormuş. Tabi Ramazan olduğu için her yerde açıkta demlenememiş, canı sıkkın. Yan masalarda da Erzurum’un Moskof ve Ermeni topraklarına yakın olması hasebiyle, düşmanının çok olduğundan falan bahsediliyormuş, bu arada “Erenler siz ne dersiniz” diye buna da sormuşlar, cevap şöyle:
“Vallahi Erzurum’un üç düşmanı var. Kış, Ramazan ve Ruslar. Yine en iyisi Ruslar hiç olmazsa 70 senede bir gelirler. Ama öteki ikisi her sene başımızda.”
* * * * * * * * * *
Eskiden bazı köylerin kadrolu imamı olmaz, halktan toplanan ücretle devamlı veya sadece ramazan ayına mahsus imam tutarlardı. Böyle bir köye varıp imam olmak için müracaat eden bir hocaya, Ahmet isimli muhtar: “Tamam seni tutalım ama, bizim burada kabak bol yetişir. Benim oğlanda aksine kabağı hiç yemez. İlk gün bu konuyu vaazda bir işleyiver” demiş.
Hoca ilk gün kabağın faziletinden, peygamber aşı olduğundan, çeşit çeşit faydalarının bulunduğundan bahsetmiş. İmamın yemeği her gün bir evden gelecek, ilk günkü vazı dinleyen köylüler: “Her halde hocamız kabağı çok seviyor” düşüncesiyle her gün iftarda sahurda kabak yemeği getirmeye başlarlar.
Hoca sabreder, bir şey demez ama bayram sabahı salâ vermeye başlar:
Ahmet derler var bir kişi
Hakka yarar yoktur işi
Akşam sabah kabak aşı
Yenir mi Ya Resûlallah
“Ben gayri Müslimim ama şu Ramazan ayının feyz ve bereketinden, manevi etkisinden olsa gerek içimde farklı duygular oluşuyor, ben Müslüman olmak istiyorum fakat şu delikanlıyı affederseniz” der. Zaptiyeler razı olur Neyzen Kelime-i Şahadet getirir, zaptiyeler çeker gider. Neyzen delikanlıya şöyle nasihat eder:
“Evlâdım, gâvur oldum kendimi kurtardım. Müslüman oldum seni kurtardım ama her zaman benim gibi birini bulamazsın, bir daha böyle halt etme.”
* * * * * * * * * *
Oruç çok değerli, çok kıymetli, çok faziletli bir ibadettir ama sadece ve sadece Allah rızası için tutulursa. Cemiyetin baskısından, aile efradından utandığından, maddi menfaat ve beklentilerden, sadece cennet umduğundan veya cehennemden korktuğundan… dolayı tutulursa kıymeti ve ecri eksik olur.
Karadeniz bölgesinin Tonya Beldesi’nde Fadime Nine vardır. Garibanın hiçbir şeyi yok bir tek ineği var. Onun sütüyle rızkını temin etmeye çalışıyor. Ama bir gün inek yatmış kalkmaz, yemez içmez, gözünü açmaz gidici. Fadime nine dua ediyor, yalvarıyor ve bu arada oruca başlamış ama nafile inek dokuz gün sonra ölüyor.
Fadime nine pür hiddet ellerini yukarı kaldırmış ve şöyle demiş: “Hey Allah’ım! Namazları kıldırdın, duaları ettirdin, oruçları tutturdun yine de biricik ineğimi elimden aldın, bende bu dokuz gün orucu Ramazan orucundan düşmezsem bana da Tonyalı Fadime demesinler!
* * * * * * * * * *
Rind meşrep; yani dini yaşantısı pek olmayan, içki müptelası bir adam Erzurum’da kahvede oturuyormuş. Tabi Ramazan olduğu için her yerde açıkta demlenememiş, canı sıkkın. Yan masalarda da Erzurum’un Moskof ve Ermeni topraklarına yakın olması hasebiyle, düşmanının çok olduğundan falan bahsediliyormuş, bu arada “Erenler siz ne dersiniz” diye buna da sormuşlar, cevap şöyle:
“Vallahi Erzurum’un üç düşmanı var. Kış, Ramazan ve Ruslar. Yine en iyisi Ruslar hiç olmazsa 70 senede bir gelirler. Ama öteki ikisi her sene başımızda.”
* * * * * * * * * *
Eskiden bazı köylerin kadrolu imamı olmaz, halktan toplanan ücretle devamlı veya sadece ramazan ayına mahsus imam tutarlardı. Böyle bir köye varıp imam olmak için müracaat eden bir hocaya, Ahmet isimli muhtar: “Tamam seni tutalım ama, bizim burada kabak bol yetişir. Benim oğlanda aksine kabağı hiç yemez. İlk gün bu konuyu vaazda bir işleyiver” demiş.
Hoca ilk gün kabağın faziletinden, peygamber aşı olduğundan, çeşit çeşit faydalarının bulunduğundan bahsetmiş. İmamın yemeği her gün bir evden gelecek, ilk günkü vazı dinleyen köylüler: “Her halde hocamız kabağı çok seviyor” düşüncesiyle her gün iftarda sahurda kabak yemeği getirmeye başlarlar.
Hoca sabreder, bir şey demez ama bayram sabahı salâ vermeye başlar:
Ahmet derler var bir kişi
Hakka yarar yoktur işi
Akşam sabah kabak aşı
Yenir mi Ya Resûlallah