On bir ayın sultanı Ramazan ayı hoş geldin, safa geldin. Aylardır yolunu bekliyorduk, gelişini ufku kaplayan rahmetinle anladık, bu yüzden kalbimize bir sevinç ve bir neşe düştü. Dünyevi gailelerinden ve meşakkatlerinden yorulmuştuk, kalbimiz bu ağır yükü çekmez olmuştu.
Sen ufukta görününce arınmak için oruç tutmaya ve seni güzel bir şekilde ağırlamaya niyetlendik, kalbimize ağırlık veren her şeyden uzak duracağımıza kendi kendimize söz verdik. Şimdi kuş gibiyiz, kalbimizden dünyevi gaileler ve meşakkatler yok olmaya başladı.
Niyet çok önemli; çünkü ameller niyetlere göre değerlendirilir. Oruç tutmak için samimi bir şekilde niyet edersek orucumuzu çok rahat tutarız, günler uzun, havalar sıcak demeyiz; çünkü, “Allah hiçbir nefse gücünün üzerinde yük yüklemez.” (Bakara:286)
Hasta veya seferi olması dolayısıyla oruç tutamayan kardeşlerimiz sokak ortasında, açık mekânlarda yiyip içmesinler, uygun yerlerde, yiyip içsinler. Aksi halde Ramazan ayının rahmetinden mahrum kalır ve bu ayın Ramazan ayı olduğu zihinlerden silinmesine katkıda bulunmuş olur; buna dikkat edelim ve ona göre hareket edelim.
Ben geçen Ramazan aylarında, mazereti olsun olmasın, açıktan oruç yiyen kardeşlerimizi uygun bir lisanla uyardım ve bunun böyle olduğunu bilmiyorduk, dediler ve teşekkür ederek ayrıldılar.
Bu girişten sonra bu yazımızda, “Muhtasar mişkâtül mesâbih” isimli eserden “savm” bölümünde geçen oruçla ilgili birkaç hadis-i şerif yazıp kısaca izahını yapmak suretiyle yazımı tamamlamak istiyorum.
İbn-i Abbas’tan rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Çok yaşlı kimsenin (pir-i faninin) iftar etmesi ve her gün için bir miskini doyurması gerekir; orucunu tekrar kaza etmesi gerekmez.
Oruç tutacak güçte olmayan çok yaşlı kimseler, oruç tutmaları gerekmez, her bir oruç için bir fakire veya miskine bir fidye verir. Bir fidye bir fıtır sadakası kadardır. Bu sene fıtır sadakası asgari on Türk lirasıdır.
Kanser gibi sürekli hasta olanlar da oruç tutmazlar ve onlar da her gün için bir fidye verirler. Bu gibi hastalar ileride sağlıklarına kavuşurlarsa oruçlarını kaza edebilirler, böyle yapmaları kendileri için daha hayırlı olur.
Aişe (radıyallahu anhâ) den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur: “Kim üzerinde farz orucu olduğu halde ölürse akrabalarından en yakın olan kimse onun adına oruç tutar.”
Bir kimsenin mesela babası veya annesinin üzerinde farz orucu olduğu halde ölmüş ise evlatlarından biri onun adına Ramazan ayı dışında tutabilir. Namaz böyle değildir; onun bedeli verilmesi gerekir.
Ebu Hüreyre’den rivayet edildiğine göre Nebi (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Kim Ramazan ayına iman ederek ve sevabını Allah’tan umarak orucunu tutarsa (küçük) günahları affedilir.”
Zeyd ibn Halid’den rivayet edildiğine göre, Resul-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurdu: “Kim, oruç tutan bir kimseye iftar ettirirse onun ecrinin bir misli de ona verilir ve oruç tutan kimsenin ecrinden bir şey noksanlaşmaz.”
Bir hurma ile de olsa bir kardeşimize iftar ettirmek müstehaptır, ecri sayılamayacak kadar çoktur; gösterişli ve fakirlerin olmadığı sofralardan sakınalım. Peygamberimiz şöyle buyurur: “Yarım hurma ile de olsa ateşten sakının.”
Bütün kardeşlerimizin Ramazan-ı Şerif’ini tebrik eder, hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan dilerim.